Esas No: 2015/607
Karar No: 2015/300
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/607 Esas 2015/300 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : ... Ağır Ceza
Sanık ...’ın eşi ...’ı kasten öldürme suçundan 5237 sayılı TCK’nun 82/1-d maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis; kayınvalidesi katılan ...’ı kasten öldürme suçuna teşebbüsten aynı kanunun 81/1 ve 35/2. maddeleri uyarınca 12 yıl hapis; ...’ı tasarlayarak kasten öldürme suçundan da 82/1-a maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı kısmen re’sen temyize tabi olan hükmün Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ... sayı ile;
“Sanığın cezai ehliyetine ilişkin Bakırköy ... Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinin ... tarihli raporu ile Adli Tıp Gözlem İhtisas Dairesi"nin... ve Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’nun ... tarihli raporları arasında çelişki bulunması karşısında, 5237 sayılı TCK’nun 32. maddesi kapsamında ceza ehliyeti konusunda Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği düşünülmeyerek eksik inceleme ile yazılı şekilde hükümler kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise ... gün ve ... sayı ile;
“...Adli Tıp Kurumu Kanunu 15. maddesinde mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarla kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı hususu özellikle belirtilmiştir. Buna göre mahkememizce değerlendirme yapılarak sanığın cezai ehliyeti konusunda herhangi bir tereddüt hâsıl olmamıştır. Yargıtay uygulamaları göz önüne alındığında Yargıtay"ın yerleşmiş birçok içtihadında konunun tartışıldığı ve mahkememiz kararına benzer kararlara ilişkin onama kararları verildiği anlaşılmaktadır.
Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesinin ve Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinin kararlarına ilişkin mahkememizce herhangi bir tereddüt hâsıl olmadığından, Yargıtay ... Ceza Dairesinin bozma kararının usul ve yasaya uygun olmaması sebebiyle direnme kararı vermek gerekmiştir” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Kısmen re"sen temyize tabi olan bu hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 26.06.2015 gün ve 218684 sayılı “onama ve bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin ... Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi ile Adli Tıp Gözlem İhtisas ve ... İhtisas Dairesi raporları arasında ortaya çıkan çelişkinin giderilebilmesi için Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınmasına gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Maktûl ...’ın sanığın resmi nikâhlı eşi olduğu, sanıkla 02.06.1997 tarihinde evlendikleri, müşterek iki çocuklarının bulunduğu, katılan ...’ın maktûl ...’in annesi olduğu, maktûl ...’ın ise sanığın şoförlüğünü yaptığı amiri olup ... İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Ekipler Büro Amirliğinde Yıldırım Ekipler Amiri olarak görev yaptığı,
Sanığın yaklaşık 15 yıllık polis memuru olup ... İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Ekipler Amirliğinde çalıştığı, beyanlara göre askerliğini tam ve sorunsuz yaptığı, 1994 yılında işlediği 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan sabıkasının olduğu,
Sanığın, karısının başka erkeklerle ilişkisi olduğundan şüphelenip evde kullandıkları bilgisayara online sohbetleri kaydeden “Family Keylogger” isimli bir casus program yüklettiği, bu program ile bilgisayara takılı klavye üzerinde dokunulan her tuşun karşılığının bir text dosyasına kaydedildiği, text dosyasını incelendiğinde “XxXSIBELXXx” isimli kullanıcının 04.11.2011 tarihinde saat 08.43, 12.39 ve 14.27’de bir oyun sitesine giriş yaparak cinsel ve duygusal içerikli sohbet yaptığını anlayan sanığın bu konuda eşi ... ile tartışıp kavga ettiği, katılan ...’ın beyanına göre de onu dövdüğü, bu kavga sonucunda ...’in çocukları ile birlikte evi terk edip anne-babasının yanına gittiği, 05.11.2011 tarihinden itibaren de onların yanında kalmaya başladığı,
Sanığın bu olaydan sonra eşinden boşanmaya karar verdiği, akrabaları ve iş arkadaşlarının araya girerek kendilerini barıştırmak istediği, bu nedenle sanıkla maktulün birkaç kez bir araya geldikleri ancak herhangi bir birleşme sağlanamadığı,
Sanığın 12.11.2011 günü saat 13.30 sıralarında eşinin kaldığı kayınpederine ait eve geldiği, kapıyı kızının açtığı, içeri girerek salona geçip eşi ile kısa bir konuşma yaptıktan sonra yanında getirdiği beylik tabancasıyla göğüs ve karın bölgesine isabet edecek biçimde 6 el ateş ettiği, akabinde o sırada balkonda çamaşır asmakta olan kayınvalidesi katılan ...’ın yanına giderek herhangi bir söz söylemeden 5 el ateş etiği, daha sonra evden çıkıp arabasıyla saat 14.00 sıralarında çalıştığı işyerine geldiği, doğruca maktûl ...’ın odasına girip “Beni sen de aldattın” diyerek ona doğru da 4 el ateş ettiği, dışarı çıkıp “... nerede, ... nerede" diye sorduğu, "...’u, ...’i, ...’i de vuracağım” dediği, ... Bektaş’ın odasını kontrol ettiği, “Karım beni aldattı, hepsi beni aldattı” deyip karakoldan çıkarak geldiği arabayla olay yerinden ayrıldığı, kardeşi ...’ın evine gittiği, polis memurlarının kendisini arkadan takip ettiği, saat 15.00 sıralarında suçta kullandığı silahı ile birlikte kendisini bekleyen polislere teslim olduğu,
Maktûl ...’in olay yerinde, ...’ın ise hastaneye götürülürken vefat ettiği, katılan ...’ın ise ağır yaralı vaziyette hastaneye kaldırılıp acil ameliyata alındığı, ameliyatta kalın bağırsağının yarısının alındığı, yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğu, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, kalın bağırsağın yarısının alınmasının organ işlevinin sürekli zayıflaması niteliğinde olduğu,
Sanık, tüm aşamalarda psikolojisinin bozuk olduğunu, kendisini iyi hissetmediğini söyleyip savunma yapmadığı, iş arkadaşı olan tanıkların sanığın olay tarihine kadar herhangi bir psikolojik sorununa şahit olmadıklarını sakin, güler yüzlü, şakacı biri olarak bildiklerini beyan ettikleri, katılan ..."ın sanığın kıskanç bir yapısı olduğunu, bu nedenle kızı ile zaman zaman tartışıp kavga ettiklerini ve onu dövdüğünü söylediği, sanığın çocukları ... ve ..."ın babalarının, sık sık annelerini yapmadığı şeylerle suçladığını, paranoyak gibi davrandığını ifade ettikleri,
Sanığın olaydan bir gün önce 11.11.2011 tarihinde Psikiyatrist Prof. Dr. ... ...’ın muayenehanesine gittiği, adı geçen tarafından düzenlenen 24.01.2012 tarihli yazıda “11.11.2011 tarihinde sanığın kendisi tarafından muayene edildiği, psikotik bozukluk (paranoid tip) düşünüldüğü, risperdal başlanıldığı” açıklamasının yer aldığı,
Olaydan önce Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen 16.01.2009 tarihli poliklinik defter kaydında sanıkla ilgili olarak; “…psikiyatriye ilk başvurusu olduğu, unutkanlık, sinirlilik (özellikle evde eşine karşı oluyormuş), solda işitme kaybı başladığı, alıngan olmaya başlamış, tedirgin oluyormuş, şikâyetlerinin 1,5-2 yıl önce başladığı, yeteri kadar duyamadığını düşündüğünden algılama sorunu yaşadığını ve karşısındaki insana rezil olduğunu düşündüğü, zaman zaman alınganlık yaşadığı, göreve çıkacağı zaman kalp çarpıntısı, telaş hali, terleme, ağızda kuruma olmaya başladığı, uyku-iştah normal, yetersizlik ve değersizlik düşünceleri mevcut olduğu, ailede ruhsal hastalık öyküsü olmadığı, anksiyete bozukluğu tanısı konulduğu, citol 20 mg başlandığı, 3 hafta sonra kontrolünün uygun olduğu” bilgilerine yer verildiği,
Sanığın tutuklandıktan sonra Elmadağ Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna alındığı, burada yatmakta iken Elmadağ Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine başvurduğu, psikiyatrist ... tarafından düzenlenen 02.04.2012 tarihli raporda; major depresyon tanısı ile izlendiğinin, cinayet sonrası depresif belirtilerine paranoid ve persekütif bulgular eklendiğinin, yataklı bir klinik serviste tedavi olmasının gerektiğinin belirtildiği,
Sanığın mahkemece Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiği, bu hastane tarafından düzenlenen 04.05.2012 tarihli raporda; sanığın 2009"dan beri depresif durumda olduğu, ancak bu durumun TCK’nun 32. madde kapsamında olmadığı yine de son kararın yatarak izlenim yapılabileceği Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi tarafından karar verilmesinin uygun olacağının bildirildiği,
Sanığın Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde gözlem altına alınmasına karar verildiği, 07.06.2012 tarihinde hastaneye girişinin yapıldığı, yapılan psikiyatrik muayeneleri, tetkikleri, gözlem sonuçları ve dava dosyasının incelenmesi neticesinde düzenlenen 20.06.2012 tarihli raporda; ""Suç tarihinde atipik psikoz hastalığının etkisinde olduğu, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamadığı ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olduğu,12.11.2011 tarihinde işlediği iddia edilen suça karşı ceza sorumluluğunun olmadığı, ilgili madde gereği koruma ve tedavi amaçlı akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasının uygun olduğu” görüşünün bildirildiği,
Mahkemece bu rapor yeterli görülmeyerek sanığın bu kez Adli Tıp Kurumunda gözlem altına alınmasına karar verildiği, Adli Tıp Gözlem İhtisas Dairesi’nin 04.01.2013 tarih ve 17 nolu raporunda; “Sanığın 24.12.2012-04.01.2013 tarihleri arasında yapılan gözlemi sonucunda; bilinci açık, koopere, yöneliminin tam olduğu, öz bakımının orta, yaşında gösteren, psiko-motor aktivitesi olağan olarak tespit edildiği, duygulanımı ötimik, düşünce içeriğiyle uygun, çağrışımları düzgün, amaca yönelik olan kişide düşünce ve algı bozukluğu saptanmamıştır, dikkati, hesaplaması, muhakemesi, soyutlaması gibi bilişsel işlevleri olağan bulunmuştur, uygulanan Roschach kişilik testinde kısıtlı sayıda alınan tepkilerde; düşüncede rigidite ve stereotipi, sosyal çevreyle ilişkilerde çatışma ve güvensizlik, dış dünyayı tehdit edici olarak algılama ve anksiyete (özellikle seksüel problemle bağlantılı) dikkati çekmektedir, uygulanan MMPI testinde: Olası tanı: Depresif bozukluk + obsesif kompulsif bozukluk (Birey, düşünce ve davranış bozukluğu ile mücadele içindedir ve obsesif kompulsif bozukluktan Psikotik döneme bir geçiş olabileceği dikkate alınmalıdır, muayenesi, müşahedesi tetkikleri ve adli dosyasının incelenmesi neticesinde; kendisinde ceza ehliyetini etkileyecek veya ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı veya akıl zayıflığı tespit edilmediği, dava dosyasının tetkikinde suç tarihinde ve suçunu takip eden günlerde de herhangi bir akli arıza içinde olduğuna delalet edecek tıbbi bulgu ve belgeye rastlanmadığı, 12/11/2011 tarihinde sanığı bulunduğu (Tasarlayarak öldürme, eşini kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs) suçuna karşı ceza ehliyetinin tam olduğu" sonucuna ulaşıldığı,
Adli Tıp 4. İhtisas Kurulu tarafından da sanığın 04.01.2013 tarihinde muayene edildiği, muayene kaydında; “1974 Çankırı doğumlu, Ankara’da yaşıyormuş, evliymiş (16 yıl, 2 çocuk;1 kız, 1 erkek), polis memuru (15 yıllık), soruşturma-ceza aldığı olmuş (görevi savsaklama, uyarma, kınama cezaları) meslek yüksekokulu-güvenlik bilimleri, alkol, madde kullanımı yok, askerlik yapmış (Erzurum ve Artvin’de), normal geçmiş, askerde psikiyatrik tedavi görmüş, yaklaşık 10 yıldır eşinin adıyla kıskançlık-düşünceler nedeni ile ilaç verilmiş (akineton, risperdal, citoles), karşılıklı kıskançlık oluyormuş, klavyede yapılan işlemleri kaydeden bir program yükletmiş 1 hafta öncesinden, evde havlularını bile kontrol ettiğini, işyerinde amirinin de eşiyle yazışmış olabileceğini söyledi, olaydan 1 hafta önce eşinin evi terk ettiğini söyledi, aktif bir psikopatoloji saptanmadı” şeklinde bilgilerin yer aldığı,
Adli Tıp 4. İhtisas Kurulunca bu muayene sonucunda ve elde edilen diğer tüm tıbbi belgeler ve dava dosyasının incelenmesi neticesinde düzenlenen 30.01.2013 tarihli raporda; “sanığın yapılan muayenesi, elde edilen bilgi ve bulguların yorumlanmasından; cezai sorumluluğunu müessir ve kişide şuur ve harekât serbestîsini ortadan kaldıracak veya azaltacak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı ve zekâ geriliği saptanmadığı, adli dosya tetkikinde sanığın mezkûr suçu işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıracak boyutta bir akli arızanın içinde olduğuna delalet edecek herhangi bir tıbbi bulgu ve belgeye de rastlanmadığı, bu duruma göre sanığı bulunduğu suça karşı cezai sorumluluğu tam olduğu” sonucuna ulaşıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Kusur yeteneği, 5237 sayılı TCK’nun 31/2 ve 32/1. maddelerinde dolaylı bir biçimde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca; fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını buna göre yönlendirme yeteneğinin bulunması halinde kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin görünümü vardır. Bunlardan ilki; kişinin işlediği fiilin hukuki anlamını ve sonuçlarını anlayabilme yeteneği, diğeri ise; fiilin hukuki anlam ve sonucunu kavrayan kişinin davranışlarını bu algılaması doğrultusunda ve hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. Algılama ve irade yeteneği de denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi durumunda ise kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir.
Yeni ceza adalet sistemimizde akıl hastalığı; kusur yeteneğini etkilemesi nedeniyle, ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran sebeplerden birisi olarak düzenlenmiştir. Buna göre, ortada tüm unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de; akıl hastası olduğu saptanan sanık, işlemiş bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, bu suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda “kınanamaz”, yani sorumlu tutulup cezalandırılamaz. Dolayısıyla, 5237 sayılı Kanunun 32/1. maddesi gereğince bu durumdaki sanığa ceza tayin edilmesi mümkün bulunmadığından, 5271 sayılı Kanunun 223/3-a maddesi uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığı” hükmünün verilmesi gerekir. Ancak, sanığa ceza verilemiyor olması, sanık hakkında 5237 sayılı Kanunun 57. maddesi uyarınca güvenlik tedbiri uygulanmasına engel değildir.
Öte yandan 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun "Adli Tıp Genel Kurulunun Görevleri" başlıklı 15. maddesi;
"Adli Tıp Genel Kurulu;
a) Adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hakimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri,
b) Adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri,
c) Adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
d) Adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
e) Adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp ihtisas dairelerinin ve adli tıp şube müdürlüklerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
f) Adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,
Konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar" şeklinde düzenlenmiştir.
Adli Tıp Genel Kurulunun görevlerini belirleyen maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren (f) bendine göre, adli tıp ihtisas kurulları ile adli tıp kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri raporlar arasında ortaya çıkan çelişkileri ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyip kesin olarak karara bağlama görevi Adli Tıp Genel Kuruluna aittir.
Diğer taraftan ceza muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler nazara alınarak, somut gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Bu bağlamda gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılarak maddi gerçeğe varmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle, ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak tecelli edebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin... Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi ile Adli Tıp Gözlem İhtisas ve 4. İhtisas Dairesi raporları arasında açıkça çelişki bulunduğu anlaşılmaktadır. Adli Tıp Kurumu Kanununun 15/f maddesi uyarınca bu çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınması gerektiği gözetilmeden eksik araştırmayla hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Özel Dairenin bozma kararı isabetli olup yerel mahkeme direnme hükmünün, sanığın akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurumu Kanununun 15/f maddesi uyarınca Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınması gerektiği gözetilmeden eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı direnme hükmünün, sanığın akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurumu Kanununun 15/f maddesi uyarınca Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınması gerektiği gözetilmeden eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.10.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.