Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 4.6.2008 tarih, 2008/12-416 E. - 2008/416 K.sayılı ilamında da açıkça vurgulandığı üzere, çek, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanununa göre kıymetli evrak vasfında bir kambiyo senedi ve hukuki nitelikçe de bir havaledir. Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, yasada aranan şekil şartlarını ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisini içermesi gerekir. Çekte sıkı sıkıya şekle bağlılık esası geçerlidir. Zorunlu unsurlardan sadece birinin bile eksikliği çekin çek olma niteliğini ortadan kaldırır.
6772 Sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 692.maddesinde sayılan çekin zorunlu unsurlarından birisi "keşide yeri"nin varlığıdır. Çekin yazıldığı, keşide edildiği yerin çekin ön yüzünde gösterilmesi zorunludur. Bu zorunlu unsurun eksikliği kural olarak çek olma vasfını ortadan kaldırır.
Ne var ki, aynı kanunun 693.maddesinde; "yukarıdaki maddede gösterilen hususlardan birisini ihtiva etmeyen bir senet aşağıdaki fıkralarda yazılı haller dışında çek sayılmaz...keşide yeri gösterilmeyen çek, keşidecinin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde çekilmiş sayılır" denilmiş böylecece çekde keşide yeri gösterilmemiş olmasına karşın keşicinin ad ve soyadı yanında yazılı yerde çekilmiş sayılacağı kararlaştırılmıştır. Önemle vurgulanmalıdır ki; çek, keşideci ile lehtar arasında havale ilişkisi doğuran bir akit olup, keşideci çeki düzenlemekle o konudaki iradesini beyan etmektedir. Bu irade beyanının anlaşılabilir olması en önemli özelliğidir ve bu nedenle de yasa koyucu yazılı olması koşulunu getirmiş başkaca bir şekil şartı koymamıştır.
Somut olayda takip konusu çekin ön yüzünde sol alt köşede "Çarşamba/Samsun" ibaresi yer almaktadır. Bu durumda keşide yerinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde anlaşıldığında kuşku bulunmamaktadır. Takibe konu çek, kambiyo vasfını haizdir ve kıymetli evrak niteliğini korumaktadır.
Mahkemece, borçlunun sair itirazları incelenerek, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, çekde keşide yeri olmadığı gerekçesiyle, takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ :Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK."nun 366. ve HUMK."nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 04/05/2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi. Karşı Oy Yazısı: 05.02.2011 tarihli, keşide yeri bulunmayan belgeye dayanılarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılmaktadır. Borçlunun yetki ve imzaya itirazı üzerine mahkemece dayanak belgede keşide yeri unsuru bulunmadığından kambiyo takibinin iptaline karar verilmiştir.
Yargıtaya İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 14.12.1992 tarih, 1992/1-5 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, çek TTK."na göre kıymetli evrak mahiyetinde bir kambiyo senedidir ve hukuki niteliği itibariyle bir havaledir. Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartları içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisi biçiminde olması gerekir. Diğer kambiyo senetlerinde olduğu gibi çekte de sıkı sıkıya şekle bağlılık esası geçerlidir. Zorunlu unsurlardan birinin eksikliği bile çekin bu niteliğini ortadan kaldırır. Çekin zorunlu unsurları TTK.nun 692-693.maddelerinde gösterilmiştir. Çekin ihdas edildiği yerin çekin yüzüne yazılması zorunludur. Keşide yeri, çekin zorunlu unsuru olduğu için, keşide yeri gösterilmeyen çek bu nitelikte sayılmamaktadır. Ancak TTK.nun 693.maddesinde; "yukarıdaki maddede gösterilen hususlardan birini ihtiva etmeyen bir senet aşağıdaki fıkralarda yazılı haller dışında çek sayılmaz. Keşide yeri gösterilmemiş olan çek, keşidecinin adı ve soyadının yanında yazılı olan yerde çekilmiş sayılır" denilmiştir. Sıkı şekilcilik, kanunun aradığı zorunlu unsurların çek yaprağı üzerine yazılmasını gerektirir. Zira çek keşideci ile lehtar arasında havale ilişkisi doğuran bir akittir. Keşideci çeki düzenlemekle o konudaki iradesini beyan etmiş olmaktadır. İrade beyanı olmadan çekin vücut bulması mümkün değildir. Bu irade beyanının anlaşılabilir olması en önemli özelliğidir. Keşide yerinin yazılması da bir irade beyanı olduğundan anlaşılabilir olması koşulu ile bu irade beyanının kısaltılarak yazılması da mümkündür. Okunduğunda hiçbir duruksama sözkonusu olmaksızın anlamları belirlenebilen kısaltmaların keşide yeri olarak yazılması, çeki sadece bu kısaltma sebebiyle geçersiz hale getirmez. Örneğin; G.Antep, Ş.Urfa, K.Maraş gibi kısaltmaların neyi ifade ettikleri kolaylıkla ve hiçbir tartışmaya yol açılmaksızın belirlenebilecek niteliktedirler ve keşide yeri olarak kabulü gerekir. Buna karşın ne anlama geldiği bilinemeyen, bir çok anlama gelebilecek kısaltmaların yazılması halinde, keşide yeri gösterilmemiş sayılmalıdır. Çekte keşide yerinin bilinmesinin, taahhütlerin şekli ve neticeleri yönünden, müracaat haklarının kullanılmasında riayeti gerekli sürelerin tayini yönünden, muhtemel icra takiplerinde veya davalarında yetkili makam ve mahkemeyi tayin bakımından önemi vardır(Prof Dr. Fırat Öztan Kıymetli Evrak Hukuku).
Somut olayda, takip dayanağı çekte keşide yeri yukarıda açıklandığı şekliyle gösterilmemiştir.
Vergi kimlik numarası yanında yazılı yer isminin neden çekte keşide yeri olarak kabul edilemeyeceğine açıklık getirmek amacıyla, bu uygulamanın ne zaman, neden, nasıl başlatıldığının bilinmesi gerekeceği düşüncesinden hareketle kısaca bilgi verilmesinde fayda görülmektedir. Şöyle ki;
Kayıt dışı ekonominin önüne geçilebilmesi ve kayıt dışılılıkta etkin mücadele sağlanarak, herkesin kayıt altında olmasının sağlanması amacıyla, önce 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu"nun 8.maddesi ile "Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinde bulunan her gerçek kişi ile tüzel kişilere bir vergi numarası verilir" düzenlemesine yer verilmiş, daha sonra vergi kimlik numarasının tüm vatandaşlarca yaygın olarak kullanılmasının sağlanması amacıyla 04.04.1998 tarih 23307 Sayılı Resmi Gazetede 4358 Sayılı Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması....hakkında kanun yayımlanmıştır. Bu kanunun 2.maddesi ile gerçek ve tüzel kişilere Maliye Bakanlığınca belirlenecek işlemlerin yapılması sırasında, önce Vergi Kimlik Numarası alma zorunluluğu getirilmiştir. Bu bağlamda, Maliye Bakanlığı genel tebliği ile gerçek veya tüzel kişilerin herhangi bir vergi dairesine kimlik bilgilerini ibraz etmek suretiyle Vergi Kimlik Numaralarını alabilecekleri açıklanmıştır.
Yine vergi kimlik numarası genel tebliği ile (sıra no:2) Bankaların 01.09.2001 tarihinden itibaren çek, senet(bono) işlemlerinde Vergi Kimlik Numarası kullanılması mecburiyeti getirilmiştir
Ancak daha sonra 26274 Sayılı 29.08.2006 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 3 sıra nolu Vergi Kimlik Numarası Genel Tebliği ile Vergi Kimlik Numarası kullanılması, gerekli görülen işlemlerde, bu işlemlerde taraf olan ve işlemleri gerçekleştirecek kişi ve kuruluşlara vergi kimlik numaralarını ibraz etmek zorunda olan TC tabiyetindeki gerçek kişilere Vergi Kimlik Numarası yerine 11 haneli TC Kimlik Numaralarını ibraz etmeleri gerektiği hususu getirilmiş, böylelikle TC Kimlik Numarası, Vergi Kimlik Numarası olarak 01.01.2006 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanılmıştır.
Bu bağlamda, Ticaret Sicil Memurlukları, yeni kurulacak sermaye şirketlerinin (A.Ş., Lmt. Şti ve eshamlı komandit şirket) kurucu ortakları, yönetim kurulu başkan ve üyeleri, genel müdürleri Vergi Kimlik Numarası olarak, TC Kimlik Numaralarını, yabancı uyrukluların ise, Vergi Dairelerinden alınacak vergi numaralarının kullanılması esası getirilmiştir.
Tüm bu detaylı açıklamalarda göstermektedir ki, Vergi Kimlik Numarası, hiç bir zaman çekte bulunması gereken zorunlu unsur olmamış, Vergi Kimlik Numarası Türkiyedeki herhangi bir Vergi Dairesinden alınabilmiş, çeke kimlik no yazılması uygulamasına da 01.01.2007 tarihi itibariyle (belirtilen haller dışında) son verilmiş bulunmaktadır. Bu itibarla geçerliliği uygulanabilirliği de kalmayan bir hususu (vergi kimlik no"daki yer ismini) dikkate alarak yasaca ve İBK. uyarınca çekte bulunması gereken zorunlu unsur olan keşide yeri unsuru vardır denilmesi mümkün değildir.
Somut olayda, çekin sol alt köşesinde yer alan vergi kimlik numarasında görülen, yer ismi açıklandığı üzere belgenin alındığı Vergi Dairesi ile ilgili olup, keşide yeri olarak yorumlanamaz. Yargıtay H.G.K.nun 8.6.2005 tarih, 2005/12-357-363 sayılı kararında da belirtildiği üzere; "TTK.nun 692.maddesinde, çekte bulunması gerekli zorunlu unsurlar açıkça belirlenmiş olup, vergi kimlik numarasının çeklere yazılması zorunlu unsur olarak gösterilmemiştir. 4814 Sayılı Yasa, Çek Hamillerinin Korunması ve Çekle Ödemelerin Düzenlenmesine ilişkin 3167 Sayılı Yasada değişiklik yaptığından, TTK.nun 692.maddesini değiştirir mahiyette değildir. Kaldı ki anılan her iki yasada (3167 ve 4814 S.Y.) 5941 Sayılı Yasa ile yürürlükten kalkmıştır. Bu nedenle TTK.nun 692.maddesinde yazılı unsurları taşıyan çekler, kambiyo senedi niteliğinde olup, vergi kimlik numarasının çek defterinin yapraklarına yazılmamış olması kambiyo takibi yapılmasına engel teşkil etmez". Hal böyle olunca çekte bulunması çekin geçerlilik koşulu olmayan ve belirtildiği üzere herhangi bir vergi dairesinden temin edilmesi mümkün bulunan vergi kimlik nosundaki yer isminden hareketle, diğer bir deyişle zorunlu bulunmayan bir unsura dayanılarak,(somut olaydaki gibi vergi kimlik nosundaki yer ibaresine), çekin geçerliliği için yasaca bulunması zorunlu olan unsura(keşide yerine) ulaşılması mümkün değildir. Nitekim, 14.12.2009 tarihinde kabul edilen 20.12.2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 5941 Sayılı Çek Kanunu"nun 2/9.maddesi de; "Türk Ticaret Kanunu"ndaki unsurları taşıması kaydıyla, düzenlenen çekin bu maddede yer alan koşullara(örneğin; vergi kimlik numarası taşıması koşuluna) aykırı olmasının çekin geçerliliğini etkilemeyeceği" hüküm altına alınmak suretiyle yukarıda açıklanan İ.B.B.G.K.ve H.G.K.kararlarında yer alan ilkeler de aynen korunmuş olmaktadır.
Açıklanan nedenlerle takip dayanağı belge, keşide yeri unsurunu taşımadığından çek vasfında değildir. Kambiyo takibine konu edilemez. Mahkemece İİK.nun 170/a maddesi hükmü uyarınca takibin iptaline karar verilmesi yerinde olup anılan tevhidi içtihada da uygundur.
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle temyiz olunan mahkeme kararının yukarıda gösterilen nedenlerle onanmasına karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.