Abaküs Yazılım
16. Ceza Dairesi
Esas No: 2016/3457
Karar No: 2018/2466
Karar Tarihi: 16.07.2018

İdeolojik amaçla 7 kişiyi öldürme - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2016/3457 Esas 2018/2466 Karar Sayılı İlamı

16. Ceza Dairesi         2016/3457 E.  ,  2018/2466 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
    Suç : İdeolojik amaçla 7 kişiyi öldürme
    Hüküm : Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.02.2001 tarih, 2000/272 Esas ve 2001/55 Karar sayılı hükmün CMK"nın 323/1. maddesi uyarınca iptali, Sanık hakkında CMK"nın 223/2-e maddesi uyarınca beraat

    Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.01.2016 tarih, 2006/275 Esas ve 2006/326 Karar sayı ile yeniden yargılama sonucunda hükümlünün beraatine ilişkin karar, katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmekle;
    Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
    I-Yargılamanın Yenilenmesi
    A) Genel Olarak:
    Kesin Hükümde yer alan adli hataların düzeltilmesine ve hükümlü hakkında aynı fiil nedeniyle tekrar muhakeme yapılmasına imkan tanıyan yargılamanın yenilenmesi, olağanüstü kanun yollarının bir çeşidini oluşturmaktadır.
    Kesin hüküm; doğruluğu hukuken kabul edilen ve artık tartışılmayan bir mahkeme kararıdır. İstisnai olsa da uyuşmazlığın çözümünde “adli hata” denilen yanlışlıklar yapılmış olduğu sonradan öğrenilebilir. Bazı önemli hataların giderilebilmesi ve hakikatin araştırılması bu şekilde maddi gerçeğe ulaşılabilmesi “olağanüstü kanun yolu” ile mümkün olabilecektir.
    "Bu yolun istisnai olarak kabul edilmesinin nedeni, doğruluğu hukuken tartışılmayan “kesin hükmün” temellerinin bazı hallerde sarsılmış olması hükmün artık bu temel üzerinde oturmasının mümkün olmamasına dayanmaktadır. Hukuk barışının ve güvenliğinin sağlanması ne kadar önemli ise de, hukuka olan güvenin sağlanması da en az bu kadar önemlidir. Temelleri olmayan bir hüküm hukuk düzeni tarafından kabul edilemez. Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi yolu, sadece çok istisnai hallerde mahkeme kararı ile açılabilmektedir." (Yenisey-Nuhoğlu, CMK 4. baskı 962. syf.)
    Maddi gerçeğe ulaşmayı hedefleyen ceza muhakemesinde verilen ve kesinleşen hükmün sonradan maddi gerçeğe uyumlu olmadığı anlaşıldığı halde, kararın infazının aynı şekilde sürdürülebilmesi adli hatadan vazgeçilmemesi diğer bir anlatımla yeni ortaya çıkan bu durumların görmemezlikten gelinmesi, bir hukuk devletinde kabul edilemez. Her şeyden önce kesinleşmiş bir hükmün, doğru ve maddi bir gerçeğe uygun olduğu, yargılamanın hukuka uygun yürütüldüğü, meşru olduğu, adaletin tecelli ettiği varsayımının bu konudaki inancın kamu vicdanında tahribata uğraması, bozulan hukuk düzeninin yeniden tesis edilmesi ve hukuk barışının yeniden sağlanmasını zorunlu kılar.
    İstisnai nedenlerle yargılamanın yenilenmesine karar verildikten sonra yapılacak yargılamada izlenecek yol; yeni bir yargılamada olduğu gibi deliller toplanabilir. Re’sen araştırma ilkesi sonucu olarak yenilenme sebebine bağlı olmaksızın başvuruda belirtilen delillerin dışında da delil toplanabilir. Toplanan deliller karar yerinde tartışılıp suçun ne şekilde işlendiği açıklanmalı, mevcut deliller irdelenmeli, delillerle sonuç arasında bağ kurulmalı, bir başka deyişle bu delillerle önceden bu sonuca varıldığı anlatılmalı, suçun nitelendirilmesi yapılarak yenilenen yargılamanın daha önce yapılıp bitirilen yargılama sonucunda ulaşılan sonuçları değiştirecek bir yenilik getirip getirmediği duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir. (Ünver- Hakeri CMK. şerhi)
    Yargılamanın yenilenmesinin istisnai kanun yolu olduğu Yargıtay CGK’nın 11.03.2014 tarih, 2012/3-909 Esas, 2014/121 sayılı kararında, “Yargılamanın yenilenmesindeki amaç kanunda istisnai ve sınırlı olarak sayılan hallerin gerçekleşmesi halinde, gerçeğin araştırılması böylece toplumun ve sanığın menfaatinin korunması olduğundan, kesin hükme yönelik olarak ileri sürülen ve gerekli şartları taşımayan her türlü yenileme talebini dikkate alınması söz konusu olmayacaktır.” şeklinde vurgulanmıştır.
    B)Yasal Düzenleme:
    Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi nedenleri CMK 311. maddede tek tek sayılmıştır.
    (1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:
    a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
    b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.
    c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.
    d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.
    e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatını veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
    f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
    (2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır.
    Geçici Madde 2 – (Ek: 11/4/2013-6459/21 md.)
    (1) İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle bir ceza hükmünün verildiğini tespit eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararlarından, 15.6.2012 tarihi itibarıyla Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde denetlenmekte bulunanlar bakımından bu Kanunun 311"inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz. Bu durumda olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunabilirler.
    Görüldüğü üzere, yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden birisi de “ceza hükmünün, insan hakları ve ana hürriyetleri korumaya dair sözleşmenin veya ekli protokollerinin ihlali sureti ile verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması” dır. (m.311/1-f )
    Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
    CMK’na 11.04.2013 tarih, 6459 sayılı Kanunla eklenen geçici 2. maddesi gereğince “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlalin tespitine dair kesinleşmiş kararlardan 15.06.2012 tarih itibariyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde denetlenmekte bulunanlar bakımından CMK. 311/2. fıkra uygulanmayacaktır.
    Yenilenme talebinde bulunabilmek için cezanın infaz edilmemiş olması ya da hükümlünün sağ olması şart değildir. Yargılamanın yenilenmesi isteminde hükümlünün bulunabileceği gibi, sağ olmaması halinde eşi, üst veya alt soyu, kardeşleri şayet bu kişiler mevcut değilse Adalet Bakanı talepte bulunabilir.
    Somut davada yenilenme nedeni, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile hükümlü hakkındaki yargılamanın hakkaniyete uygun yapılmadığı ve adil yargılama ilkesine aykırı olduğuna ilişkin tespittir.
    II-Hükümlü Hakkındaki Yargılama Süreci:
    09.10.1978 tarihinde, Ankara ili Bahçelievler semtinde, değişik üniversitelerde öğrenci olan 7 kişi siyasi nedenlerden dolayı, tasarlanarak kasden öldürülmüştür. Bu olay kamuoyunda Bahçelievler katliamı olarak bilinmektedir.
    Olay sonrası soruşturmaya başlayan Askeri Savcılık, suça iştirak ettikleri gerekçesiyle 14 şüpheli hakkında soruşturma başlatmıştır. Bu şüphelilerden bir kısmı olaydan hemen sonra, diğer bir kısmı ise daha sonraki yıllarda yakalanıp, yapılan yargılama sonucunda suçları sabit görülerek mahkum edilmiştir.
    Yargılama süreci ve verilen kararlar şu şekildedir;
    1-Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 nolu Askeri Mahkemesinin 1980/1205 Esas sayılı dosyası;
    Bu dosyada yargılanan sanıklar, Mahkemenin 17.05.1983 tarih ve 1983/83 sayıyla kararı ile;
    Hükumete karşı silahlı isyan ve bu suça fer’i iştirak etmek suçları sabit görülen, sanıklardan ... ve ...’ın 765 sayılı TCK’nın 149/2, 65/3 maddeleri gereğince, ...cı ile ...’nin TCK’nın 149/2 maddesi gereğince cezalandırılmasına,
    Sanıklardan ..., ..., ..., ... ve ...’in mahkumiyetleri için yeterli delil olmadığı gerekçesi ile beraatlerine karar verilmiştir.
    Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması üzerine Askeri Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 1986/237-330 sayılı ilamıyla; beraat eden sanıklar hakkındaki hükümler onanmış, mahkum olan sanıkların ise eylemlerinin 765 sayılı TCK’nın 313. maddesi kapsamında kalacağı suç vasfında hata yapıldığı gerekçesiyle bozulmuştur. Yerel mahkeme bozma ilamına uyarak yeniden karar vermiş ise de, bu kararda bazı usulü eksiklikler nedeniyle tekrar bozulmuş olup, bu kez de bozma ilamına uyan yerel mahkeme; eylemi tasarlayarak kasten öldürme suçu olarak vasıflandırarak, sanık ...cı’nın 765 sayılı TCK’nın 450/4, sanık ...’nin TCK’nın 450/4, 59. maddeleri, bu suça fer-i iştirakten sanıklar ... ve ...’ın TCK 450/4, 65/3, 59/2 maddeleri gereğince, 7’şer kez cezalandırılmasına karar vermiştir. Res’en temyize tabi olan ve sanıklarca temyiz edilen karar, Dairece onanarak, mahkumiyet hükmü kesinleşmiştir.
    Kesinleşen kararda oluşa ilişkin kabulde delil olarak; sanık ...’ın 19.12.1978 tarihli beyanı esas alınmıştır. Mahkeme kararının gerekçesinde bu duruma şu şekilde yer vermiştir. “sanık ... polise, savcıya ve soruşturma yargıcına sırası ile vermiş olduğu 22, 24 ve 25 Aralık 1978 tarihli ifadeleri birbirine benzemektedir. Ancak 19.12.1978 tarihinde alınan beyanı ile diğer beyanlar kısmen çelişkilidir. 19 Aralık tarihli ifadesinde; sanık hiçbir şekilde ... marka otomobil ile gelen kişiden bahsetmemektedir. Herhangi bir silah sesi duyduğunu da söylememiş, 2 kurbanın ...’ya benzer mavi bir otomobil ile Eskişehir yoluna götürüldüğünü anlatmaktadır. Bu otomobil ile tekrar aynı yere döndüklerini ve içindekilerinin daireye girdiğini iddia etmiştir. Sanık ...’ın 19 Aralık ifadesi soruşturulan olay ile de doğrulanmıştır.” kabulüne ulaşan mahkeme, sanık ...’ın oluşa uygun düşen 19 Aralık beyanına itibar ettiğini, sonraki tarihlerde verilen beyanların hükme esas alınmadığını, bu nedenle ilk ifadede yer almayan suça katıldığı maddi delillerle doğrulanmayan, sanık ... ’nin beraatine kararı verilmiştir.
    2-Sanık ...’ın yargılandığı Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.01.1990 tarih, 1987/177 Esas, 1990/6 Karar sayılı dosyası:
    Bu dosyada yargılanan sanık ..., tasarlayarak kasten 7 kişiyi öldürme suçuna fer’i iştirakten 765 sayılı TCK’nın 450/4 ve 65/3. maddeleri gereğince 7 kez cezalandırılmıştır. Usul hükümlerine aykırılık nedenleri ile bozulan karar, direnme sonucu Yargıtay Ceza Genel Kurulunun gündemine gelmiş olup, Genel Kurulun 21.02.1994 tarih, 1994/9-3 Esas, 1994/52 Karar sayılı ilamı ile; direnme hükmü bozulmuştur, müteakip yargılama sonucunda sanığın 765 sayılı TCK’nın 450/4 ve 65/3. maddeleri gereğince 7 kez cezalandırılmasına ilişkin hüküm kesinleşmiştir. Bu kararın oluşa ilişkin kabul gerekçesinde; o tarihte gıyabi tutuklu bulunan sanık ...’ın eyleme katıldığı kabul edilmesine rağmen, aynı şekilde hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunan sanık ... hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
    3-Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 1990/44 Esas sayılı dosyası:
    Mahkemenin 1990/44 esas sayılı dosya ile 1994/80 Esas sayılı dosyaları aralarındaki irtibat nedeniyle birleştirilmiştir. 1990/44 Esas üzerinden devam eden davada yargılama sonunda; mahkemenin 26.12.1995 tarih ve 1995/278 sayılı kararı ile, sanık ...’nın beraatine ilişkin verilen karar, vaki temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 05.01.1998 gün ve 1997/3905 Esas, 1998/336 Karar sayılı ilamı ile sanığın mahkumiyeti gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, bozma üzerine yeniden yargılama yapan mahkeme 01.11.1999 tarih, 1998/84 Esas, 1999/156 sayılı kararı ile, sanık ... ’nın ölümü nedeniyle davanın düşmesine, sanıklar ... ve ... hakkındaki davaların tefrikine, sanıklar ... ve ...’nın tasarlayarak adam öldürmek suçundan 765 sayılı TCK’nın 450/4 maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.
    Bu kararın da temyizi üzerine sanıklar hakkında; 765 sayılı TCK’nın 450/4, 65/3 maddelerinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur. Yerel mahkeme 15.02.2001 tarih, 2000/272 Esas, 2001/55 Karar sayılı hükmü ile önceki kararında ısrar etmesi üzerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 19.06.2001 tarih, 2001/9-115 Esas, 2001/132 Karar sayılı ilamı ile direnme hükmü onanmıştır.
    Onama kararının gerekçesinde olayın kabulü; “özel daire ile yerel mahkeme arasında oluş, sübut ve suçun niteliği konusunda uyuşmazlık yoktur. Çözümlenmesi gereken hukuki sorun, sanıkların bu suça asli fail mi yoksa fer’i fail olarak mı katıldıkları hususundadır.” şeklinde uyuşmazlığın tespiti yapıldıktan sonra oluşa ilişkin yapılan tespit “sanık ...’nın haklarındaki mahkumiyet hükmü kesinleşmiş olan diğer sanıklar .., ..., ... ve ... ile sanıklardan ...’ın evinde toplanarak karşıt görüşlü kişilerin semtten uzaklaştırılmaları ve kendilerine yönelik eylem yapılması konusunda karar aldıkları, olay öncesi süreç içinde maktuller takip edilerek evlerinin belirlendiği, silah sağlanarak uygun zaman kollandığı, ... aracılığı ile eylem yapılacağından haberdar edilen ve ölmesi nedeniyle hakkındaki dava ortadan kaldırılan ...’nın da bunu onaylayarak, akşam evine geleceğini ve yardımcı olacak kişileri de getireceğini ...’a bildirmesi üzerine, tüm sanıkların olay gecesi gruplar halinde ...’ın evinde ve hemen yakınındaki kahvede toplandıkları, yapılan planın gözden geçirildiği, maktullerin evin son durumu ve evde kimse bulunup bulunmadığının araştırıldığı, bilahare aralarında sanıklar ... ve ...’nun da olduğu bir kısım sanıkların, maktullerin bulunduğu bir apartmanın giriş katındaki eve gittikleri, ... ve ...’ın dışarıda gözcü olarak bırakıldığı, hükümlü ...’nin evdekilerle dışarıdaki gözcü olarak bekleyen sanıklar arasında bağlantıyı sağladığı, eve giren sanıkların burada kaldıkları 3 saati aşkın sürede suç ortakları ile birlikte maktulleri yere yatırıp sorguladıkları, bir kısmına zor kullanarak etkili eylemde bulundukları, direnmelerini ve kurtulmalarını önlemek için kollarını arkadan kordon ile bağlayarak eter koklatıp bayılttıkları, maktullerden ... ve ...’nin evden alınarak dışarıda bekleyen ...’nın kullandığı araca bindirilip Eskişehir yoluna götürüldükten sonra, hükümlü ... tarafından başlarına kurşun sıkılarak öldürüldüğü, tekrar eve dönülüp diğer şahısların da aynı yöntemle başka bölgeye götürülerek öldürülmek istendiği, ancak ...’nın kısa süre önce bir polis aracının civardan geçmesi nedeniyle öbür şahısların başka yere götürülmelerinin mümkün olamayacağını söylemesi üzerine bu düşünceden vazgeçildiği, diğerlerinin nasıl öldürüleceği hususunun evde bulunan sanıklar ve suç ortakları arasında tartışıldığı, şahısların boğarak öldürülme fikrini ortaya atan ...’nın kolları bağlı olan ...’ı bu yöntemle öldürdüğü tümünün boğarak öldürmenin zor olduğunu anlayan ...’nın evden çıkıp uzaklaşmalarından sonra diğer tüm şahısları silahla kendisini öldürebileceğini söylemesi üzerine, diğer sanıkların evden ayrıldıkları, biri dışında baygın olan diğer maktuller bir odada toplanıp yan yana dizilerek sanık ... tarafından silahla ateş edilmek suretiyle ..., ..., ...’in olay yerinde öldüğü, ... ise daha sonra tedavi gördüğü hastanede öldüğü anlaşılmaktadır.” şeklindedir. Oluşa göre, sanıkların olaydaki konumları, maktullerin direnç ve öldürülmekten kurtulma çabalarını etkisiz kılacak nitelikteki davranışlarının tümü göz önüne alındığında, sanıkların eylemlerinin suçun
    oluşması için zorunlu olmayan hareket boyutunu aşarak asli iştirak düzeyine ulaştığının kabulü gerektiği, bu itibarla TCK’nın 64. maddesi yollamasıyla 450/4 maddesi uyarınca cezalandırılmasına, ilişkin yerel mahkeme kabulünün isabetli olduğundan oy çokluğuyla direnme hükmünün onanmasına karar verilmiştir.
    III-Hükümlü ... Hakkında Mahkumiyete Esas Alınan Deliller:
    Sanık ... hakkında Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 05.02.1998 gün ve 3905-336 sayılı kararında; “Olaydan sonra yakalanan ve verdiği bilgiler ile olayın etraflıca açığa çıkmasını sağlayan ...’ın karakol, savcılık ve sulh ceza hakimi huzurundaki değişiklik göstermeyen anlatımları, bu anlatımı doğrulayan ... ve ...’in askeri savcılık beyanları ile tüm dosya kapsamı içeriğinden isnat edilen öldürme eylemine katıldığı anlaşıldığı gözetilmeden” gerekçesine yer verilmiştir.
    Bozma sonrası yakalanan hükümlü ... davası bu dosyada birleştirilerek Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi 01.11.1999 tarih, 1998/84 Esas, 1999/156 sayılı kararı ile, sanıklar ... ve ...’nın tasarlayarak adam öldürmek suçundan 765 sayılı TCK’nın 450/4 maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir. Yukarıdaki deliller doğrultusunda suçun sübutunu kabul eden 9. Ceza Dairesi 29.6.2000 tarih ve 989/1934 sayılı kararla vasıf yönünden hükmü bozmuştur.
    Yerel Mahkeme ve Yüksek Dairenin hükme esas aldığı deliller aşağıda özetlenmiştir;
    a-Sanık ... özet olarak, 19.12.1978 tarihinde alınan kolluk ifadesinde sanıktan hiç bahsetmediği, 22.12.1978 tarihinde yine kollukta alınan ifadesinde “... marka araçla gelen 3 kişiden birinin sanık olduğunu ve sanığın Ticaret ve Turizm okulunda öğrenci olduğunu”, 24.12.1978 tarihinde Askeri Savcılıkta alınan beyanında “... marka araçla gelen 3 kişiden birinin adının ... olduğunu fakat soyadını bilmediğini”, Askeri Mahkemede, kolluk ve savcılıktaki beyanlarını kabul etmediğini, ifadelerin işkenceyle alındığını beyan etmiştir.
    Sanığın işkence iddiasına istinaden mahkemece 30.12.1978 tarihinde alınan doktor raporunda; hükümlünün sırtta 2*3 ve 2*7 cm, göğüs ve koltuk altlarında 3*5 ekimozlar tespit edilmiş ve testis ve penis bölgesinde subjektik ağrılar olduğu raporda yer verilmiştir.
    Yargılamanın yenilenmesi aşamasından sonra 01.04.2015 tarihinde alınan beyanında “hazırlık aşamasında alınan beyanlarının işkence altında alındığının ve olayla ilgisinin bulunmadığını” beyan etmiş;
    b-Tanık ...’nun, 13.02.1981 tarihinde hazırlık aşamasında alınan beyanında “olayı öğrendiğinde kimin yaptığını soruşturmaya başladığını, bu amaçla sanık ... ile de konuştuğunu sanığın kendisine olayla ilgisinin olmadığını beyan ettiğini, bir müddet sonra görüştüklerinde ise olayı ..."nın emri ve organizasyonuyla kendisi de dahil olmak üzere ..., ... ve
    ... ile birlikte işlediğini” beyan ettiği, yargılama aşamasında ise hazırlıkta alınan beyanın işkence ile alındığını ve gerçekleri yansıtmadığını beyan etmiş ve Askeri Mahkemeye de bu hususta dilekçe verdiği dosya içeriğinden anlaşılmıştır.
    c-Soruşturma aşamasında ifadesine başvurulan ...’in anlatımında, hükümlü ...’ın adı hiç geçmediği, ... plakalı aracı ..."ya teslim ettiğini, ..."e sorduğunda “bizim ..."nın işleri” dediği, olayda ..., ... ve ..."in isminin geçtiğini beyan etmiştir.
    d-Maktül ..., yaralı olarak kaldırılmış olduğu hastanede 09.10.1978 tarihli yazılı beyanında “gece saat 22:00 sıralarında evde 5 kişi otururken 4 kişinin aniden içeriye girerek “birisinin” böyle devrimcilik mi olur, silah bile almamışlar diyerek küfretti”. Aynı gün doktor refakatinde hastane polisi tarafından alınan ifadede “eve giren kişilerin 4 kişi olduklarını birinci şahsın sarışın uzun boylu, kot pantolon ve postal giydiği, ikinci şahsın esmer, geniş kafalı, orta boylu, kısa saçlı olduğu, üçüncü şahsın genç, kıvırcık saçlı, 16 veya 18 yaşlarında olduğunu, dördüncü şahıs hakkında bir şey söyleyemeyeceğini, ilk girenin birinci şahıs olduğunu, bilahare diğerlerinin girdiğini” şeklinde beyanda bulunmuştur. Her iki ifadede de eve giren kişilerin 4 kişi olduğunu tereddütsüz beyan ederek eşgalleri hakkında bilgi vermiştir.
    IV-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Başvuru Koşulları:
    Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2000/272 esas sayılı dosyasında, 14.4.1999 tarihinden itibaren tutuklu olarak yargılanan hükümlü hakkında 15.2.2001 tarih ve 2001/326 sayılı karar, 19.06.2001 tarihinde Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir.
    Hükümlü ... vekilleri tarafından, AİHM"ne başvuru mahkumiyet hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde 14 Aralık 2001 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
    Hükümlünün cezasının infazı 10.07.2012 tarihinde durdurulmuştur.
    Hükümlü müdafisi 16.05.2013 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu, hükümlü hakkındaki ihlal kararının 15.06.2012 tarihi itibariyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde denetlenmekte olan kararlardan olduğu bildirilmiştir.
    CMK ek 2. maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren 3 ay içinde başvuru yapıldığı anlaşılmaktadır.
    Hükümlü 29.06.2014 tarihinde vefat etmiş ise de mirasçıları davaya devam etmişlerdir.
    V-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 21.07.2009 tarih, 12769/02 sayılı Osmanağaoğlu/TÜRKİYE Kararı:
    Mahkemenin 3. Dairesi özet olarak;
    1-Başvuran yargılamanın hiçbir aşamasında suçu ve atfedilen vakaları kabul etmemiştir.
    2-Yerel mahkeme ve kararı onaylayan Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başvuran’ı mahkum etmek için sanık ... ve ... beyanlarına dayanmış olup, bu beyanlar belirleyici hatta tek başına ifade oldukları anlaşılmıştır.
    3-Şüphesizdir ki AİHM Başvuran’ın mahkumiyeti hakkında verilen ifadelerin ikna değerleri üzerinde değerlendirme yapmaktan prensip olarak kaçınmaktadır. Söz konusu ifadeler soruşturma aşamasında ve başvuranın yokluğunda alınmıştır. Başvuran ve avukatları anılan ifade tutanaklarını elde ettiklerinden yerel mahkeme önünde yasallığına ve delil olarak kullanılabilirliğine ilişkin itirazlarını sunma olanağına sahip olmuşlardır. Tüm bunlara rağmen AİHM daha önce de hatırlatıldığı üzere bu olanaklar mahkeme huzurunda ve duruşma esnasında Başvuranın, D.D. ve M.Y’yi sorguya çekme ve sorguya çektirme hakkının yerine geçemez.
    4-Bu imkanın sağlanması oldukça mühimdir. Zira Başvuranın mahkum edilebileceği ceza son derece ağırdır. Üstelik söz konusu ifadelerin usul bakımından sakat oldukları yönündeki iddialar ciddi ve aşikardır. Zira olayların gelişimi ve saldırganların sayısı ve D.D’nin ifadeleri arasındaki farklılıklar ve yargılama makamı tarafından yapılan yorumların muallak olmaları dışında, AİHM, D.D’nin 6 günlük gizli gözaltı süresi boyunca sorgulandığını ve M.Y’nin ise Mamak Askeri Ceza evinde, Askeri Mahkeme önünde yargılanmayı beklediği sırada sorgulandığını tespit etmiştir. Bunun yanı sıra Başvuranın adının davaya karıştırılmasının ardından adı geçen ilgililerin beyanlarını açıkça geriye aldıklarını ve ifadelerin işkence altında aldıklarını ifade ettikleri, ilgili tıbbi raporla desteklenmiş itirazlarını mahkemeye sunmuş olduklarını, AİHM tarafından dikkate alınmıştır.
    5-Her ne kadar Başvuran’ın 19 yıl boyunca yargıdan kaçmış olması sorun teşkil etmiş olsa da, ceza mahkemesinin görevi ifadelerin hangi koşullarda ve ortamda alındığının incelemesini gerektirirdi. Zira, Türk mevzuatı uyarınca bu yollarla elde edilen delillerin hakim önünde itiraza konu olabileceğini bilmiyor olamazdı. Bu nedenle isnat edilen suçun önemi ve verilen cezaya rağmen dosyada yer alan unsurlardan hareketle, yerel mahkemelerin bu türden ifadelerin davanın hakkaniyete uygun olarak görülmesi hususunda ne gibi etkileri olacağı ile ilgili olarak inceleme yapmadıklarını tespit etmek gerekmektedir. Bu kişilerin ifadelerinin gerçekliği hususunda sağlam bir kanaate varma imkanı yok edilmiştir. Öte yandan, savunmanın kendi iddiaları çekişmeli yargılama kapsamında ileri sürme imkanı da yok edilmiştir.
    6-Bu nedenlerle ve dava koşulları dikkate alındığında AİHM, Başvuran’ın hakkaniyete uygun olarak yargılanmaması sebebiyle savunma haklarının bir takım sınırlamalara tabi tutulduğuna kanaat getirmektedir. Bu nedenle sözleşmenin 6/1 ve 3d maddesi ihlal edilmiştir.
    7-AİHM bu tespitleri yaptıktan sonra “sözleşmenin 6. maddesinde öngörülen gerekliliklere uymayan bir mahkeme tarafından bir mahkumiyet kararı verildiğinde, ilgilinin talebi üzerine yeni bir dava açılması ya da esasa ilişkin yeniden yargılama yapılmasının tespit edilen ihlali gidermek bakımından en uygun yolu teşkil edeceğine kanaat getirmektedir.” sonucuna vararak yeniden yargılamanın gerekliliğine oy birliğiyle işaret etmiştir.
    VI-Yargılamanın Yenilenmesinin Kabulünden Sonraki Duruşma Süreci:
    Yerel Mahkeme, AİHM’in ihlal kararı doğrultusunda yeniden yargılama yapılmasına karar vererek, bu kararda işaret edilen deliller ile birlikte toplanması mümkün olan ve re’sen araştırma ilkesi doğrultusunda hükme esas alınan tanık ve hükümlüleri tekrar mahkemede dinlemiştir.
    Hükümlü ..., ..., ...’nin beyanları alınmıştır. ...’nun ölümü nedeniyle tekrar dinleme imkanı olmadığını tespitle, davada sanık olup beraat eden ..., hükümlü ..., maktul ..., tanıklar ..., ..., ... ’un önceki aşamalardaki beyanlarını değerlendirmiş, farklı zamanlarda değişik mahkemelerde yargılanan sanıklar hakkındaki verilen hüküm gerekçelerini tartışma konusu yapıldıktan sonra, özellikle hükümlü ...’ın işkence iddialarına ilişkin beyanı ve raporu inceleme konusu yapılmıştır.
    Yerel mahkeme hükümlü ...’ın 19.12.1978 tarihli ifadesi ile daha sonraki ifadeleri arasında oluşan çelişkiyi ortaya koymuştur. ... 19.12.1978 tarihli ifadesinde maktullerin oturduğu evin adresinin tespiti ile evin içine giren kişiler hakkında beyanda bulunmuş, ... marka araçla olay yerine geldiği kabul edilen sanık ... ve yanındaki iki kişiden bahsetmemiştir.
    Hükümlünün 22.12.1978 tarihli ifadesinde ise, önceki anlatımından farklı olarak olay yerine ... marka otomobille gelenlerden birisinin Ticaret Turizm Öğretmen okulunda okuyan ... isimli birisi olduğu, soy isminin de ... olduğunu söylemiştir. Askeri savcı huzurunda 24.12.1978 tarihli beyanında eve gelenlerden birisinin ... isminde biri olduğu, soy ismini bilmediğini, ayrıca ...’la birlikte gelen kişilerden diğerinin ise ... olduğunu beyan etmiştir. Bu beyan sonrası ...’nu fotoğraftan teşhis ettiği tutanağa geçirilmesine rağmen, bu kişiye ait fotoğraf dosyada bulunamamıştır. Mahkeme, ifadeler arasında çelişki bulunduğunu zira, ilk beyanda ...’ın olaya katıldığı söylenmediği halde, sonradan eklendiği, iki gün önceki ifadede ...’ın soy ismi ifade edilmesine rağmen sonraki ifadede unutulmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, teşhis işleminin yaptırıldığı tutanağa bağlanmasına rağmen, muhataba ilişkin fotoğrafın dosyada bulunmadığının çelişki oluşturduğunu, olayda yaralanıp daha sonra vefat eden maktul ...’in değişmeyen anlatımlarında eve giren kişilerin 4 kişi olduğunu ısrarla beyan etmesine rağmen, hükümlü ...’ın sonraki ifadelerine göre eve girenin 6 kişiye çıktığı, hükümlüler ...cı ve ...’ın ikrar içeren anlatımlarında sanık ...’dan bahsetmediği, tanık ...’in beyanında ...’ın isminin hiç geçmediği, tarafsız tanık ...’ın anlatımlarının hükümlü ...cı’nın anlatımıyla desteklendiği, böylece ...’ın beyanları hem kendi içinde, hem de diğer sanık anlatımlarıyla, maktul ...’in beyanlarıyla çeliştiği gibi, Adli Tıp raporu ile desteklenen işkence iddiaları doğrultusunda, ifadenin hukuka uygun alındığına dair ciddi şüpheler oluştuğu, tanık ...’nun beyanının görgüye dayalı olamayıp, sanık ...’dan duyduklarını aktarmadan ibaret olduğu, üstelik ifadesinde geçen “kendisi de dahil olmak üzere” şeklindeki cümlenin yoruma muhtaç bulunduğu, bu ifadeden eyleme ...’nın bizzat katıldığı anlatılmak amacıyla da söylenebileceği gibi bizzat kendisini de kast edebileceği, tanığın ölümü nedeniyle bu durumun aydınlatılamadığı, kaldı ki ceza tehdidi altında alınan bu ifadenin sonradan geri alındığı, Askeri Mahkemece verilen ve Askeri Yargıtay tarafından onanan kararın ...cı’nın anlatımına uygun olduğu, aynı şekilde ...’ın ifadesinde olaya katıldığı beyan edilen ...’nin de beraatine ilişkin hükmün kesinleştiği, 1994 tarihli Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında sanık ...’ın eyleminden hiç bahsedilmediği, değerlendirilmesi yapılarak delillerdeki şüphe vurgulandıktan sonra, Yargıtay Ceza Genel Kurul kararlarına da atıf yapılmak suretiyle şüpheden sanık yararlanır ilkesi vurgulanarak, hükümlü ...’nun atılı suçları işlediğine dair, hükümlü ...’ın sonradan geri aldığı soruşturma sırasında alınan çelişkili anlatımını ve tanık ...’nun farklı şekilde yorumlanacak beyanı ve tüm dosya kapsamından yeterli delil olmadığından beraat ine karar verilmiştir.
    VII-Dairemizin Kabulü ve Varılan Sonuç:
    Siyasi görüşleri nedeniyle, üniversite öğrencisi olan 7 kişinin tasarlanarak vahşice bir yöntemle öldürülmesi, kişi ve kamu vicdanını yaraladığı, olaydan uzun süre geçmesine rağmen toplumun hafızasında yarattığı tahribatın izlerinin silinmediği her yönüyle ülke gündeminde tazeliğini koruyan sıradan bir eylem dışında olduğu tartışmasız bir gerçektir. Bu tip eylemlerde faillerin yasalar çerçevesinde eylemleriyle orantılı biçimde cezalandırılması husunda kamunun haklı beklentisi oluşmaktadır.
    İşlenen suç ne kadar ağır olursa olsun, failin cezalandırılması adil bir yargılama sonunda, suçun hukuka uygun delillerle ispatına bağlıdır. Bu ispat, Yargıtay CGK’nın ve Ceza Dairelerinin bir çok kararında yer verdiği üzere;
    “Ceza hukukunun genel prensiplerinden olan şüpheden sanık yargılanır ilkesi uyarınca bir suçtan cezalandırılmanın temel koşulunu, suçun kuşkuya yer verilemeyeceği şekilde ispat edilmesine bağlı olduğunu, kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı, yine ceza mahkumiyetinin yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanması ve bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği, yüksek de olsa bir olasılığa dayalı olarak sanığın cezalandırılmasının ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına geleceği, bu durumda ceza yargılamasında mahkumiyetin büyük veya küçük olasılığa değil her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmasının şart olduğu, adli hataların önüne geçebilmenin de başka bir yolu olmadığı”şeklinde ifade edilmiştir. Dairemiz de bu ilke doğrultusunda hareket etmiştir.
    Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin ihlal kararları doğrultusunda yeniden yargılama yapmak CMK 311. maddenin 1/f fıkrasının emredici hükmüdür.
    Yerel mahkemenin bu çerçevede duruşma açarak yeniden yargılama yaparak, hukuki ve fiili olanaklar içinde ihlal kararında belirtilen ve resen topladığı delilleri değerlendirip, Adli Tıp raporu ile desteklenen zora dayalı ifade sonucu elde edilen delillerin hükme esas alınmayacağını isabetle belirleyip, şüpheli ve sanıkların savunmalarındaki çelişkileri vurgulayıp, mağdurun şifai ve elyazımı beyanlarını destekleyen anlatımlara itibar edip, önceden verilip kesinleşen kararları değerlendirmek suretiyle hükümlünün suçunun sabit olmadığına ilişkin ulaşmış olduğu sonuçta isabetsizlik bulunmadığından hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir.
    VIII-Hüküm: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
    Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan katılanlar vekillerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beraate ilişkin hükmün ONANMASINA, 16.07.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
















    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi