(…Davanın yasal dayanağı 2829 sayılı Yasanın 4 ve devamı maddeleridir.
Davacıya 15.11.2001 tarihinden itibaren 506 ve 657 sayılı Yasaya tabi çalışmaları sonucu 28 yıl 1 ay 7 günlük hizmeti üzerinden 5434 sayılı Yasaya göre yaşlılık aylığı tahsis edildiği, davacının 16.11.2001 tarihinden itibaren kamu kurumunda 506 sayılı Yasaya tabi çalışmaya başlaması nedeniyle aylığın başlangıçtan itibaren kesildiği, davacının 16.11.2001 tarihinden itibaren 1936 günlük 506 sayılı Yasaya tabi çalışması sonunda, 22.10.2007 tarihinde Kurum kayıtlarına geçen dilekçesi ile 01.10.2007 tarihinden itibaren 506 sayılı Yasa kapsamındaki çalışmalarının 2829 sayılı Yasaya göre diğer hizmetleri ile birleştirilerek yaşlılık aylığı tahsisinde bulunduğu, Kurumca emekli olduktan sonra geçen hizmetlerin birleştirilemeyeceği gerekçesi ile talebinin ret edildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından olan Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkındaki 2829 sayılı Kanunun 7. maddesi ile hizmet birleştirilmesinde, “primi ödenmiş süreler”in esas alınabileceği düzenlenmiştir. Anılan Kanunun 4. maddesi uyarınca da birleştirme ancak “aylık bağlanmasına hak kazanıldığında” mümkündür.
Davacının Emekli Sandığı iştirakçisi olarak kendisine aylık bağlandıktan sonra gerçekleşen 506 sayılı Kanuna tabi sigortalı çalışmaları nedeniyle sandıkça bu aylıkların kesildiği, her ne kadar davacının emekli aylığı aldığı dönemde 506 sayılı Kanuna tabi çalışması mümkün ise de, aylıkların kesilmiş olması nedeniyle 506 sayılı Kanunun 3-II/c maddesi kapsamında kendisinden Sosyal Güvelik Destek primi kesilmesi mümkün bulunmadığı gibi, sosyal güvenlik sisteminin çifte sigortalılık üzerinden birden fazla yaşlılık aylığına hak kazanmaya olanak vermeyen yapısı ile, 2829 sayılı Kanunun bu yaklaşımı destekleyen 4. maddesi kapsamında, davacının her iki sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almasına olanak bulunmadığı gibi, hizmetlerin birleştirilmesine de; yasaca imkan bulunmadığı, zira, söz konusu maddeye göre birleştirme için çeşitli işlerdeki çalışmaların aynı tarihlere rastlamaması ve tahsisten önce çalışmaların gerçekleşmesi gerektiği açıktır.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında; hizmet birleştirmesi olmaksızın kendisine yaşlılık aylığı bağlanan davacının, tahsisten sonra gerçekleşen 506 sayılı Yasaya tabi sigortalılığa ilişkin sürelerin birleştirilmesi mümkün olmadığından, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle yaşlılık aylığına hak kazanıldığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının ilk olarak 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa ve sonrasında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak geçen hizmetleri dikkate alınmak suretiyle 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu uyarınca 15.11.2001 tarihi itibariyle emeklilik aylığı bağlandığını, davacının 16.11.2001 tarihinde yeniden 506 sayılı Kanuna tabi sigortalı çalışmaya başlaması nedeniyle emeklilik aylığının kesildiğini, 506 sayılı Kanuna tabi çalışmasının 30.09.2007 tarihinde sona ermesi nedeniyle davalı Kuruma müracaat ile son yedi yıllık çalışmasının yarıdan fazlasının 506 sayılı Kanuna tabi olarak geçtiğini belirtilerek 2001-2007 tarihleri arasında 506 sayılı Kanuna tabi çalışmaları da dikkate alınarak toplam hizmet süresi üzerinden 506 sayılı Kanun uyarınca yaşlılık aylığı bağlanmasına yönelik talebin reddedildiğini beyanla davacının 2829 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ve 506 sayılı Kanun uyarınca 01.10.2007 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ile yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili cevabında, davacının emekli aylığı bağlandıktan sonra 506 sayılı Kanuna tabi olarak yaşlılık aylığı bağlanmasını teminen 506 sayılı Kanuna tabi çalışmasının kanuna karşı hile olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, davacının hizmetlerinin tasfiyesi sözkonusu olmadığı gibi henüz emekli aylığı almadan çalışmaya başlaması nedeniyle 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 5. maddesinin uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair verilen karar; Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Bozma ilamı sonrasında Yerel Mahkemece, iyiniyetin asıl olduğu durumda, davacının Emekli Sandığına tabi çalışması sona erdikten sonra 506 sayılı Kanuna tabi çalışmasının kanuna karşı hile olarak kabul edilemeyeceği ve davalı Kurumca davacının Emekli Sandığına tabi çalışması gözardı edilerek 506 sayılı Kanuna tabi çalışmasına ilişkin primlerin tahsil edildiği hususu dikkate alınmaksızın davacının talebinin reddedilmesinin 4721 sayılı TMK 2. maddesine aykırı olduğu gerekçeleri ile, direnildiğinden bahisle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir,
Hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmektedir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu, ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi).
Mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda ise; yerel mahkeme, temyize konu kararında, ilk kararının gerekçesinde yer vermediği “iyiniyetin asıl olduğu, davalı Kurumun redde yönelik işleminin TMK"nun 2. maddesine aykırı olduğu” gerekçesine yer vererek yeni bir hukuki olguya dayalı direnme olarak adlandırdığı kararı vermiştir.
Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; bozmadan esinlenilerek ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi, Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç : Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 8/son maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04.07.2012 gününde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.