Taraflar arasındaki “basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kütahya 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.02.2008 gün ve 2006/371 E-2008/33 K. Sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 08.11.2010 gün ve 2009/14748 E-2010/11543 K. Sayılı ilamıyla;
("...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere göre davacıların davalılardan C.K. ile Y. K.S.’e yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacıların diğer davalı S. Y.C.’ye yönelik temyiz itirazına gelince; dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacılar ile davalılardan S.Y. C., C. K. ve Y. K. S. tarafından temyiz olunmuştur.
Davacılar, Tercüman gazetesinin 12.09.2005 günlü sayısında, davalılardan S.Y.C. tarafından yazılan “Sancılı Öğretim Yılı” başlıklı köşe yazısında yer alan “…Öğrendiğimize göre, devletin istihbarat örgütleri, 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce, Kütahya’daki İmam Hatip Lisesi Müdürü ile Ticaret Lisesi Müdürü’nün yasadışı bir dinci örgütün üyesi olduğunu belirlemişler. Haklarında soruşturma açılan bu iki idareciden İmam Hatip Lisesi Müdürü emekliliğini isteyerek görevden ayrılmış. Ayrılmış ama, bu kez Ak Parti"den milletvekili adayı olmuş ve 3 Kasım 2002 seçimlerinde listenin 6. sırasından Kütahya milletvekili seçilmiş…” biçimindeki anlatımların gerçek olmadığını ve kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek, davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemişlerdir.
Davalılar ise, yayının eleştiri sınırları içinde kaldığını ileri sürerek, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, yayında yer alan iddiaların gerçek olduğu, yazının bir bölümünün haber verme hakkı kapsamında kaldığı, davacılardan A. G.in okul müdürü olarak görev yaptığı dönemde bayan öğretmenlerin derslere başörtülü olarak girdiği, bu öğretmenler hakkında işlem yapmaması nedeni ile soruşturma geçirdiği, müfettişlerce idarecilik görevinden alınmasının teklif edildiği, yayında kast edilen soruşturmanın bu soruşturma olması nedeni ile gerçeklik unsurunun bulunduğu, kadrolaşma sorununun güncel bir konu olduğu, yazının kamu yararı taşıdığı, anlatımda aşma olmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3.maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Milli Eğitim’deki sorunların konu edildiği dava konusu yayın, 2005-2006 öğretim yılı öncesinde yayınlanmış olup okul müdürlüğünden emekli olan davacılardan A. G.’in milletvekili seçilmesinden sonra kardeşi olan diğer davacı M. G.’in İl Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı’na atanmasının kadrolaşma olarak değerlendirilerek, bunun eleştirilmesi gerçek ve güncel ise de “…öğrendiğimize göre devletin istihbarat örgütleri, 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce, Kütahya’daki İmam Hatip Lisesi Müdürü ile Ticaret Lisesi Müdürü’nün yasadışı bir dinci örgütün üyesi olduğunu belirlemişler…” biçimindeki iddianın gerçekliği konusunda bir kanıt ileri sürülmemiştir. Davacılardan A. G.’in okul müdürü olduğu dönemde, bayan öğretmenlerin derslere başörtülü girmelerine izin vermesi nedeniyle geçirdiği soruşturma ile yasa dışı bir dinci örgütün üyesi olduğu iddiası farklı olguları olup yayında yer verilen “…yasa dışı bir dinci örgüt üyesi…” olduğu iddiasını gerçek kılmaz. Yayın bu yönü ile gerçek dışı haber niteliğinde olup davacıların kişilik haklarına saldırı oluşturur ve davalılardan S. Y.C.’nin manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını gerektirir.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davacılar yararına uygun tutarlarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davacıların istemlerinin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...")
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemenin, davanın reddine dair verdiği karar, taraf vekillerinin temyizleri üzerine, Özel Dairece yukarıda bir (1) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalılardan C.K. ile Y.K. S.’e yönelik temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş, diğer davalı S.Y. C. bakımından ise davacılar yararına bozulmuş; davalılardan C. K. ile Y. K.S. hakkındaki temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmekle, bu davalılar yönüyle hüküm kesinleşmiştir.
Yerel mahkeme (2) nolu bozma ilamına davacı A.G. yararına uyduktan sonra gider avansının verilen kesin süre içerisinde yatırılmadığına ilişkin yeni gerekçeyle yine bu davacı yönüyle istemin reddine karar verilmiş; diğer davacı M.G. yönüyle ise önceki kararında direnmiştir. Hükmü davacılar A. G. ve M. G. vekili hem direnme hem de uyma kararı sonrası değişik gerekçeyle yeniden oluşturulan karar yönünden temyiz etmiştir.
I-Davacı A.G. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Mahkemece, bozma ilamının (2) nolu bendine davacı A.G. yararına uyduktan sonra gider avansının verilen kesin süre içerisinde yatırılmadığına ilişkin yeni gerekçeyle yine bu davacı yönüyle istemin reddine karar verilmiş olmakla, açık biçimde yeni hüküm niteliğindeki bu karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil; Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, bozmadan sonra oluşturulan yeni hüküm Özel Daire’since incelenmediğinden, bu yeni hükme yönelik davacı A. G. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.
II-Davacı M. G. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : 1)-Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle yeni hükme yönelik davacı A. G.vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
2)-Yukarıda (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı M. G. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA,
1086 sayılı HUMK"nun 440/III-(1.) maddesi uyarınca miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
10.10.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.