(.....Dava, tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Bilindiği ve HUMK.nun 409. maddesinde düzenlendiği üzere işlemden kaldırılmış ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakıldığında HUMK.nun 409/5. maddesi hükmü gereği davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği tabidir.
Ayraca, Hukuk Genel Kurulunun bir çok ilamında da açıkça vurgulandığı üzere, mahkemelerin gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin ara kararlarının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması ve sonuçlarının sıfatı ne olursa olsun ilgilisine bildirilmesi zorunludur.
Öte yandan, davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK.nun 159. maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın 163. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki,ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önliyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olayda ise, mahkemece taşınmazların gerçek değeri olarak kabul edilen meblağ üzerinden 07.05.2009 tarihli oturumda, eksik harcın ikmali bakımından davacı tarafa kesin önel verilmiş ise de, anılan dava değerinin neden ibaret olduğu ve buna terettüp eden harcın miktarı (yatırılması gereken harç) belirtilmemiştir.
Bu durumda; açıklanan ilkelere uygun olmayan kesin önel esas alınarak HUMK.nun 409/5. maddesinden söz edilerek davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin doğru olduğu söylenemez.
Ayrıca; davacı vekili 28.07.2009 tarihli oturumda, yatırılması istenen harç temin edilinceye kadar davayı atiye terk etmek istediğini bildirdiği halde, bu isteğinde mahkemece değerlendirilmemiş ve karşılanmamış olması da isabetsizdir....)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Künunu"na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 27.6.2012 gününde yapılan görüşmede karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Yerel mahkeme ile Yargıtay Özel Dairesi arasındaki uyuşmazlık, daha önce iki kez işlemden kaldırılan dosyada, mahkemece yapılan keşif sonunda dava konusu taşınmazın belirlenen değeri üzerinden, noksan nispi harcın verilen süre içerisinde davacı tarafından tamamlanmaması üzerine, davacının davayı atiye terk edeceğini bildirmesi ve davalının da davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini istemesi üzerine, davanın HUMK.nun 409. Maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilip verilemeyeceği noktasındadır.
Yargılama sürecini yansıtan duruşma tutanaklarının incelenmesinde; 16.10.2008 tarihinde dosyanın HUMK.nun 409. maddesi uyarınca işlemden kaldırıldığı, davacının yenilemesi üzerine, bu defa 22.01.2009 tarihinde 2. kez işlemden kaldırıldığı ve davacı tarafından tekrar yenilendikten sonraki aşamada, dava konusu taşınmazın keşif yoluyla belirlenen değeri üzerinden noksan nispi harcın tamamlanması için davacıya kesin süre verildiği, davacının verilen kesin süre içerisinde noksan nispi harcı tamamlayamadığı, noksan harcı tamamlayamayacaklarını bildirirerek, davayı atiye bıraktıklarını beyan ettiği ve davalı tarafından bu bildirime muvafakat edilmeyerek davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi istendiği sabittir.
492 Sayılı Harçlar Kanunu"nun 32. Maddesine göre yargı işlemlerinde alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Aynı Kanunun 30. Maddesine göre de, muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. HUMK.nun 409.maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.
1086 Sayılı HUMK.nun 409. maddesine göre, oturuma çağrılmış olan tarafların hiçbirinin gelmediği veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.
Oturum gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hallerde, gün tespit edilmemiş ise, son işlem tarihinden başlayarak 1 ay geçmekle 1.fıkra uygulanır.
1. ve 2. fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde 5.fıkra hükmü uygulanır. Yani davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.
Olayımıza az yukarıda açıklanan maddi vakalar ve hukuki düzenlemeler açısından tekrar bakıldığında, mahkemece 16.10.2008 tarihinde ve 22.01.2009 tarihinde dosya işlemden kaldırılmıştır. En son, taşınmazın belirlenen değeri üzerinden, nispi harcın belirlenen süre içerisinde tamamlanmaması ve davacının harcı tamamlayamayacaklarından davayı atiye terk ettiğini, davalının da davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini istemeleri üzerine, Harçlar Kanunu"nun 30. Maddesi hükmü gözetilerek, HUMK.nun 409. Maddesine göre dosyanın işlemden kaldırılması gerekmekte ise de;
HUMK.nun 409/son maddesine göre, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla dava takipsiz bırakılamayacağından, HUMK.nun 409/5 maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece yapılacak iş budur ki, mahkemece de davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Verilen bu karar, usul ve kanuna uygundur. Harcın tamamlanması için verilen sürenin kesin olmasının ya da olmamasının sonucu etkiler bir yönü yoktur. Esasen davacı noksan harcı ikmal edemeyeceğini ve davayı atiye terk ettiğini bildirmiştir. Usul Kanunumuzda atiye terk müessesesi olmamakla birlikte, bu husus uygulamada davayı takip etmemekle eş anlamlı olduğu kabul edilmektedir. Davalı, davayı takip etmeyeceğini ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini istediğini açıkça beyan ettiğine göre, mahkemece verilen açılmamış sayılma kararı bu gerekçeyle de doğrudur.
Bu nedenlerle, usul ve yasaya uygun bulunan yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerekmekte iken bozulmasına dair sayın çoğunluğun değerli görüşlerine katılamıyorum.