Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2012/20-194
Karar No: 2012/410
Karar Tarihi: 27.06.2012

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/20-194 Esas 2012/410 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2012/20-194 E.  ,  2012/410 K.
  • TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI
  • HUSUMET
  • ORMAN KANUNU 2/B UYGULAMASI

    "İçtihat Metni"

    Taraflar arasındaki “Tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 5.9.2008 gün ve   2008/432-211 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay  20.Hukuk Dairesinin 05.05.2010 gün ve 2010/1448-5902 sayılı ilamı ile;

    (...Davacı vekili, Osmanyılmaz Mahallesi 11 ada 3 parselin ifrazından oluşan 4705 ada 4 parselin, 6831 Sayılı Yasanın 2/B madde uygulaması nedeniyle Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığını bildirerek davalılar adına kayıtlı tapunun iptalini ve Hazine adına tescilini istemiştir. Mahkemece, davanın 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.

    Dava, kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kalan daha sonra nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan taşınmazın yolsuz olarak oluşturulan tapu kaydının iptali ve tescili istemine ilişkindir.

    Yörede 1944 yılında 3116 Sayılı yasa hükümlerine göre yapılıp kesinleşen ve Hazine adına tescil edilen orman kadastrosu, 14.12.1994 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B uygulaması bulunmaktadır. Genel arazi kadastrosu 28.01.1970 tarihinde kesinleşmiştir.

     Davacı Hazine, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1944 yılında  yapılan ve kesinleşen orman kadastrosunda, dava konusu taşınmazın orman sınırları içinde bırakıldığını, daha sonra 1994 yılında Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığını,  1970 yılında yapılan arazi kadastrosunda ise taşınmazın, daha önce yapılan orman kadastrosu sınırları içinde olduğu gözönünde bulundurulmadan, hata sonucu ikinci kere kadastrosu yapılarak kişiler adlarına özel mülk olarak tesbit ve yolsuz olarak tescil edildiğini iddia etmektedir.

     Mahkemece verilen karar dosya kapsamına uygun değildir. Şöyle ki; çekişmeli taşınmazın öncesini oluşturan 11 ada 4 parselin tespitine esas alınan Şubat 1313 tarih 114 numaralı sicilden gelen Ocak 1940 tarih 14 numaralı tapu kaydının 506 hektar yüzölçümünde Hazine adına kayıtlı iken 166 hektarlık  kısmının  ifraz edilerek Gebze Belediyesine satıldığı, daha sonra belediyenin tapulu ve tapusuz başka taşınmazları ile birleştirilmek suretiyle 1952 yılında göçmenlere tevzi edilmek üzere tekrar Hazineye devredildiği ve tevzi edilmesi sonucu Ağustos  1952  tarih 87 ila 266 numaralı  tapu  kayıtlarının  oluştuğu,  tevzi  edilen  yerler  içinde 1944 yılında yapılan orman kadastro çalışmasında Beylikdağı Devlet Ormanı olarak sınırlandırılan taşınmazın bir bölümü ile orman sınırı dışında kalan taşınmazların da olduğu, ormanların tevzi edileceği konusunda yasalarımızda herhangi bir hüküm bulunmadığı, aksine 4753 Sayılı Yasanın 8. Maddesinde ormanların kişilere tevzi edilemeyeceğine dair yasaklayıcı hüküm bulunduğu, yörede 1951 yılında makiye ayırma çalışması yapılmışsa da dairenin süreklilik kazanan içtihatlarında kabul edildiği gibi maki komisyonunun yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak kurulup çalışmaması nedeniyle bu çalışmanın yok hükmünde olduğu, taşınmazın 1944 yılında yapılıp kesinleşen ve tapuya tescil edilen orman kadastrosu sınırları içinde kalmaya devam ettiği, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini yitirmesi nedeniyle Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılma işleminin de kesinleştiği, taşınmaz daha önce yapılan orman kadastro sınırları içinde olduğu halde, arazi kadastro ekiplerince bu durum gözönünde bulundurulmadan, hata ile ikinci kere kadastrosu yapılıp yolsuz olarak sicil oluşturulmuşsa da, 766 Sayılı Yasanın 46/2 ve 3402 Sayılı Yasanın 22/1. maddeleri gereğince ikinci kadastronun yolsuz (T.M.Y.nın 1025. md.) ve bütün sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle  malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve T.M.Y.nın 102. (E.M.Y. 934 - İsviçre 976) maddesi gereğince sicilin hiç bir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edileceği, somut olayda 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığı, baştan beri yolsuz tescil niteliğinde oluşturulan sicil kaydının, davalılara hiç bir zaman mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve başlangıcından itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (ihzari), başka bir anlatımla; sicilin oluştuğu tarihten itibaren mülkiyet hakkının doğmadığını, sicilin yolsuz ve geçersiz olduğunu belirleyen bir hüküm olacağı, bu tür kayıtlarda T.M.Y."nın 1023. (E.M.Y. 931 - İsviçre M.Y.974) maddesindeki "iyi niyetle edinme" kuralının da uygulanamayacağı, davalılar taşınmazı başkasından satınalmışsa ve koşulları varsa sebepsiz zenginleşme kurallarına göre bu yeri kendilerine satan kişilerden satış bedelini geri  isteyebilecekleri gözönünde bulundurularak davanın esası incelenip karar verilmesi gerekirken, hakdüşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir...)

    gerekçesiyle  hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

    TEMYİZ EDEN: Davacı Hazine vekili 

                                      HUKUK GENEL KURULU KARARI

     Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    Dava, kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kalan daha sonra nitelik kaybı nedeniyle Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan taşınmazın yolsuz olarak oluşturulan tapu kaydının iptali ve tescili istemine ilişkindir.

     Mahkemece, 5841 Sayılı Kanun ile değişik 3402 Sayılı Kanun"un 12/3. maddesi gereğince 10  yıllık  hak  düşürücü süre içinde açılmayan  davanın reddine karar verilmiştir.

     Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

    Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.

    Bozma ve direnme kararlarının içerikleri itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 12/3.maddesinde, 5841 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklik dikkate alındığında eldeki davada on (10) yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanmayacağı, noktasında toplanmaktadır.

    Bu noktada davalılar hakkındaki temyiz itirazlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

    I) Davalı M. Çırak hakkındaki temyiz itirazlarının incelenmesinde;

    Somut olay irdelenmeden önce, dava ehliyeti ve taraf sıfatı kavramları üzerinde durulmalıdır:

    Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.

     

    Taraf sıfatına gelince: Bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.

    Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Kuru/Arslan/Yılmaz: Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 1995, 7.Baskı, s.231).

    O halde, dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat, dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan kişiye aittir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenirKuru/Arslan/Yılmaz:age, s.231-232; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 1997, s.307).

    Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.

    Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def"i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.

    Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 23.06.2004 gün ve E:2004/4-371, K:2004/375; 18.04.2007 gün ve E:2007/5-233, K:2007/221; 04.03.2009 gün ve E:2009/10-34, K:2009/104; 04.11.2009 gün ve E:2009/2-402, K:2009/484; 03.02.2010 gün ve E:2010/4-4, K:4; 10.11.2010 gün ve E: 2010/21-497, K:2010/590 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

    Ortaya konulan bu hukuki açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde; çekişme konusu  4705 ada 4 parsel sayılı taşınmazın tapu (çap) kaydında Gebze Belediyesi"nin 10/289, F. Çırak"ın 279/289 paya sahip olduğu, davalı M. Çırak"ın 279/289 payını 13.03.2008 tarihinde diğer davalı F. Çırak"a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.

    Eldeki davanın 5.9.2008 tarihinde açıldığı gözetildiğinde, dava tarihi itibariyle davalı M.  Çırak"ın kayıtla bir ilgisinin kalmadığı sabittir. Dolayısıyla tapu kaydında malik olarak görünenler arasında davalı M. Çırak"ın yer almadığı belirgin olduğuna göre, anılan kişinin davalı olarak taraf sıfatı bulunmamaktadır. 

    Buna göre, davalı M. Çırak hakkındaki davanın sıfat (pasif husumet) yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

    O halde, yerel mahkemece davalı M. Çırak hakkındaki davanın sıfat (pasif husumet) yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

    Belirtilen bu değişik gerekçeyle direnme kararının bozulması gerekir.

     II) Diğer davalılar F. Çırak ve Gebze Belediye Başkanlığı hakkındaki temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

    Hemen belirtilmelidir ki, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrasına:

     “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın “ 

    İbaresi eklenmiş;

    3.maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinde de;

    “Bu Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.”

    Hükmüne yer verilmiştir.

    Mahkemece, 5841 Sayılı Kanunun açıklanan bu hükümleri ile değişik 3402 Sayılı Kanunun 12/3. maddesi hükmü gözetilerek, 10 yıllık  hak  düşürücü süre içinde açılmayan davanın reddine karar verilmiş; bozma ilamında işin esasının incelenmesi gereğine işaretle hüküm bozulmasına karşın, yine aynı gerekçelerle önceki hükümde direnilmiştir.

    Ne var ki, Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve E:2009/31, K:2011/77 sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.6.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3. maddesiyle 3402 Sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanmıştır.

    Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.

    Diğer taraftan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33. maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.

    Bir başka yönüyle, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları usuli kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.

    Öte yandan, 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkındaki Kanun 26.4.2012 tarih ve 28275 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

    6292 sayılı kanunun 1.maddesinde, kanunun amacının; 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 2. maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi, 6831 Sayılı Kanun"un 2.maddesine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler ile Hazineye ait tarım arazileri hakkında uygulanması olduğu açıklanmış; 9/2.maddesinde de “Bu Kanuna göre yapılacak işlemler sonuçlanıncaya kadar 2/B alanları hakkında  Hazine tarafından kişiler aleyhine açılması gereken davalar açılmaz, açılmış ve devam eden davalar durdurulur...” hükmüne yer verilmiştir.

    O halde, yerel mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, bozma ve direnme kararlarının kapsamları ile bağlı olunmaksızın,  5841 Sayılı Yasa"ya ilişkin Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararı ile  6292 Sayılı Yasa hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilmek üzere ve - diğer hususlar bu aşamada incelenmeksizin- salt bu değişik neden ve gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekir.   

    SONUÇ: 1) Yukarıda (I) nolu bentte gösterilen nedenlerden dolayı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA,

            2) Yukarıda (II) nolu bentte gösterilen nedenlerden dolayı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının, mahkemece oluşan yeni yasal durum nazara alınarak karar verilebilmesi için, yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA,        bozma kapsamına göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 1086 sayılı HUMK"nun 440/1.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.06.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi