19. Hukuk Dairesi 2016/2405 E. , 2016/10936 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vek.Av... ile davalılar vek.Av..."ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Dava, dava dışı şirketin davacıya olan borçlarına kefil olan davalılar aleyhine kefalet sorumlulukları nedeniyle başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalılar vekili, müteselsil kefile müracaat edebilmek için gerekli şartların oluşmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre, davacı ile dava dışı şirket arasında ticari ilişki bulunduğu, dava dışı şirket borçlarının bir kısmının ödenmediği, davalıların da 28.10.2013 tarihli müteselsil kefalet senedi ile dava dışı şirketin her türlü borçlarının 2.500.000 TL.lik kısmı için kefil oldukları, belgenin 5 yıl süreli olduğu, davalılar tarafından kefalet limiti ve kefalet tarihinin el yazısı ile senet metnine yazıldığı, ancak el yazısı ile olan beyanda müteselsil ya da benzeri bir ifadeye yer verilmediği, yalnızca senedin arka yüzünde davalılardan ...’ın müteselsil ibaresini içeren el yazılarının bulunduğu, TBK.nın 583/1.md.hükmü göz önüne alındığında yalnızca davalılardan ...’ın verdiği kefaletin müteselsil kefalet hükmünde olduğu, diğer davalıların el yazılı beyanlarında müteselsil veya benzer ibare bulunmadığından, diğer davalıların adi kefalet hükümlerine göre sorumlu tutulabileceği, davalı ...’ın müteselsil kefalet hükümlerine göre dava konusu borçtan sorumlu olduğu, ancak TBK.nın 585/1.maddesine göre, adi kefalette alacaklının asıl borçluya başvurmadan kefile yönelmesi mümkün olmadığı için davacının asıl borçlu aleyhine yaptığı icra takibi semeresiz kalmadığı sürece diğer davalılardan borcun ifasını talep edemeyeceği, asıl borçlu şirketler hakkında kesin aciz belgesi alındığı takdirde bu davalılara başvurabileceği, icra dosyasında böyle bir belgeye rastlanılmadığı gerekçeleriyle davanın davalı ... yönünden kabulüne, diğer davalılar yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyize konu uyuşmazlık, 28.10.2013 tarihli “müteselsil kefalet senedi”başlıklı belge altında “müşterek borçlu ve müteselsil kefil”kenar başlığı altında imzaları bulunan davalılar ... ve ...’ın müteselsil kefil olup olmadıkları yönünde toplanmaktadır.
Mahkemece, adı geçen kişilerin kefalet sözleşmesinde kefalet limitini ve kefalet tarihini el yazıları ile yazmış olmalarına rağmen, “müteselsil kefil sözcüğünü el yazısı ile yazmadıklarından kefaletlerinin adi kefalet olarak kabulü gerektiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm oluşturulmuştur.
6098 sayılı TBK.nın 583/1.maddesine göre, “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifade ile yükümlülük altına girdiğini, kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şarttır”.
Belirtilen yasa hükmünde kefaletin geçerlilik şartları bu şekilde öngörülmüş ise de, 6102 sayılı TTK.nın 7.maddesinde ticari teselsül karinesi düzenlenmiştir. Buna göre, “(1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haciz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemiş ise müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez. (2) Ticari borçlara kefalet halinde hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de 1.fıkra hükmü geçerli olur”.
Somut olayda davalılar, dava dışı ....ile davacı ....arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan her türlü borçlara 2.500.000 TL.limitle müteselsil kefil olarak kefalet senedini imzalamışlardır. Görüldüğü gibi, kefalet senedinde kefaletin müteselsil kefalet olduğu açıkça belirtildiği gibi, 6102 sayılı TTK.nın 7.maddesinde hükme bağlanan ticari teselsül karinesi karşısında ticari borçlara kefaletin müteselsil kefalet olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla olayımızda “müteselsil kefalet” sözcüklerinin kefillerin el yazısı ile yazılmamış olması, kefaletlerinin müteselsil kefalet olarak yorumlanmaması sonucunu doğurmaz. Kefalete ilişkin diğer geçerlilik koşullarının ise gerçekleşmiş olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davalılar ... ve ...’ın kefaletlerinin de müteselsil kefalet niteliğinde olduğu kabul edilerek deliller bu çerçevede değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, adı geçenlerin kefaletlerinin niteliğinin yorumlanmasında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 1.350,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılar ... ve ..."dan alınarak davacıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 18.06.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
6102 sayılı TTK"nun 7. maddesinde teselsül karinesi açıklanırken ticari işlerdeki kefaletin karine olarak mütesellik kefalet olduğunu belirtmiş ancak kanunda veya sözleşmede aksinin öngörülmemiş olmasını şart koşmuştur.
6098 sayılı TBK"nun 583/1 maddesi ise (yani kanunda ise) kefaletin gerçekleşmesini kesin şekil şartlarına bağlamış ve müteselsil kefil olan kişinin bu hususu kendi el yazısıyla belirtmesi gerektiğini bildirilmiştir.
Bu durumda 6102 sayılı TTK"nun 7. maddesinin; 6098 sayılı TBK"nun 583/1 maddesinin müteselsil kefilin bu sıfatını el yazısıyla yazmasının geçerlilik bakımından zorunlu bir şekil şartı saymasını ortadan kaldırdığını kabul etmek mümkün değildir.
Hal böyle olunca yerel mahkemenin usul ve yasaya uygun kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan saygıdeğer çoğunluğun bozma şeklinde gerçekleşen kararına karşıyım. 18.06.2016