Esas No: 2016/5641
Karar No: 2017/1255
Karar Tarihi: 02.03.2017
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/5641 Esas 2017/1255 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ...(Kapatılan) 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 01/07/2014 tarih ve 2013/338-2014/197 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 28.02.2017 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalının 09/03/2009 tarihinde müvekkili şirkette belirsiz süreli iş akdi ile çalışmaya başladığını, 05/04/2011 tarihinde herhangi bir ihbar öneline uymaksızın istifa ettiğini, davalının davacı şirket ile aynı iş kolunda kendisine rakip bir firmada davacı şirketin bilgilerini ve tüm müşteri portföyünü kullanarak maddi çıkar sağladığını ve davacı şirketin ticari saygınlığını sarsacak şekilde hareket ettiğini, bu şekilde iş sözleşmesindeki rekabet yasağı hükmüne aykırı davrandığını ileri sürerek, 150.000,00 TL cezai şartın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının davacının işyerinden ayrıldıktan sonra başka bir firmaya girmesinin tek başına cezai şarta hükmedilmesi için yeterli olmadığı, davacının zararının ve davalının çalışırken öğrenmiş olduğu kişi veya şirketlerden oluşan müşteri portföyünün davacı şirketin zararına kullanılmış olmasının ya da faaliyet alanı itibariyle davalının çalıştığı iş yerinde davacı aleyhine zarar oluşturacak şekilde öğrendiklerini aktarmasının gerektiğini, davacının bu hususları ispat edemediği gibi ispat vasıtası da sunmadığı, taraflar arasında yapılan sözleşme kapsamında davacının haksız rekabet sebebiyle zararını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet aktinde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükümlerin ihlali nedeniyle cezai şart istemine ilişkindir. 6762 sayılı TTK"nın 56. ve devamındaki maddelerde (6102 sayılı TTK"nın 54. ve devamındaki maddeler) haksız rekabete ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olup haksız rekabet; aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir şeklinde tanımlanmıştır. 818 sayılı BK"nın 348. ve devamındaki maddelerde ise haksız rekabetin özel bir şekli olarak işçi ve işveren arasındaki hizmet akitlerinin devamı ve hitamında rekabet yasağına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Somut olayda; davacı işveren ile davalı işçi arasında imzalanan hizmet aktinde yer alan "işçi işverene ve işyerine ait her türlü iş sırlarını saklamayı, işverene zarar verecek davranışlarda bulunmamayı, çalışırken ve işten ayrıldıktan sonra taahhüt eder. İşverene ait bilgilerin işçi tarafından üçüncü şahıslara aktarılması durumunda işçi işverene 150.000 TL tazminat ödemeyi taahhüt eder. İşçi, işten ayrıldıktan sonra 3 yıl içinde işveren ile aynı konuda faaliyet gösteren firmada işe başlaması iş sırlarının açığa çıkması anlamını taşır." hükmü uyarınca, davalının hizmet aktinin hitamı sonrasında davacı ile aynı iş kolunda ve kendisine rakip bir firmada davacının bilgilerini ve müşteri portföyünü kullandığı iddiasıyla işbu dava açılmış, yapılan yargılama sonrasında mahkemece yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki, davalının sözleşmenin hitamı sonrasında davacı şirketin faaliyet alanında kalan bir işte çalıştığı hususu dosya kapsamıyla sabittir. Haksız rekabetin varlığı yönünden; somut bir zararın doğmuş olması gerekmediği gibi haksız rekabet teşkil eden eylemler nedeniyle bir zarara düçar olma tehlikesinin varlığı yeterlidir. Bu itibarla yerel mahkemenin davanın reddine dair gerekçesi yerinde görülmemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlığı altında düzenlenen 48. ve devamı maddelerinde herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu anayasal teminat altına alınmıştır. 818 sayılı BK"nın .... maddesinde bir akdin mevzunun, kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunabilir denilmekle birlikte 20. maddesinde ise akdin mevzunun gayrimümkün veya gayri muhik yahut ahlaka (adaba) aykırı olması halinde o akdin batıl olacağı belirtilmiştir. Sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu belirlemede özgür iseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. 818 sayılı BK"nın ..., 20, 349. maddelerinde bu özgürlüğün sınırları çizmiştir. Sözleşmede öngörülen rekabet yasağı; ancak işçinin iktisadi geleceğinin hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini menedecek surette zaman, yer ve işin nevi noktasından hal icabına göre münasip bir hudut dahilinde şart edilmiş ise geçerlidir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; davalının imzaladığı hizmet akdinin rekabet yasağına ilişkin maddesinde bir coğrafi alan sınırlaması bulunmaması işçinin iktisaden mahvına sebep olacak mahiyette olup, davacı şirketin faaliyet alanının tüm inşaat sektörünü ilgilendirmesi nedeniyle yukarıda açıklanan çalışma özgürlüğüne, akit serbestisine ilişkin yasal düzenlemelere aykırıdır. Bu nedenle haksız rekabete ilişkin sözleşme hükmünün batıl sayılması gerekmektedir. Bu husus gözetildiğinde davanın esasında taraflar arasında imzalanan hizmet aktinde yer alan haksız rekabete ilişkin düzenlemelerin batıl olduğundan bahisle reddi gerekeceğinden sonucu itibariyle doğru olan yerel mahkeme kararının, HUMK 438/son maddesi uyarınca gerekçesi değiştirilmek suretiyle onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün gerekçesi değiştirilmek suretiyle ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2,20 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 02/03/2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
KARŞIOY
...- Dava, işveren ile işçi arasında hizmet sözleşmesinin kuruluşu anında imzalanan, ticari sırların gizliliğinin korunması ve rekabet yasağı sözleşmesine aykırılık sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
2- Somut olayda taraflar arasında imzalanan 09.03.2009 tarihli hizmet sözleşmesi ile davalının Satış Sorumlusu olarak davacıya ait işyerinde işe başladığı, Sözleşmede, iş sözleşmesinin işveren yönünden haklı veya işçi tarafından haksız olarak feshi halinde, fesihten itibaren üç yıllık süre içerisinde, davalı işçinin işverenle aynı işkolunda faaliyet gösteren başka işyerinde çalışmaya başlaması halinde, davalının cezai şart ödemeyi kabul ettiği, davalının davacıya ait işyerinden 05.04.2011 tarihinde ayrıldıktan hemen sonra, davacı ile aynı iş kolunda ve onunla rekabet halinde olan bir başka işyerinde aynı sıfatla çalışmaya başladığı, davalının Satış Sorumlusu sıfatı itibariyle, davacının müşteri listelerini, fiyat ve pazarlama politikalarını bilmesi nedeniyle davacının ticari / iş sırlarına vakıf olduğu, bu haliyle davacıya önemli zarar verebileceği, işe başla tarihi itibariyle olaya mülga 818 sayılı BK hükümlerinin uygulanması gerektiği konusunda Daire çoğunlu ile aramızda bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.
3- Daire çoğunluğu, 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m. 48’deki çalışma özgürlüğü teminatından yola çıkılarak, BK m. 18 ve ... ile 161 hükümleri uyarınca, davalının çalışması yasaklanan bölgenin belirli bir coğrafyayla sınırlanmamış olması nedeniyle işçinin ekonomik mahvına sebep olacağı gerekçesiyle sözleşmenin tamamen geçersiz olduğu kanaatindedir.
4- Uygulamada daha çok, hizmet sözleşmeleri, işletme devir sözleşmeleri ve ortaklık (şirket) sözleşmeleriyle beraber imzalanan ve sözleşme ilişkisi bitikten sonra etki göstermesi beklenen, doktrinde “kelepçeleme sözleşmeleri” olarak da nitelenen “rekabet yasağı sözleşmeleri” (Akın Ünal, Kelepçeleme Sözleşmeleri, Adalet, 2013, ...), somut olaydaki işçi-işveren ilişkileri bakımından 6098 S. TBK’nın 444 vd. (818 S. BK 348 vd.) maddelerinde düzenlenmiştir.
...- Olaya uygulanacak olan mülga 818 S. BK m. 349 (6098 S. TBK m. 445) uyarınca rekabet yasağının, işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve konu bakımından hakkaniyete uygun olmayan sınırlamalar içermesi halinde rekabet yasağı hükmünün geçerli olmayacağı düzenlenmiş olup, somut olayda Sözleşmede bulunan rekabet yasağı sınırının geniş bir coğrayayı kapsamasının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı şekilde tehlikeye düşüreceğini ve bu nedenle geniş coğrafya için geçerli olmadığını biz de kabul etmekteyiz. Bununla birlikte, geniş bir coğrafya yönünden geçersiz olan bir Sözleşme hükmünün, tarafların sözleşme yapma iradesine uygun olarak, makul bir coğrafi alan yönünden geçerli, makuliyet dışında kalan alan yönünden ise geçersiz sayılması gerektiğini düşünmekteyiz.
6- 818 S. BK m. 18 uyarınca, bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınmalı, sözleşme lehine (favor contractus) yorum ilkesi benimsenmelidir.
...- “Kısmi butlan” (Teilnichtigkeit) olarak da adlandırılan 818 S. BK m. 20 uyarınca, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Bununla birlikte, BK 20/2 de yer alan “Akdin muhtevi olduğu şartlardan bir kısmının butlanı akdi iptal etmeyip yalnız şart, lağvolur. Fakat bunlar olmaksızın akdin yapılmıyacağı meczum bulunduğu takdirde, akitler tamamiyle batıl addolunur” hükmü uyarınca, Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğer hükümlerinin geçerliliğini etkilemeyecek, ancak, butlanı gerektiren hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz sayılacaktır. Doktrinde de, taraflardan birinin borçlandığı edimin, kanuni sınırı aşırı ölçüde aşması halinde, sözleşmenin tüm olarak batıl sayılmaması, bunun yerine uzun sürenin, geniş coğrafyanın veya aşırı ceza koşulunun kanuni sınırlara indirilmesi gerektiği, sözleşmenin sadece yasal sınırdan daha fazla olan edimler yönünden hükümsüz sayılması, diğer kısımlar yönünden sözleşmenin geçerli sayılması gerektiği (favor contractus), hatta emredici hükümlere aykırılık halinde dahi sözleşmenin sadece bu kısmının geçersiz sayılması gerektiği savunulmuştur (Fikret Eren, Türk Borçlar Hukuku, Yetkin, ... – 2012, s.338-339). Doktrinde diğer bir kısım yazarlar da, rekabet sözleşmelerinin zaman, konu ve yer bakımından aşırı olan kısmının hâkim tarafından makul bir düzeye indirilmesi ve daraltılması gerektiği ve bütünüyle geçersiz sayılmaması gerektiğini savunmaktadır (Akın Ünal, Kelepçeleme Sözleşmeleri, Adalet, 2012-..., s.211; Stadinger / Sack, & 138, Nr. 138, 312). Nitekim, mehaz kanunu uygulamakta olan İsviçre Federal Yüksek Mahkemesi de bir karında, iki ayrı firma arasında, yasal süreden fazla bir süreyi kapsayan (sonsuz süreyle / süresiz –ewige dauer) rekabet yasağı anlaşmasının, sadece fazla süreler yönünden ve kısmen geçersiz olduğuna karar vermiştir (BGE’nin 14.06.1981 T. ve 107 II 216 sayılı Maloc A. Locher AG - Sicar s.n.c kararı).
...- Ayrıca, 6762 S. TTK m. 1466/... (6102 S.TTTK m. 1530/...) de, “Ticari hükümlerle yasak edilmiş bulunan muamele veya şartlar, aksine hususi bir hüküm bulunmadıkça, batıldır; şu kadar ki, bir akit hükmünce yerine getirilmesi gereken edalar hakkında kanun veya salahiyetli makamların kabul etmiş olduğu en yüksek haddi aşan mukaveleler, en yüksek had üzerinden yapılmış sayılır ve bu hadden fazla olan edalar, hata ile yapılmış olmasa dahi geri alınır. Bu hallerde Borçlar Kanununun 20 nci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi tatbik olunmaz” demek suretiyle, yasal sınırı aşan edim yükümlülükleri yönünden sözleşmenin en yüksek sınır üzerinden yapılmış sayılacağı kabul edilmiştir.
9- Öte yandan, yeni dönemde (01.07.2012 tarihinden sonraki), 6098 S. TBK ‘nun 445/2 maddesinde de bu hususta karşılaşılan tereddütleri gidermek için açıkça, hakime, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilme yetkisi verilmiş olup, sözleşmenin sınır aşan kısımlarına müdahale edebilmesi hususunda mahkemeye açık bir takdir yetkisi verilmiştir.
10- Somut olayda, Sözleşmede her ne kadar rekabet yasağı tüm ülkeyi kapsayacak şekilde öngörülmüş ise de, Sözleşmedeki coğrafi sınırın, en azından davacı ile aynı bölgede yer alan işyeri bakımından geçerli sayılması gerekmekte olup, mahkemece, tek başına davalının farklı bir iş yerinde işe başlamasının zarar koşulu bakımından yeterli kabul edilerek, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin haklı sebeple fesih edilip edilmediği, işveren tarafından haklı sebeple fesih edilmiş ise ceza koşulunun aşırı olup olmadığı yönünden araştırma ve değerlendirme yapılarak talep hakkında karar verilmesi gerekirken, davalının davacıya zarar verdiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermesi doğru olmayıp, söz konusu kararı yukarıda anılan farklı gerekçeyle onayan Daire çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum.