
Esas No: 2018/957
Karar No: 2018/7979
Karar Tarihi: 20.11.2018
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2018/957 Esas 2018/7979 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 01.11.2013 gününde verilen dilekçe ile ... iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 26.02.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, dava konusu 227 ada 60 parsel sayılı taşınmazın köy yerleşim-gelişim alanı içinde bulunduğunun tespiti ile ... adına olan ... kaydının iptali ile davacı köy tüzel kişiliği adına tescili, ikinci kademede dava konusu taşınmazın temliken tescil hükümleri doğrultusunda davacı ... adına tescili isteğine ilişkindir.
Davacılar vekili, ... İlçesi, ... Köyü"nün bir kısmının meydana gelen heyelan nedeniyle ... yolu üzerinde bulunan ... Mevkiine iskan edildiğini, 442 Sayılı Kanunun ek 9 ve diğer maddelerine göre davacı ..."e 59 parsel sayılı taşınmazın satıldığını, 59 parsel sayılı taşınmazın ortasından gerilim hattı demir ayağı geçtiğinin anlaşılması üzerine, 10.11.2005 tarih ve 2 nolu karar ile davacıya ait 59 parsel sayılı taşınmazın yön değişimine karar verilerek köy yerleşim alanı sınırları içinde ve köy geliş alanı içinde yer alan, köy içi yolun uzandığı kısımda köyün özel kullanım alanı olan bölüme ev yapabileceğinin kararlaştırıldığını, bunun üzerine davacının kendisine gösterilen yere ev yaptığını, ne var ki 2008 yılında ... Köyü"nde yapılan kadastro çalışmaları sırasında davacının ev yaptığı yerin ... Köyü"nün yeni yerleşim yeri olmasına rağmen ... Köyü sınırları içerisinde gösterildiğini, davacının evinin bir kısmının köy yerleşim alanında bir kısmının ise 227 ada 60 parsel sayılı ... adına tespit gören taşınmaz sınırlarında bırakıldığını ileri sürerek 227 ada 60 parsel sayılı taşınmazın köy yerleşim-gelişim alanı içinde bulunduğunun tespiti ile ... adına olan ... kaydının iptali ile davacı köy tüzel kişiliği adına tescili, ikinci kademede dava konusu taşınmazın temliken tescil hükümleri doğrultusunda davacı ... adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile; 227 ada 60 parsel sayılı taşınmazın davalı adına ... kaydının iptali ile Türk Medeni Kanunu"nun 724. maddesi doğrultusunda davacı ... adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
TMK’nın 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK’nın 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir.
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde malzeme sahibinin iyiniyetli olması yanında diğer bazı koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
TMK’nın 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir.
Malzeme sahibinin TMK’nın 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır.
TMK’nın 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nın 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir. (Sübjektif koşul)
İyiniyet koşulunun gerçekleşmediği durumlarda diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
b) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır.
Bu koşul dava tarihine ve objektif esaslara göre saptanmalı, fazlalık ilk bakışta da kolayca anlaşılmalıdır. İnşaatın kapsadığı alanın ifrazı kabil ise arsa değeri yalnız bu kısma göre, aksi halde tamamının değerine göre bulunmalıdır. İnşaatın kaldırılmasının arazi ve malzemeye vereceği zarar, kaldırılmasıyla malzeme sahibinin elde edeceği yarardan daha fazla ise inşaatın kaldırılması fahiş bir zarara yol açacaktır. (Objektif koşul)
c) Üçüncü koşul ise yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.
Uygun bedel genellikle yapı için gerekli olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde noksanlıklar meydana gelecekse, bunlar taşınmaza bağlı öteki zararlar da göz önünde bulundurularak hak ve yarar dengesi kurulması suretiyle hesaplattırılmalı, iptale konu zemin bedeli arsa sahibine ödenmek üzere depo ettirilmeli, önceden ödenmiş bedel var ise bu miktar ödenecek bedelden mahsup edilmelidir.
d) Yukarıda değinilen üç koşulun yanısıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; dava konusu 227 ada 60 parsel sayılı taşınmazın 08.08.2008 tarihinde tesis kadastrosu sonucu ... adına tesciline karar verildiği, ilgili taşınmazın kadastro tutanağının incelenmesinde; taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunun belirtildiği anlaşıldığından ... adına kaydedilen kadastral parselin davacı köy tüzel kişiliği adına tescili için bir neden bulunmadığı gibi, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda temliken tescil hükümlerinin dava konusu olayda uygulanma yeri de olmadığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.11.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.