11. Ceza Dairesi 2016/12304 E. , 2018/7077 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik
HÜKÜM : Mahkumiyet
Bozma üzerine yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Sanığın savunması ile tanıklar ... ve ..."ın beyanları karşısında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nin 211. maddesinde öngörülen "bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla resmi belgede sahtecilik" suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılmaması,
2-Suç tarihinin sahte bononun icra takibine konulduğu 2009 tarihi olduğu anlaşılmakta ise de; icra takip dosyası celbedilerek kesin olarak gün ve ay olacak biçimde belirlenmesi yerine, karar başlığına 2010 olarak yanlış yazılması,
3-Tekerrüre esas alınan Adana 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/1106 esas ve 2009/1371 karar sayılı ilamının suç tarihinden sonra 23.01.2010 tarihinde kesinleştiği gözetilmeden, sanık hakkında TCK"nin 58. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi,
4-Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı iptal kararı yanlış yorumlanarak, 5237 sayılı TCK"nin 53. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinin uygulanmaması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.09.2018 tarihinde üye ..."ın değişik gerekçesi ve oy birliğiyle karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Dairemizin 19.09.2018 tarih, 2016/12304 Es, 2018/7077 Kr sayılı - yerel mahkeme kararının farklı gerekçelerle bozulmasına ilişkin - çoğunluk görüşüne aşağıdaki sebepten katılmıyorum.
Sanığın 5237 TCK"nin 204/1, 63/1, 58/7, 53 ve devamı maddeleri ile 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Adana 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 14/07/2016 tarih 2016/307 Es 2016/535 Kr sayılı kararı usul ve yasaya aykırıdır.
Öncelikle sanık hakkındaki suç kesin ve inandırıcı delillerle ispatlanmamıştır.
Adana 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1500 Esas sayılı dosyasında aldırılan 10/08/2010 tarihli bilirkişi raporunda takibe konu senetteki imzanın (keşideci olarak görünen) müşteki ...’ın eli ürünü olmadığı belirtilmiş ve bu rapora istinaden sanık ...’nın TCK’nin 204/1 maddesi uyarınca cezalandırılması talebi ile iddianname düzenlenmiştir.
Kovuşturma evresinde Adana 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/861 Es sayılı dosyasından aldırılan 12/12/2011 tarihli bilirkişi raporunda ise senetteki keşideci imzasının keşideci (müşteki / katılan) ... ve sanık ...’nın eli ürünü olmadığı, kefil imzasının ise tanık ...’ın eli ürünü olduğu belirtilmiştir.
Yine kovuşturma evresinde Adli Tıp Kurumu, Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinden aldırılan 17/12/2012 tarih, 8455 sayılı bilirkişi raporunda ise senetteki borçlu imzasının müşteki / katılan ...’ın eli ürün olmadığı, buna karşılık sanık ...’nın eli ürünü olup olmadığı hususunda kesin bir tespite gidilemediği belirtilmiştir.
Aynı raporda kefil sıfatıyla atılan imzanında tanık ...’ın eli ürünü olduğu belirtmektedir.
Yerel mahkemece yukarıda belirtilen bilirkişi raporlarına istinaden sanık ...’nın sahte emre muharrer senedi düzenleyip kullandığı sonucuna varılarak TCK’nin 204/1, 62, 58/7, 53 maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair kararı kesin ve inandırıcı delillere dayanmamaktadır.
Çünkü; dosyada tanık olarak dinlenen ve senedin düzenlendiği sırada keşideci ...’a kefil olan ... 05/04/2011 tarihli kovuşturma ifadesinde “ben ... ve sanık ... birlikte Ağrı’ya gittik altın tozu alacaktık ancak dolandırıldık, parayı kaptırdık. Tatvan’da iken o parayı ödeyelim dedim. Ahmet ve ben bir senedi imzaladık ve sanığa verdik, Adana’ya geldiğimizde Ahmet’e ödeyelim dedim, o da imzayı kalemin ucu ile attım dedi ve parayı ödemedi, şikayetçi Ahmet benim gözümün önünde senedi imzaladı diğer imza da bana aittir. Ahmet kalemi ucu ile tutup o şekilde imzalamıştı...” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık ... ise 04/01/2011 tarihli kovuşturma ifadesinde “... Ahmet, kayınbiraderim olan Mehmet Vefa’dan elden aldığı 20.000 TL ile ... Ağrı iline gitmiş fakat orada Ahmet’i dolandırmışlar, kayınbiraderim Mehmet Vefa’da 20.000 TL alacağına karşılık ... ile anlaşmış... Ahmet ve yanlarında ...’da olduğu halde dükkanıma geldiler... ben boş bir senet getirdim kardeşim ... senedi yazdı ...’da senedi bizim yanımızda imzalayarak Mehmet Vefa’ya verdi...” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık ... sanığın kayınbiraderi olduğu halde CMK’nin 45/1-d maddesine göre çekinme hakkı hatırlatılarak dinlenilmesi hususu gözardı edilmiştir. Dolayısı ile öncelikle çekinme hakkı hatırlatılarak yeniden dinlenilmesi zorunludur.
Tanık ...’da aynı tarihli beyanında “ ... ... ile Ahmet yanlarında ...’da olduğu halde bizim dükkanımıza geldiler... Abim ve ... boş bir senet getirdi bende senedi yazdım ...’da senedi bizim yanımızda imzalayarak Mehmet Vefa’ya verdi...” şeklinde ifade vermiştir.
Tanık Zafer Önal ise 14/02/2011 tarihli kovuşturma ifadesinde “... bizim huzurumuzda bizzat imzalandı...” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Yukarıda belirtilen her üç tanıkta sanığın soruşturma ve kovuşturma evresindeki savunmalarını doğrulamakta buna karşılık katılanın iddialarını birbirini tamamlar ve doğrular şekilde yalanlamaktadır.
Özellikle müşteki/katılanın yanında ve birlikte hareket eden tanık ...’ın beyanı ise ilgi çekicidir.Katılanın her zaman attığından çok farklı karakterde bir imzayı atmak suretiyle baştan inkar ve ödememe kastıyla hareket ettiği sabittir.
Sanığın daha önce attığı imzalar aşağıdaki gibidir.
Buna karşılık yargılamaya ve sahtecilik iddiasına konu olan senette ise aşağıdaki şekilde imza attağı görülmektedir.
Bu durumda sanığın teşhise elverişli olmayan her hangi bir harf karakteri de içermeyen kimliksiz bir işareti bilinçli olarak attığı böylelikle hem borçtan kurtulmayı hem de esasen mağdur ettiği alacaklı sanığı sahtecilik iddiasıyla suçlamayı amaçladığı değerlendirilmelidir.
Bilirkişi raporları hakimi kesin olarak bağlayıcı delillerden değildir. Dolayısıyla sadece bilirkişi raporları ile sonuca gidilmesi yerine olaya ve sanık savunmalarına uygun düşen tanık anlatımları da birlikte değerlendirilerek hangisine üstünlük tanındığı da tartışılıp değerlendirilerek karar verilmesi gerekir.
Bu sebeplerle sayın çoğunluğun bozma gerekçeleri yerine sanığın üzerine atılı suçun kesin delillerle ispatlanmış olmaması sebebiyle kararın değişik gerekçe ile bozulması görüşündeyim. 19/09/2018
...