Esas No: 2021/3734
Karar No: 2022/2320
Karar Tarihi: 28.03.2022
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/3734 Esas 2022/2320 Karar Sayılı İlamı
7. Hukuk Dairesi 2021/3734 E. , 2022/2320 K."İçtihat Metni"
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
...
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 04.11.2015 tarihinde verilen dilekçeyle harici satış sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.01.2020 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından talep edilmiştir. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf talebinin esastan reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
KARAR
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine, temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, dosyanın İLK DERECE MAHKEMESİNE, kararın bir örneğinin ilgili Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 28/03/2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
Davacı tarafından açılan tapu iptali ve tescile ilişkin davada, ilk derece mahkemesi tarafından davanın reddine karar verilmesi üzerine, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 04.03.2021 tarihli kararı ile davacının istinaf talebinin reddine karar verildiği ve neticeten davacı tarafından bu sefer kararın temyizi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen ilamı ile talebin reddi ve istinaf kararının onanmasına ilişkin kararına karşı muhalefet görüşü aşağıda açıklanmıştır.
1. Davacı, tapuda davalı adına tescil edilmiş olan taşınmazın esasen babalarından miras kaldığını, fiili kullanım ve yazılı sözleşme gereğince taşınmazda hak sahibi olduğunu, davalının ise tapuda devre yanaşmadığı ve kullanımını engellemeye başladığını belirterek iptal davasını açmış, olmadığı takdirde taşınmazın piyasa fiyatının tazminini talep etmiştir.
2. Davaya konu taşınmazın ...,... , parsel 21'de tarla vasfı ile davalı ... adına kayıtlı olduğu, ...'in bilahare vefat etmesi sebebiyle mirasçılarının davada temsil edildiği açıktır.
Taşınmazın tapulamadan geldiği, taksim davası sonucu hisseler tevhit edilerek 24.11.1992 tarihinde tescilinin yapıldığı, davacının daha önce hak sahibi iken belirtilen tarihte paydaşlığının son bulduğu görülmüştür.
3. Davacı tarafından sunulan ve taraflar arasında imzalanan 27.05.2002 tarihli "BELGE"de, taşınmazın 9500 m2 kısmının davacı ... tarafından kullanıldığı, açılan taksim davası sebebiyle belirlenen masraf karşılığı 1600 Dm, davacı tarafından ödendiğinde, bu yerin davacı adına tescil edileceğinin açıkça belirtildiği belirgindir.
Ayrıca ödemenin yapıldığı hususu da belirgin olup, bundan sonra yapılacak işin ferağ olduğu da açıklanmıştır.
4. Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan farklılık, tarafların imzasını taşıyan belgenin nitelendirilmesi üzerine olmuştur. Çünkü ilk derece mahkemesi ve istinaf, bu belgenin satışa ilişkin olduğu sonucuna vararak, tapulu taşınmazların ancak resmi şekilde satışının yapılabileceği, buna uymayan belgelerin ise geçersiz olduğu kanaati ile "Belge"yi geçersiz saymışlar ve başkaca delil de olmadığı için davanın ispat edilemediği sonucuna varmışlar ve sayın çoğunluk da bu tespiti yerinde bulmuştur.
5. Oysa "BELGE"nin hiçbir yerinde satıştan bahsedilmediği gibi, belgede yazan miktarın da taşınmazın bedeli olmadığı açıktır. Ayrıca davalı bizzat taşınmazın ilgili kısmının ferağını vermeyi de kabul etmiştir.
6. Mevcut belgenin bu hali ile, düzenleme öncesine ait gelişmeler sonucu düzenlendiği, taraflar arasındaki ilişkilerin tespitinin bu aşamada önem arz ettiği açıktır.
Taşınmazın taraflara babalarından kaldığı, tapulama sırasında hazinenin paydaş olması üzerine taksim davası açıldığı ve neticeten taşınmaza davalı ...’in malik olduğu, ancak bu işlemler öncesinden beri tarafların taşınmazı ikiye bölerek fiilen kullandıkları, taksim davasından yaklaşık 10 yıl sonra bu belgenin düzenlendiği ve böylece davacının fiili zilyetliğinin uzun yıllara dayandığı ve davalının da bu duruma uzun yıllar sessiz kalarak onay vermesi karşısında davacının kullanımının nizasız olarak sürdüğü açıktır.
7. Belge, tanık anlatımları ve dosya kapsamına göre, esasan taraflar arasındaki ilişki inançlı işlem niteliğindedir. Taksim davası öncesi taraflar arasında var olan taşınmazı bölerek birlikte kullanma olgusu, tapu tek kişi adına geçtikten sonra da devam etmiş ve 1992 yılındaki tapu kaydındaki işlem sonrası bu sefer 2002 yılında yine fiili kullanım kabul edilerek, davacının hakkı tespit ve kabul edilmiştir.
Davalı lehine kazandırıcı işlem resmi şekilde yapılsa bile, inanç sözleşmesinin resmi şekilde yapılması gerekli olmayıp sadece yazılı yapılması zorunlu ve yeterlidir. Bu konu ... tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtilmiş olup, mevcut belgenin bu inanç ilişkisini de teyit ettiğine göre davacının dava açmakta haklı olduğu belirgindir.
Neticeten taşınmazın fiilen bölünmesi mümkün bulunmadığı için davacının tazminat talebi yerinde olup, bu konuda geçerli belgeye göre inceleme yapan ilk derece mahkemesinin kaldırılan 07.06.2018 tarihli kararı, yerinde bulunmakla, istinaf kararının kaldırılması ve 124.083,00 TL üzerinden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesinin kararının bozulması gerekirken, kararın onanmasına ilişkin sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.
...