Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/1419
Karar No: 2020/672

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/1419 Esas 2020/672 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2019/1419 E.  ,  2020/672 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili SS. ... ... Vadi Konut Yapı Kooperatifinin 25/12/1991 tarihinde ... ilçesi, ... köyü, ... çiftliği, 260 parsel sayılı 21.350 metrekere yüzölçümlü "tarla ve kargir çiftlik binası" niteliğindeki taşınmazı satın alma suretiyle iktisap ettiğini, ancak müvekkili adına olan tapu kaydının iptali ile orman olarak Hazine adına tescili, el atmasının önlenmesi ve üzerindeki tesis ve binaların kal"i istemleriyle ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/137 E. - 2005/524 K. sayılı dosyası üzerinden açılan davanın kısmen kabul edilerek taşınmazın 14.890,48 metrekarelik bölümünün terkinine karar verildiğini, kararın kesinleştiğini beyan ederek; taşınmazın tapu kaydının iptal edilmesi nedeniyle müvekkillerinin uğradığı zarardan TMK"nın 1007. maddesi uyarınca Hazinenin sorumlu olduğunu beyan ederek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, tapunun iptalinden doğan zararın ve taşınmazın tapusunun iptal tarihi itibariyle rayiç değerinin, zararın doğum tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte şimdilik 5.000,00-TL"sinin davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiş; davacı vekili 20/11/2014 tarihli ilk ıslah dilekçesiyle tazminat miktarını 14.556,960-TL"ye yükseltmiş, Dairenin 15.12.2016 tarihli bozma ilamı sonrasında sunmuş olduğu 31.10.2018 tarihli ikinci ıslah dilekçesiyle ise talep ettiği tazminat miktarını 18.729.713-TL"ye yükseltmiş, harcını da 18.12.2018 tarihinde mahkemeler veznesine yatırmıştır.
    Mahkemece; bozma öncesindeki 02/04/2014 tarihli 2011/579 E. ve 2015/121 K. sayılı gerekçeli kararda, davacı yanın tazminat isteminin ıslah dilekçesi ile birlikte değerlendirilerek davasının kabulü ile toplam 14.556,960-TL. tazminatın 5.000,00-TL.sinin dava tarihinden, kalan kısmının ise ıslah tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya ödenmesine karar verilmiş, hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 15.12.2016 tarih, 2015/16897 E. - 2016/12282 K. nolu ilamı ile; "....Medeni Kanunun 1007. maddesi gereğince davalı sıfatı Hazinenin olup, Hazine Müsteşarlığının davalı sıfatı bulunmadığından Hazine Müsteşarlığı aleyhine açılan davanın husumetten reddi gerekeceği hususu düşünülebilir ise de Yüksek Hukuk Genel Kurulu"nun HGK.2011/9-718 E. - 2012/36 K. sayılı kararında da değinildiği üzere, HMK’nın 124/4. maddesindeki, “Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.” hükmü uyarınca, somut olayda, Hazine Müsteşarlığının davalı gösterilmesi ve Hazine Müsteşarlığının da Hazine vekili tarafından temsil edilmiş olmasının temsilcide yanılgı olarak değerlendirilmesi gereklidir. Yargıtayın istikrar kazanmış
    uygulamalarına göre de, davacı, temsilcideki yanılmayı sonradan düzeltebilir. Temsilcide yanılmanın hukuki yaptırımı, hasımda yanılmada olduğu gibi, davanın reddi gibi ağır bir sonuç doğurmaz. Davanın niteliğine göre, husumetin Hazineye yöneltilmesi gerekirken, taraf sıfatı bulunmayan Hazine Müsteşarlığı hasım gösterilmiştir. Dava dilekçesindeki anlatım ve istemden, asıl dava edilmek istenenin Hazine Müsteşarlığı değil, Hazine olduğu anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın davalı olarak sadece Hazine Müsteşarlığına yöneltildiğinden söz edilemez. Ortada belirgin biçimde temsilcide yanılma hali vardır. Mahkemece temsilcide yanılma hali re"sen gözetilerek, davanın Hazineye yöneltilmesi için davacı yana olanak verilmesi, Hazinenin delilleri toplanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulmuş olması doğru değildir." denilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyan mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davanın ıslah talebi ile birlikte kabulüne, 14.556.960-TL. tazminatın (5.000,00-TL"sine dava, 14.551.960-TL"sine 20/11/2014 ıslah tarihinden itibaren) yasal faiz uygulanarak davalıdan alınıp davacıya verilmesine, yeniden tamamlama harcı yatırılarak davacı vekilince arttırım dilekçesi verilmiş ise de Yargıtay bozma ilamından sonra davanın ıslahı mümkün olmadığından ve geçerli bir ıslah olarak kabul edilemeyeceğinden bu taleple ilgili hüküm verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
    Dava; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
    4721 sayılı Türk Medenî Kanunu"nun “Sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücû eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” hükmünü içermektedir.
    Burada Devlete yüklenen sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Maddede yer alan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır, zira sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Dayanaksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamdadır. Bundan başka; tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak, birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, kadastro kayıtlarından kaynaklanan hatalardan da TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Zira, kesinleşen kadastro işlemi sonrasında, bu işlem esas alınarak tapu sicili oluşturulmaktadır. Bu itibarla, tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında her ne kadar mahkemece davanın kabulüne karar verilmişse de, yapılan inceleme hüküm kurmak için yetersiz, dayanak bilirkişi raporu ise hüküm kurmaya elverişli, denetime açık tespitler içermemektedir. Buna göre;
    1-Davacı tarafın temyiz itirazları yönünden;
    Islah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176. ve devam eden maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. 176. maddede, davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği düzenlenmiştir.
    04.02.1948 tarih ve 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca da soruşturma ve yargılama bitinceye kadar bir defaya mahsus olmak üzere ıslah yapılabilir. Aynı davada bir kez ıslah yoluna başvurulabilir, ikinci ıslah dilekçesi verilemeyeceğinden koşullarının varlığı halinde ancak ek dava açılabilir.
    Yine HUMK"nın müteakip 84. maddesinde ve HMK.nın 177. maddesinde ise, ıslahın tahkikata tabi davalarda tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği öngörülmüştür. Hem anılan hükümler uyarınca ve hem de bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya
    örtülü bir hüküm yer almadığından, Kanunun bu olanağı bir zaman dilimiyle sınırlandırdığının kabul edilmesi ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
    Nitekim 04.02.1948 gün ve 1948/3 E. - 1944/10 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; dava açıldıktan sonra; mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usüle müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen "ıslah"ın; Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu"nun 84. maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği, Yargıtay"ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı, açıklanmıştır.
    6100 sayılı HMK"nın yürürlüğünden sonra, söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanıp uygulanamayacağına yönelik terreddütler nedeniyle Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E. - 2016/1 K. sayılı ilamı ile, "Her ne sebeple verilirse verilsin, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 gün ve 1948/3 E. - 1944/10 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesine gerek olmadığına" dair karar verilmekle, ilke olarak bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı hususu kesinleşmiş olup Dairemizce de re"sen dikkate alınması gerekmiştir. Şöyle ki:
    Yargıtay Kanununun 45/5. maddesi; "İçtihadı birleştirme kararlarının benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlayacağı" hükmünü içermektedir.
    Yargıtay Kanununun 45/5. maddesi karşısında Dairemizce "Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu"nun bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E.- 2016/1 K. sayılı kararına uygun karar verilmesi gerekmiştir. Bu nedenle davacı tarafından bozmadan sonra yapılan ıslaha değer verilemeyecektir.
    İçtihadı birleştirme kararıyla kabul edilen, bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı yönündeki kural, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177. maddesi hükmüyle birlikte değerlendirildiğinde, bir davadaki istemler hakkında mahkemece tahkikat (tarafların duruşmaya çağrılmaları, çekişmeli yönlere ilişkin delillerin toplanması, toplanan delillerin değerlendirilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması, tanıkların dinlenmesi vs.) yapılarak, bunların ortaya koyduğu sonuç çerçevesinde bir hükmün kurulduğu ve Yargıtay"ın ilgili Dairesinin de, kurulan bu hükmü, herhangi bir nedenle usul ve yasaya aykırı görerek bozduğu hallerle sınırlı olarak değerlendirmek gerekmektedir.
    O halde; yukarıda açıklanan yasa hükümleri ve içtihadı birleştirme kararı gereğince; aynı dava içerisinde birden fazla ıslah dilekçesi verilemeyeceği, bu yola (ıslaha) sadece bir kez başvurulabileceği, ikinci ıslah dilekçesine değer verilemeyeceği, öte yandan bozma kararından sonra verilen ıslah dilekçesi ile talep sonucunun da arttırılamayacağı açıktır. Mahkemece somut uyuşmazlıkta; yalnızca ilk ıslah dilekçesindeki talebe değer verilmek, bu istekle bağlı kalınmak ve bozma sonrası yapılan ıslah işlemi yok sayılmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.
    2- Davalı Hazinenin temyiz itirazları yönünden:
    Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. 4721sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptal ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu
    iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği; arazi ise gelir metodu yöntemi ile, arsa ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
    Bu durumda mahkemece işin esasına girilerek taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemiyle, arsa ise değerlendirme gününden (... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/137 E. - 2005/524 K. sayılı iptal kararının kesinleştiği tarihten) önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle taşınmazın gerçek değeri belirlenerek karar verilmesi gerekir. Hükme alınan bilirkişi raporlarında değerlendirmeye esas kesinleşme tarihi olarak 25.12.2007 tarihi esas alınmış ise de bu tarihin tapu iptali ve tescile ilişkin kararın kesinleşme tarihi olmayıp, kararın Yargıtay 20. Hukuk Dairesince onanma tarihi olduğu anlaşılmıştır. İncelenen dosya kapsamında; dava konusu taşınmaza ilişkin ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/137 E. - 2005/524 K. sayılı tapu iptali ve tescili istemli dava dosyasının bulunmadığı anlaşılmakla, izah edildiği üzere dosyanın bulunduğu yerden getirtilmesi zorunludur.
    Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskûn yerler arasında yer alması gerekir.
    Taşınmaz; değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, alt yapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskân amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
    Mahkemece tapusu iptal edilen taşınmazın arsa olarak belirlenmesi halinde; emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan DOP payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek, üzerinde bina var ise Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden, aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait "Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu" tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerlerinin ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporunun da denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi; tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu
    taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilerek, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazın zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahibinin oluşan gerçek zararının saptanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir. 
    Kabule göre de; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 266. ve devamı maddeleri gereğince çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut mahkemece kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşüne başvurulması zorunludur. Dava konusu uyuşmazlığın çözümü, zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin belirlenmesini gerektirmesinin yanında, yukarıda da izah edildiği üzere taşınmazın niteliğinin arazi ya da arsa olmasına göre hesaplamada farklı yöntemlerin uygulanmasını da gerektirmektedir. Somut uyuşmazlıkta; mahkemece bilirkişi kurulundan rapor alınmış, ne var ki, çözümü teknik bilgiyi gerektirmesi nedeniyle bilgisine ve görüşüne başvurulan bilirkişice hazırlanan rapor, bilimsellikten uzak ve denetime kapalı olup hüküm vermeye de elverişli değildir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda tapusu iptal edilen gayrimenkulün özellikle değerinin belirlenmesi noktasında, taşınmazın niteliğinin arazi ya da arsa olmasına göre hesaplamada farklı yöntemlerin uygulanması gerekirken, şöyle ki; tapusu iptal edilen gayrimenkul arazi ise gelir metodu yöntemi ile, arsa ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre emsal metodunun kullanılması suretiyle taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi gerekirken; taşınmaz satışı ilanları içeren "özel bir internet sitesinde yapılan taşınmaz satış ilanlarının" emsal olarak alınması ve bu ilanlardaki rakamlar üzerinden dava konusu taşınmaza değer taktir edilmesi bilim ve tekniğe aykırı olduğu gibi, mahkemece de bu rapora itibar edilmek suretiyle hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
    O halde, mahkemece, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinde belirtilen yönteme göre konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, yeni bilirkişilerden denetlemeye olanak veren, bilimsel verileri içeren, çelişkileri de giderici, ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; eksik incelemeyle karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: 1- Yukarıda birinci bentte açıklanan gerekçelerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, temyiz harcının istek halinde iadesine,
    2- İkinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 12/02/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi