Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2012/20-583
Karar No: 2012/789
Karar Tarihi: 14.11.2012

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/20-583 Esas 2012/789 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2012/20-583 E.  ,  2012/789 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Kartal 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
    TARİHİ : 15/03/2012
    NUMARASI : 2011/636-2012/100

    Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 03.06.2010 gün ve 2009/574 E, 2010/251 K sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 25.01.2010 gün ve 2010/16309 E., 2011/659 K. sayılı ilamı ile;
    (...Davacı, S.. İlçesi, Y... Mahallesi 08.08.1958 tarih ve 67 numaralı tapuda kayıtlı taşınmazın 1/4 payını 20.12.1960 tarihinde satın aldığını ve 50 seneyi aşkın süredir nizasız zilyetliğini sürdürdüğünü, kadastro sırasında 08.08.1958 tarih ve 67 numaralı tapu revizyon gösterilerek 669 parsel sayılı taşınmaz olarak kendisi ile kardeşleri N..ve Ş..K.. adlarına tespit edildiğini, tespite Hazinenin itirazı üzerine, Üsküdar Tapulama Mahkemesinin 1980/56- 1981/21 sayılı kararı ile,komisyon kararının iptaline, tescil davası yönünden davaya bakmakta mahkemenin görevsizliğine kararı verildiğini,davanın Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılaması sonucunda, 1981/529- 1983/614 sayılı kararı ile Hazinenin davasının reddine karar verilerek kesinleştiğini, kesinleşmiş kararın infazı için Sancaktepe Tapu Sicil Müdürlüğüne yaptığı başvurusunun,mahkeme kararının tescil hükmü içermemesi nedeniyle kabul edilmediğini ve halen dava konusu taşınmazın tapuda mülkiyet hanesi boş göründüğünü ileri sürerek, adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece davanın DAVANIN KABULÜNE, Sancaktepe İlçesi, Yenidoğan Mahallesi 669 parsel sayılı taşınmazın 1/3 payının davacı Ahmet Kaptan adına TESCİLİNE karar verilmiş, hüküm davalı HAZİNE tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
    Davaya konu taşınmaz 1981 yılında 6831 Sayılı Yasanın 1744 Sayılı Yasa ile değişik 2. maddesi uyarınca orman rejimi dışına çıkarılmıştır.
    Her ne kadar mahkemece davacının davası kabul edilerek, çekişmeli ....parsel sayılı taşınmazın 1/3 payının davacı A...K... adına TESCİLİNE karar verilmiş ise de delillerin takdirinde hataya düşülmüştür. Şöyle ki;
    Davacı, 08.08.1958 tarih ve 67 numaralı tapu kaydına dayanarak davaya konu taşınmazın adına tescilini istemektedir. Anılan tapu kaydı kadastro sırasında 669 parsel sayılı taşınmaza revizyon gösterilerek davacı ile kardeşleri N..ve Ş..K.. adlarına tespit edilmiş, tespite Hazinenin itirazı üzerine Üsküdar Tapulama Mahkemesinin 1980/56- 1981/21 sayılı kararı ile,komisyon kararının iptaline, tescil davası yönünden davaya bakmakta mahkemenin görevsizliğine kararı verilmiştir. Bunun üzerine Hazinenin 669 parsel sayılı taşınmazın hazine adına tescili istemiyle açtığı dava, Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1981/529 - 1983/614 sayılı kararı ile reddedilerek kesinleşmiştir. Davacının dayandığı ve ..parsel sayılı taşınmazın tespit nedeni olan tapu kaydı, Üsküdar Tapulama Mahkemesinin 1980/56 - 1981/21 sayılı kararı ile tespitin iptaline karar verilmesi ile geçerlilik kazanmamış ve davacı adına yeni bir kayıt oluşmamıştır.
    Hazinenin ...parsel sayılı taşınmazın Hazine adına tescili istemiyle açtığı tescil davasında yapılan yargılama sonucunda, Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1981/529- 1983/614 sayılı hazinenin davasının reddine ilişkin kesinleşen kararında, davacı kişi yararına tescil hükmü kurulmadığı gibi, gerekçe bölümünde de davacı lehine bir hak bulunduğundan söz edilmediği için anılan karar ile davacı yararına bir hak doğduğundan söz edilemez.
    Maddi anlamda kesin hükmü düzenleyen H.Y.U.Y nın 237. maddesine göre, kesin hüküm ancak konusunu oluşturan husus hakkında geçerlidir. Kesin hüküm vardır denilebilmesi için davanın taraflarının, dava konusunun ve dayanılan sebebin aynı olması gerekir. Bu koşullardan birincisi davanın konusu, yani dava ile elde edilmek istenen sonuçtur. Taşınmaza ilişkin davalarda dava konusu, taşınmazın kendisidir. Ancak, aynı taşınmaza ilişkin değişik hakların dava konusu edilmesi halinde taşınmaz aynı olmasına rağmen dava konusunun aynı olduğundan söz edilemez. Kesin hüküm koşullarından ikincisi dava sebebidir ki; bilimsel görüşler ile yerleşik yargısal kararlar da, dava sebebi davanın dayandırıldığı vakıalar olduğu kabul edilmektedir. Dava sebebi, hukuki sebepten ayrıdır. Mahkeme yargılama sırasında dava sebebi ile bağlı olup, başka sebepleri inceleme konusu yapamaz. Kesin hükmün koşullarından üçüncüsü, davanın taraflarının aynı olmasıdır. Tarafların aynı olmasından kasıt, her iki davada da sıfatlarının aynı olması, başka deyişle her iki davada davacı ya da davalı sıfatıyla hareket etmeleri değildir. Kesin hükümle ilgili kararda, taraf sıfatında olan kişi, ikinci davada taraf sıfatıyla yer alması halinde taraflar aynıdır. Kesin hüküm, taraflarının külli haleflerini de aynı şekilde bağlar.
    Bu açıklamalara göre, Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1981/529-1983/614 sayılı kararında davacı yararına tescil hükmü bulunmadığına, gerekçe bölümünde de davacı lehine bir hak bulunduğundan söz edilmediğine ve temyize konu davada davacının dayandığı 08.08.1958 tarih ve 67 numaralı tapu kaydı çekişme konusu olduğuna göre, somut olayda kesin hüküm bulunduğu kabul edilemez. (Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1991/164-392 sayılı direnme kararı üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 1993/14-610-1992/151 sayılı karar ile benzer gerekçe gösterilerek direnme kararı bozulmuştur.)
    Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...)
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, tescil istemine ilişkindir.
    Mahkemenin; kesinleşmiş yargı kararı ile 08.08.1958 tarih ve 67 nolu tapunun davacının mülkiyet hakkını belgelediği gerekçesi ile davanın kabulüne dair verdiği karar; davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire’ce yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilerek ilk kararda direnilmiştir.
    Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
    Hukuk Genel Kurulu"nda yapılan görüşme sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden evvel yerel mahkemenin temyize konu direnme kararında, Özel Daire’nin bozma ilamının hangi nedenle doğru bulunmadığına ve hangi gerekçeyle direnildiğine ilişkin herhangi bir özel açıklamaya yer vermeden, Özel Daire’ce bozulan 03.06.2010 günlü kararın gerekçe kısmının tekrarlaması karşısında, direnme kararının Anayasa’nın 141/3 ve 6100 sayılı HMK’nun 297/1-c (Mülga 1086 sayılı HUMK’nun 388/3.) maddeleri anlamında gerekçe içerip içermediği; dolayısıyla, usulüne uygun bir direnme kararı mevcut olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınmıştır. Genel Kurul"da yapılan tartışmalar sonucunda bu hususun ön sorun teşkil etmeyeceği oybirliğiyle kabul edilerek ön sorun bu şekilde aşılmış ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
    İşin esasına gelince:
    Uyuşmazlık; Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 1981/529-1983/614 sayılı kararında ve gerekçesinde davacı lehine bir hakkın varlığının tespit edilip edilmediği; burada varılacak sonuca göre bu kararın eldeki dava yönünden kesin hüküm teşkil edip etmeyeceği, noktasında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın çözümü için kesin hüküm ve gerekçe ile hüküm fıkrası arasındaki bağın üzerinde durulmasında yarar vardır:
    Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenirlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
    Hemen belirtilmelidir ki, kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, arasındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.
    Dava konusu uyuşmazlık hakkında bir kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
    Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de; (Yargıtay’ın da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay"da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.06.1991 gün ve 1991/5-215-342 E., K. sayılı ilamı; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, yıl: 2001, C. V, s. 4980 vd.).
    Bu bağlamda kesin delil ise, yanları ve hakimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hakimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır.
    Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar (Mülga 1086 sayılı HUMK. Madde 236; 6100 sayılı HMK. Madde 188), senet (HUMK. madde 287; HMK. madde 193), yemin (HUMK. madde 337; HMK. madde 228) ve kesin hükümdür (HUMK. madde 237; HMK. madde 303).
    Kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır.
    Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361).
    Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir.
    Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
    Maddi anlamda kesin hükmün koşulları 1086 sayılı HUMK’nun 237. maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
    6100 sayılı HMK’nun 303/1. maddesi de “Bir davaya ait seklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir.
    Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.
    Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.
    Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
    Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
    Kesin hüküm, ilk önce (hükmü veren mahkeme de dahil diğer bütün) mahkemeleri bağlar. Yani mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler (kesin hüküm itirazı) ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).
    Diğer taraftan hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe de kesin hüküm teşkil eder. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu, her olayın özelliğine göre belirlenir. Kesin hüküm kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe, hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ve istidlallerden (deliller) ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkansız bir bağlılık içinde bulunuyor ise, istisnaen bu kısmın da kesin hükme dahil olduğunu kabul etmek gerekir.
    Somut olayda; dava konusu ...parsel numaralı taşınmaz tarla vasfıyla 12.000 m² miktar ile 08.08.1958 tarih 67 sıra, 144 cilt, 191 sahife numaralı tapu kaydı uygulanmak suretiyle 1/3 hisse ile dava dışı N..K.., 1/3 hisse ile dava dışı Ş.. K.., 1/3 hisse ile davacı A..K..adına 03.09.1979 tarihinde tapulama tespiti yapılmıştır.
    Tapulama tespitine İstanbul Defterdarlığı"nın itirazı üzerine tapulama komisyonca 28.04.1980 tarih 1980/58 sayılı kararı ile hazinenin itirazının reddine, ... parselin tespit gibi tesciline karar verilmiştir. Daha sonra Hazine tarafından N..K.., Ş..K..ve A..K..aleyhine Üsküdar Tapulama Mahkemesi"nin 1980/56 E. 1981/21 K. sayılı dosyası ile 669 parsel sayılı taşınmazın tapulama tespitine itiraz davası açılmış, mahkemece yapılan yargılama sonunda tapulama işleminin ve tapulama komisyonunca verilen 28.4.1980 günlü kararın iptaline ve dava dosyasının görevli Üsküdar Asliye Hukuk Mahkemesi"ne gönderilmesine karar verilmiştir.
    Bunun üzerine Hazine tarafından Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 1981/529 E. 1983/614 K. sayılı dosyası ile N... K..., Ş.. K..ve A.. K..aleyhine .... parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile hazine adına tescili için dava açılmış, mahkemece “... dava konusu yerin davalılar adına ..numaralı tapu kaydı ile kayıtlı bulunmasına ve davalıların en az 20 seneden bu yana malik sıfatıyla zilliyet bulunmalarına ve davacı hazinenin tercihe şayan bir hakkının bulunmamasına binaen davacının tescille ilgili talep ve davası sabit olmamıştır ...” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece verilen karar, 09.04.1984 tarihinde Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nce onanmış ve 17.10.1984 tarihinde kesinleşmiştir.
    Yukarıda belirtildiği üzere, dava konusu, sebebi ve tarafları aynı olan ikinci bir davanın açıldığı bir durumda ilk davada verilen ve kesinleşen karar kesin hüküm oluşturacağından, eldeki davanın tarafları, konusu ve sebebi ile aynı olan Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 1981/529 E. 1983/614 K. sayılı dosyasında verilen karar davacı lehine kesin hüküm oluşturmaktadır. Kesin hüküm (mahkeme ilamları) kesin delil oluşturur (HUMK 295, HMK 204/1).
    Öte yandan; 26.04.2012 gün ve 28275 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak, aynı tarihte yürürlüğe giren 19.04.2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Yasanın “ 2/A veya 2/B belirtmelerinin terkini ve iade edilecek taşınmazlar” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi; “Özel kanunları gereğince Devlet tarafından kişilere satılan, dağıtılan, trampa edilen, bedelli veya bedelsiz olarak devredilen veya iskânen verilen ya da özelleştirme suretiyle satılanlar ile hisseleri devredilen özel hukuk tüzel kişileri adına kayıtlı olan ancak daha sonra Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi konulan taşınmazların tapu kayıtları geçerli kabul edilir, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda Hazine adına tescil edilenler ise, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde ilgilileri tarafından idareye başvurulması hâlinde önceki maliklerine veya kanuni ya da akdî haleflerine bedelsiz olarak iade edilir. Ancak, bu kişilerden taşınmazlarına karşılık daha önce yer verilenlere veya bedeli ödenenlere iade işlemi yapılmaz." şeklindedir. Anılan yasa hükmü gereğince orman sınırları dışına çıkartılan yerlere ait tapu kayıtları geçerli kabul edilmektedir.
    Açıklanan nedenler karşısında, somut olayda kesin hüküm bulunmadığı yönündeki Özel Daire bozmasına karşı, yerel mahkemenin, kesinleşmiş yargı kararı ile 08.08.1958 tarih ve 67 nolu tapunun davacının mülkiyet hakkını belgelediğine ilişkin direnmesi, Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 1981/529 E. 1983/614 K. sayılı kesinleşen kararının davanın tarafları bakımından kesin hüküm, dolayısıyla kesin delil teşkil etmesine ve 6292 sayılı Kanun’un 7/1-b bendi uyarınca orman sınırları dışına çıkarılan yerlere ait tapu kayıtlarının geçerli kabul edilmesine göre yerindedir.
    O halde direnme kararı yukada açıklanan gerekçelerle usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir.
    SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanun"un 440.maddesi uyarınca 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.

     

     




     

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi