Taraflar arasındaki “itirazın iptali ve menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 1. Tüketici Mahkemesince asıl davada, davalılardan G. E.hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar M.M. Ö. ve R.M. hakkındaki davanın kısmen kabulüne; birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.09.2007 gün ve 2004/3466 E., 2007/448 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili ve davalılardan M.M.Ö. ile R.M. vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 24.02.2009 gün ve 2009/376 E-2234 K. sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı-Karşı Davalı Garanti Bankası A.Ş. vekili
Davalı -Karşı Davacı M.M. Ö. ve R. M.vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava itirazın iptali, birleşen dava ise borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, asıl davanın “kısmen kabulü ile itirazın kısmen iptaline, %40 icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline”, birleşen davada ise “borçlu olmadığının tespitine, kötüniyet tazminatı talebinin reddine” dair verilen ilk karar Özel Dairece yukarıda esas ve karar numarası belirtilen karar ile bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararının davalı birleşen dava davacıları M.Ö.ve R.M.vekili tarafından temyizi edilmesi üzerine; Hukuk Genel Kurulu’nun 11.05.2011 gün ve 2011/13-137-299 sayılı ilamıyla;
“Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 388.maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aynı kural HUMK.nun 389. maddesinde de tekrarlanmış; HUMK.nun 381.maddesinde ise “Kararın tefhimi en az 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Davanın reddine veya kabulüne dair karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni ve bundan farklı bir hüküm kurulamayacağı gibi, gerekçeli kararın kısa karara uygun yazılması ve kısa kararla çelişik olmaması da gerekir. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı gibi Anayasa ve yasalarda yer alan açık kurallara aykırılık oluşturur.
Somut olayda, mahkemece direnmeye konu birleşen davanın kısa kararında, davalı-birleşen davanın davacıları tarafından talep edilen kötü niyet tazminatı hakkında, olumlu yada olumsuz bir hüküm kurulmamış iken, gerekçeli kararda, “davalı banka icra takibinde fazla miktar yönünden kötüniyetli bulunmadığından, kötüniyet tazminatı talebinin reddine” şeklinde hüküm oluşturulmuştur.
Bu durumda kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğu belirgindir.
Hal böyle olunca, mahkemece HUMK’ nun 381,388.ve 389 maddelerinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.”
Gerekçesiyle usulden bozulmuş; bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkemece Hukuk Genel Kurulu’na ait bu bozma kararı üzerine yeniden yapılan yargılama sırasında bozma ilamına uyulmasına karar vermesine karşın, Hukuk Genel Kurulu kararının gereğini yerine getirmemiş, 13.09.2011 tarihli kararıyla direndiği önceki kararının aksine asıl dosyada “davanın reddine”, birleşen davada ise “borçlu olmadığının tespitine” karar vermiştir.
Öncelikle, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu’nun görevi içinde olduğuna karar verildikten sonra diğer yönlerin incelenmesine geçilmiştir.
Uyuşmazlık; Az yukarıda açıklandığı üzere yerel mahkemenin “direnme kararının” Yargıtay Hukuku Genel Kurulunca, HUMK.nun 381. ve 388.maddelerine aykırılık gerekçesiyle bozulmasından sonra, mahkemece bozma doğrultusunda anılan maddelere uygun şekilde usulünce direnme hükmü oluşturulması gerekirken, direnme kararından farklı bir karar vermesinin hukuken mümkün olup olmadığının belirlenmesinde toplanmaktadır.
Öncelikle belirtelim ki, yerel mahkemelerin direnme kararları (HUMK. Md. 429/II) bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararın direnme doğrultusunda yazılmasından ibarettir. Bu bakımdan direnme kararından dönme (rücu) mümkün değildir. Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardandır. Nitekim bu kurala yasa koyucu 6100 sayılı HMK 297 ve 294 (HUMK. Md. 381. ve 388.) maddeleriyle hayatiyet kazandırmıştır.
Bunların yanında mahkemece direnme kararı verilmekle taraflar yönünden usulü kazanılmış hakkın doğduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Bu karardan dönülerek daire bozmasına uyulması yasal olmadığı gibi, 6217 sayılı Kanun’un 30 maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK.nun 429/son maddesi gereğince mahkemeleri bağlayıcı nitelikte bulunan Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma ilamına aykırı karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulu’nun bozması doğrultusunda işlem yapılmak ve direnme olarak açıklanmış olan hüküm de gözetilerek 6100 sayılı HMK 297-294 maddelerine uygun karar yazılmak üzere yerel mahkemenin 13.09.2011 gün ve 2011/740-725 sayılı kararının bozulması gerekir.
S O N U Ç : Davacı-karşı davalı Garanti Bankası AŞ, vekili, davalı-karşı davacı M.M.m Ö. ve R.M.vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Hukuk Genel Kurulu"nun 11.05.2011 gün ve 2011/13-137 E, 2011/299 K. sayılı bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.10.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.