Taraflar arasındaki “boşanma, tazminat ve nafaka” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Manavgat 1.Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.06.2009 gün ve 2008/485 E.-2009/411 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 14.02.2011 gün ve 2010/1276 -2011/2213 sayılı ilamı ile;
(...Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davacının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı, eşine fiziki şiddet uyguladığı ve onu evden kovduğu anlaşılmıştır. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davacı tamamen kusurlu olup, davalıya atfedilebilecek bir kusur gerçekleşmemiştir.
Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.(TMK.md.166/2)
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır...)
gerekçesiyle boşanma yönünden bozulmasına, bozma sebebine göre davalının diğer yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma, maddi ve manevi tazminat ile nafaka istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı ile 01.01.1969 tarihinde evlendiğini, dört çocukları olduğunu, davalının davacının hasta ve bakıma muhtaç durumuna karşı yardım görevlerini yerine getirmediğini, iki defa beyin kanaması geçiren davacıyı bakımsızlık ve yalnızlığa terk ettiğini, sonrasında tedavisi ile hiç ilgilenmediğini, yemesine içmesine karışmayıp, çamaşırlarını yıkamadığını, sürekli tartışma çıkardığını, davacıyı başka bir eve taşınmaya mecbur ettiğini, davalının kışkırtıcı davranışları nedeniyle çocukları ile ilişkisi de bozulan müvekkilinin yaklaşık 18 aydan bu yana evinde barınamadığını belirterek, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle tarafların boşanmalarına karar, müvekkili için aylık 500.-YTL yoksulluk nafakası ile 20.000.-YTL maddi ve 30.000.-YTL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının iddialarının doğru olmadığını, müvekkilinin ömrü boyunca davacı tarafından açılmış işyerlerinde çalıştığını, hiçbir maaş almadığını, davacının işyerlerini başka kadınlar ve içki nedeniyle batırdığını, müvekkiline maddi ve manevi şiddet uyguladığını belirterek evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle tarafların boşanmalarına, davalı lehine aylık 300,00.-YTL iştirak nafakası verilmesine, nafakanın bu aşamada tedbir nafakası olarak uygulanmasına, 5.000,00.-YTL maddi, 5.000,00.-YTL manevi tazminata hükmolunmasına, davacı tarafın nafaka ve tazminat taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda davacı daha fazla kusurlu, davalı daha az kusurlu ise de davalıda boşanmayı istediğinden tarafların boşanmalarına, diğer taleplerin kısmen kabulüne dair verilen karar; Özel Daire’ce yukarıda metni aynen yazılı gerekçeler ile bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçelere ilaveten 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 92. ila 95.maddeleri arasında düzenlenmiş olan kabul hükümlerinin de olayda uygulanabileceği gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmektedir.
Hukuk Genel Kurul’u önüne gelen uyuşmazlık sadece boşanmaya ilişkin olup, diğer yönler Özel Daire’ce bozma nedenine göre incelenmemiştir.
Yukarıda açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının kapsamlarına göre uyuşmazlık; evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olaylarda davalı-karşı davacı kadına atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunup bulunmadığı; burada varılacak sonuca göre davalı-karşı davacı kadının da boşanmayı istemesi karşısında boşanmaya karar verilip verilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nca işin esasının görüşülmesine geçilmeden önce, mahkemece verilen direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususu önsorun olarak tartışılmıştır.
Ön sorunun konusunu oluşturan olgu şudur:
Mahkemece, ilk kararın gerekçesinde yer verilmediği halde bozmadan sonra oluşturulan direnme kararının gerekçesinde önceki karar gerekçelerinin yanında; davalının da cevap dilekçesinde boşanmayı istediği, somut olayda kişilerin serbestçe üzerinde tasarruf edebilecekleri bir dava olduğu, davalının bu beyanının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 92. ve devamı maddelerinde düzenlenen ‘kabul’ anlamına geldiği ve bu hükümler gereğince olayı değerlendirmek gerektiği gerekçelerine de dayanılmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir. (HUMK.429 mad.)
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak ve gerekçesini değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda ise; mahkemece, ilk kararda dayanmadığı ve hiç irdelemediği, Özel Daire tarafından da değerlendirilmeyen yeni bir gerekçe eklenmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; bozmadan sonra yeni bir gerekçe eklenmek suretiyle verilen yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi ise, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir. Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı kadın vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK"un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.11.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.