Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2013/16256
Karar No: 2014/919
Karar Tarihi: 23.01.2014

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2013/16256 Esas 2014/919 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2013/16256 E.  ,  2014/919 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : KINIK ASLİYE HUKUK (AİLE) MAHKEMESİ
    TARİHİ : 26/03/2013
    NUMARASI : 2012/118-2013/44

    Taraflar arasında görülen yoksulluk nafakası davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
    Davacı dava dilekçesinde; davalı ile evli olduklarını, ancak davalının boşanmak için Kınık Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/92 Esas sayılı dosyası ile boşanma davası açtığını, temyiz dilekçesinde belirttiği şekilde kendisini savunma fırsatı bulunmadan boşanmaya karar verildiğini, dosyanın halen temyiz aşamasında olduğunu, dava tarihi olan 16/06/2010 tarihinden itibaren çok zor durumda olduğunu, davalının bu süre içerisinde hiç bir maddi katkısı olmadığını, davalının evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, eşin dostun desteğiyle geçindiğini, açıklanan nedenlerle boşanma davasının açılma tarihi olan 10/06/2010 tarihinden başlamak üzere aylık 500,00 TL tedbir nafakasına, boşanma gerçekleştiğinde ise tedbir nafakasının yoksulluk nafakası olarak devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Mahkemece, taraflar arasında görülen boşanma davası sonucunda kusurun anılan davanın davalısı, iş bu davanın davacısı Nadide Güntaş"a yüklenmesi sureti ile tarafların boşanmasına karar verildiği, kararın boşanmaya ilişkin kısmının Yargıtay 2. Hukuk Dairesi"nin 28/05/2012 tarih 2011/19750 Esas 2012/14140 Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verildiği, davalının karar düzeltme talebinin de reddi ile boşanmaya ilişkin kısmın kesinleştiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 28/03/2012 tarih 2011/2-890 Esas-2012/239 Karar sayılı kararında boşanma kararının hüküm fıkrası ile birlikte, hüküm fıkrasının ayrılmaz parçası niteliğinde olan gerekçe kısmı ve taraflara yüklenen kusur durumlarının kesinleştiğinin belirtildiği, ancak 4721 sayılı TMK"nun 4.maddesinde göre kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri gözönünde tutmayı emrettiği konularda hakim hukuka ve hakkaniyete göre karar vereceğinin, hakimin takdir yetkisi sınırsız olmadığı, takdir yetkisinin kullanılmasında hukuk düzeninin koyduğu emredici kurallara aykırı hareket edilemeyeceği, ancak anılan ilkeler ışığında somut olayda gerek davacı yanın mahkeme huzurunda alınan samimi beyanları, gerek beyanlarının alınması sırasında ergin ve mümeyyiz bulunan müşterek çocukların beyanları nazara alınarak kesin hükme ilişkin kuralların ve Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararının olaya uygulanmasının hak ve nesafet kuralları ve hakimin vicdadına göre karar vereceği ilkesi ile bağdaşmayacağı kanaatine varılarak davanın kısmen kabulü ile 10/06/2010 tarihinden başlamak üzere aylık 400,00 TL yoksulluk nafakasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Mahkemenin gerekçesinde dayandığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 28/03/2012 tarih 2011/2-890 Esas 2012/239 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; Dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile çözümlenmemiş olması dava şartıdır.(HMK madde 114/1-i) Bu şart, olumsuz dava şartı olarak adlandırılır.
    Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlilik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
    Kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, arasındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.
    Dava konusu uyuşmazlık hakkında bir kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
    Kesin delil ise, yanları ve hakimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hakimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır.
    Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar (HUMK. madde 236; HMK. madde 188), senet (HUMK. madde 287; HMK. madde 193), yemin (HUMK. madde 337; HMK. madde 228) ve kesin hükümdür (HUMK. madde 237; HMK. madde 303).
    Kesin hüküm de, aynı konuda daha sonra açılan davada kesin delil oluşturur (Baki Kuru, age., C. II, s. 2034 vd).
    Kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır.
    Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361).
    Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir.
    Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
    Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nun 303/1 maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
    Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.
    Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.
    Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
    Kesin hüküm, ilk önce (hükmü veren mahkeme de dahil diğer bütün) mahkemeleri bağlar. Yani mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler (kesin hüküm itirazı) ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.g.e., C. V, s. 5051- 5053).
    Diğer taraftan hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe kesin hüküm teşkil eder. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu, her olayın özelliğine göre belirlenir. Kesin hüküm kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe, hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ve istidlallerden (deliller) ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkansız bir bağlılık içinde bulunuyor ise, istisnaen bu kısmın da kesin hükme dahil olduğunu kabul etmek gerekir.
    Bunlardan birisi de, boşanma ile birlikte görülen yoksulluk nafakasına ilişkin uygulamadır. Buna göre, yoksulluk nafakası boşanmanın eki niteliğinde bir istek olduğundan boşanma kararı ve onun gerekçesiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Kusur unsurunu tespit edecek olan hüküm, boşanmaya ilişkin karardır. Boşanmada kusur unsuru tespit edilmiş ise bu husus sonradan istenecek yoksulluk nafakası için kesin hüküm ve bunun sonucu olarak kesin delil oluşturur. Boşanma davası ile yoksulluk nafakası davası arasında hukuki sebep birliği yoksa da biri diğerinin eki olması itibariyle, aralarında sıkı sıkıya bağlı, biri olmadan diğerinin varlık kazanamayacağı sebep ve sonuç ilişkisi vardır. Onun için, boşanma davasıyla belirlenen kusurluluk unsuru nafaka davası için dahi kesin hüküm ve kesin delil oluşturur. Kesinlik sadece hüküm fıkrası için söz konusu ise de, hüküm fıkrası ile gerekçesi arasında zorunlu bir bağ varsa hükmün gerekçesi de kesinlik kazanır. Davacı, boşanmada tam kusurlu bulunmuş ve verilen boşanma kararı şekli ve maddi yönden kesinleşmişse; kesinlik kazanan bir hükmün sonuçlarının ortadan kaldırılması yargılamanın iadesi ile mümkündür. Bunun dışında hükmün sonuçlarını ortadan kaldırmak mümkün değildir. Boşanma davasıyla kesinleşen kusurluluk olayı, yoksulluk davası için de kesin hüküm ve kesin delil oluşturur.
    Somut olayda, boşanmaya neden olan olaylarda iş bu davanın davacısı kadının kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş, boşanma kararı kusur durumu ile birlikte kesinleşmiştir. Durum bu olunca, boşanmaya neden olan olaylarda kadının kusurlu olduğu yolunda kesin hüküm oluştuğunun kabulü gerekir.
    Bu nedenle, boşanmaya neden olan olaylarda artık ne mahkemenin, ne de Yargıtay’ın kusuru incelemesi mümkün değildir. Davacı için mahkemece nafakaya hükmedilmesi, kesinleşmiş boşanma kararındaki kusur durumuna müdahale etmek, aynı konuda iki ayrı kusur oranı belirlemek olur ki bu da kesin hüküm kuralına aykırıdır.
    Mahkemece kesin hüküm kuralına aykırı olacak şekilde yazılı gerekçe ile davacı yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
    Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 23.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi