11. Hukuk Dairesi 2018/3141 E. , 2020/343 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Tüketici Mahkemesince verilen 21/09/2017 tarih ve 2016/1588 E- 2017/1174 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi"nce verilen 05/04/2018 tarih ve 2018/449 E- 2018/395 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 14.01.2020 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 01.04.2009 tarihinde davalıya ait banliyö treninin açık bırakılan kapısından trenin ani fren yapması sonucu düştüğünü, bunun sonucunda sağ bacağının koptuğunu, apandistinin ve idrar torbasının patladığını, ömür boyu sürecek şekilde sakat kaldığını, bu nedenle açılan maddi tazminat davasının Ankara 14. Ticaret Mahkemesinde görüldüğünü ve kesinleştiğini, işbu davanın maddi tazminat davasının devamı niteliğinde olan ek bir manevi tazminat davası olduğunu, söz konusu kaza nedeniyle müvekkilinin manevi yıkıma uğradığını, sakatlığının önüne hep bir engel olarak çıktığını, daha çocuk yaşta uğradığı kazanın onun psikolojisi üzerinde çok büyük olumsuzlar yarattığını, tedavi sürecinde geçirdiği ameliyatlar sırasında da yine dayanılmaz acılara katlanmak zorunda kaldığını ileri sürerek, 800.000,00 TL manevi tazminatın avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin 14.06.2016 tarihinde tescil edildiğini ve tüzel kişilik kazandığını, dava konusu kazanın ise 01.04.2009 tarihinde meydana geldiğini, tüzel kişilik kazanmasından önce meydana gelmiş bir kaza nedeniyle müvekkilinin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, davacının söz konusu kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğunu, davacının eyleminin illiyet bağını kesecek derecede ağır bir kusur ve ihmal içerdiğini, ..."nün dava konusu kaza ile ilgili alınabilecek tüm önlemleri aldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince tüm dosya kapsamına göre; davalı şirket, davaya konu kazadan ve işbu davadan sonra tüzel kişilik kazanmış ise de kaza tarihi itibariyle davacının bulunduğu treni işleten TCDD"nin yasal halefi olan davalının meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, davacı tarafından söz konusu kaza nedeniyle açılan maddi tazminat davasında alınan raporda, davacının %75, davalının %25 oranında kusurlu olduğunun açıklandığı, bu kusur oranları esas alınarak verilen kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, davacının maluliyet durumu, kaza sırasındaki yaşı, mali ve sosyal durumu ile tazminatın sadece oluşan zararı bir ölçüde hafifletme niteliği ve zenginleşme aracı olmaması ölçütlerine göre 150.000,00 TL manevi tazminatın hakkaniyete uygun bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince tüm dosya kapsamına göre; davalı vekiline kararın tebliğine dair tebligat evrakı incelendiğinde, tebliğin vekilin bizzat kendisine değil de görevi ve sıfatı belirtilmeyen Sıttık Ayhan isimli kişiye yapıldığı ancak vekilin tebliğ adresinde bulunup bulunmadığı, bulunmuyor ise nerede olduğu beyanının tebligata yazılmadığı, bu durumda davalı vekiline yapılan tebligatın usulsüz olduğu ve istinaf isteminin incelenmesi gerektiği, meydana gelen kaza sonucu davacının uğradığı bedeni zararın derecesi, tarafların kusur durumları, olay tarihi, kazanın oluş şekli, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ile emsal olaylara ilişkin Yargıtay uygulamaları gözetildiğinde ilk derece mahkemesince takdir edilen manevi tazminat miktarının yüksek olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK"nın 353/1-b-2. maddesi gereğince kararın kaldırılmasına, davanın kısmen kabulü ile 50.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 01.04.2009 tarihinden itibaren işleyen avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK"nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK"nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, taşıma sözleşmesinden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 50.000.- TL manevi tazminatın faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Genel kabul gören görüşe göre manevi tazminat; ne bir ceza ne de gerçek anlamda bir tazminattır. Zarara uğrayan kişinin çektiği acıyı, duyduğu elem ve üzüntüyü bir nebze olsa da dindiren, zarara uğratan olay nedeniyle oluşan ruhsal tahribatı onarmaya yarayan bir araçtır. Hakimin özel durumları göz önünde tutarak hükmedeceği manevi tazminat miktarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermeli ve bu takdir hakkını TMK"nın 4. maddesine göre hukuka ve hakkaniyete uygun olarak kullanması gerekmektedir.
Somut olayda kaza nedeniyle, 16 yaşındaki lise öğrencisi davacı sağ bacağını kaybetmiş, yüzde kırk yedi oranında çalışma gücünü kaybetmiş, bir çocuk olarak vücut bütünlüğü yönünden zor süreçlerden geçmiştir. Vücut bütünlüğünü kaybettiği için geri kalan yaşamınında da bu kazanın etkilerini her daim hissedecektir. Bu durumda somut olayın özelliği ve diğer etkenlerin tümü birlikte değerlendirilerek hakkaniyet ilkesi de dikkate alınıp daha makul oranda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, olay tarihi itibariyle taraflar arasındaki menfaat dengesine uygun düşmeyen miktarda manevi tazminatın takdiri doğru görülmemiş, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, takdir olunan 2.540,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 2.560,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 14/01/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dosya kapsamına, mevcut delillere, somut olayın özelliklerine ve özellikle davacının ekonomik-sosyal durumu ile kendisine izafe olunan kusur oranına göre, olaydan 7,5 yıl sonra açılan işbu davada, Bölge Adliye Mahkemesince davacı yararına hükmedilen manevi tazminat tutarının makul, yeterli, adalete ve hakkaniyete uygun olduğunu, ilk derece mahkemesince hükmedilen tazminat tutarının yüksek bulunmasına yönelik gerekçesinin, Dairemizin benzer olaylardaki emsal uygulamaları gözetildiğinde, yerinde bulunduğunu düşündüğümüzden Daire çoğunluğunun "daha makul manevi tazminat gerektiği" yolundaki bozma görüşüne katılamıyoruz.