
Esas No: 2012/11-417
Karar No: 2012/791
Karar Tarihi: 14.11.2012
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/11-417 Esas 2012/791 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16/10/2008
NUMARASI : 2008/219-2008/219
Taraflar arasındaki “TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlük” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. FSHH Mahkeme’since davanın reddine dair verilen 19.10.2006 gün ve 43/31 E., K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 31.03.2008 gün ve 2007/2336 E., 2008/4155 sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili, müvekkilinin “PINAR BEYAZ” ve “BEYAZIM” markalarının sahibi olduğunu, davalının “KIRMIZI BEYAZ” ibareli markayı tescil ettirmek üzere diğer davalı nezdinde müracaat ettiğini, müvekkilinin itirazının 556 s.K.H.K.nin 7.ve 8.maddelere göre Markalar Dairesi ile Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından reddedildiğini, bu kararın yerinde olmadığını ileri sürerek, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurul kararının iptaline, markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı T.P.E. vekili, kurum tarafından yapılan işlemlerin yerinde olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, tarafların işaretleri arasında esas ve yardımcı unsurları, telaffuz, biçim ve anlam itibariyle bir benzerlik bulunmadığı gibi, her birinin bütünü itibariyle bıraktığı etkinin de farklı bulunması sebebiyle karıştırmaya sebebiyet verebilecek derecede yakınlık bulunmadığı, ayrı ve özel bir yazım karakteri ve KIRMIZI ibaresi ile birlikte bambaşka bir anlam ve içerikte bulunduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, davalı kurumun Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurul kararının iptali istemine ilişkindir.
Davalı şirketin değişik yazı karakteri ile “kırmızı beyaz” ibaresinin 29, 30 ve 43. sınıflarda marka olarak tescili amacıyla diğer davalı nezdinde yaptığı başvuruya davacı tarafından yapılan itiraz önce Markalar Dairesi tarafından ve daha sonra davacının itirazı üzerine Yeniden İnceleme ve Değerlendirme kurulu tarafından davacı markaları ile davalının tescil ettirmek istediği ibarenin 556 s.K.H.K.nin 8.maddesi kapsamında aynı ya da benzer olmadıkları gerekçesiyle ret edilmiştir.
Davacının daha önceki tarihlerde tescil edilen markaları ile davalı şirket adına tescili talep edilen ibarede yer alan BEYAZ kelimesinin tasviri nitelikte bir ibare olmayıp, görsel, işitsel ve anlamsal yönlerden markaların esaslı unsuru olduğu açıktır.
556 sayılı KHK’nin 8/2.b bendinde düzenlenen, marka tescilinde nisbi red nedenleri kapsamında ikinci cümlede, aynen “tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini kapsıyorsa” ifadesi yer aldığı gibi, Markanın Korunması Kapsamı’nı düzenleyen 9/2.b maddesinde, işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılmasının markaya tecavüz oluşturacağı öngörülmüştür.
Bu düzenlemeye göre, burada üzerinde durulması gereken husus, halk tarafından karıştırılma kavramından ne anlaşılacağıdır. Doktrinde, halk tarafından karıştırılma ihtimalinin iki koşulun bir araya gelmesi halinde irdelenebileceği kabul edilmiş ve bu iki koşuldan birincisinin tescili istenen markanın, daha önce tescilli bulunan markanın aynısı veya benzeri olması, ikincisinin ise her iki markanın aynı mal ve hizmetlerde kullanılması olacaktır. Halk tarafından karıştırılma ihtimalinde ölçü ise bu işin ilgilisi veya uzmanı değil, tüketici olan halkın olduğu göz önünde tutulacaktır. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından “umumi intiba” olmasa bile, halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir(Bkz. Prof Dr. Ü...T..., F..M.. Hukuku İst.1999, Birinci Baskı sh.400 vd.).
Somut olayda, her iki markanın aynı emtia sınıfında kullanılması söz konusu olup, her ikisinin de esaslı unsurları bakımından benzer olmalarına göre, halk tarafından karıştırma ihtimali bulunduğundan mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Öte yandan, mahkeme kararında nelerin yazılacağı HUMK’nun 388.maddesinde belirtilmiş olup, buna göre mahkemenin gerekçeli kararında, iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerekip, bu kapsamda yer almayan davaya konu markalara ait şekillerin gerekçeli karar kapsamında düşünülmesi ve yer verilmesi de doğru görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılardan TPE vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve davalı şirket markasının hükümsüzlüğü istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davaya konu markaların esaslı unsurlarının benzer olmadığı ve bu nedenle aralarında iltibas ihtimalinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, bozma ilamına kısmen uyularak, bozma ilamının iki nolu bendi yönünden önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalılardan TPE vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu markaların görünümlerine gerekçeli kararda yer verilmesinin HUMK’nun 388. maddesine aykırılık teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mahkeme kararlarının niteliği ile gerekçeli kararın hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemeler irdelenmelidir.
1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun (HUMK) 388.maddesi: “Karar aşağıdaki hususları kapsar:
1. Kararı veren mahkeme ile hakim veya hakimlerin ve tutanak katibinin ad ve soyadları ve sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa kararın hangi sıfatla verildiği,
2. Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adresleri,
3. İki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep,
4. Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi,
5. Kararın verildiği tarih ve hakim veya hakimlerin ve tutanak katibinin imzaları,
Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” Şeklindedir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297.maddesi de: “ Hüküm Türk Milleti Adına verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” Şeklinde düzenleme getirmiştir.
Hemen belirtmelidir ki, hükümler davayı esastan halleden ve taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren nihai kararlardır (6100 Sayılı HMK m.294).
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Hakim, hükmün gerekçesini hazırlarken içtihat ve bilimsel görüşlerden yararlanabilir. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bulmalı ve hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve nedenlerini gerekçede açıklamalıdır. Gerekçe, hakimin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar (Kuru Baki, Arslan Ramazan,Yılmaz Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, Ankara 2011, 22.Bası, s:472)
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; mahkemece direnme kararının gerekçe kısmında davacı tarafa ait markalar ile hükümsüzlüğü istenen markanın şekli görünümlerine yer verilmiştir. Hüküm kısmında ise bu duruma uygun bir fıkra bulunmamaktadır.
Mahkemece, gerektiğinde hükmün eki niteliğinde kroki ve şekillere kararın ekinde yer verebilir ise de; hükmün gerekçe kısmında, yukarıda anılan yasal düzenlemelere uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesi, davadan davalar doğmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine, infazda tereddüde neden olunmasına yol açabilecektir. Örneğin; marka kompozisyonlarının önem taşıdığı davalarda, renk ve diğer özelliklerinden yoksun bir şekilde markaların gerekçeli karara eksik yansıtılmalarının yanıltıcı sonuçlara neden olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.(HGK"nun 2.11.2011 gün ve 2011/11-567, 2011/676 sayılı kararıda aynı yöndedir.)
Bu nedenle, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılardan TPE vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma ilamına mahkemece kısmen uyulduğundan uyulan kısıma yönelik davalı temyizi yönünden inceleme yapmak üzere dosyanın Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.