Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2012/14-151
Karar No: 2012/395

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/14-151 Esas 2012/395 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2012/14-151 E.  ,  2012/395 K.
  • İPOTEĞİN FEKKİ DAVASI
  • AYIRT ETME GÜCÜ BULUNMAYAN KİŞİNİN YAPTIĞI İŞLEM
  • EHLİYETSİZLİK
  • VEKALETNAME İLE VERİLEN YETKİ KAPSAMININ AŞILMASI
  • HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 286
  • HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 282

"İçtihat Metni"

 Taraflar arasındaki “ipoteğin fekki” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.03.2011 gün ve 2010/336 E. 2011/69 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 25.05.2011 gün ve 2011/5439 E. 2011/6807 K. sayılı ilamı ile;

(“...Davacı, vasisi olduğu Ramazan ’ın 291 ada 5 sayılı parselde paylı malik olduğunu, oğlu olan Hilmi’nin ihtiyacı sebebiyle ipotek tesis etmek üzere ona vekaletname verdiğini, 13.02.2009 tarihinde borçlunun 100.000,00 TL’ye kadar doğmuş ve doğacak alacakları için davalı banka lehine ipotek tesis edildiğini, ancak taşınmaz maliki olan babasının 2006 yılından bu yana demans ve alzheimer hastası olduğunu, bu nedenle geçersiz vekaletle tesis olunan 13.02.2009 tarihli ipoteğin terkinine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, savunmada bulunmamıştır.

Mahkemece, dava kabul edilmiştir.

Hükmü, davalı banka temyiz etmiştir.

Belirtildiği üzere dava, tasarruf ehliyeti yoksunluğu nedeniyle ipoteğin terkini istemine ilişkindir. Kuşkusuz vekalet ilişkisi de bir sözleşmeyle kurulur. O yüzden vekalet sözleşmesinin kuruluşunda da, sözleşme yapma ehliyeti hukuka, ahlaka, adaba uygunluk, iradeyle beyan arasında uyum gibi genel koşulların bulunması gerekir.

İradenin varlığı ise, zihni olgunluğa erişmiş kişilerde aranır. Bu nedenle de bütün sözleşmelerde olduğu gibi, geçerli bir sözleşmenin varlığı için kişilerde işlem yapma (akit yapma) ehliyetinin aranması gerekecektir. Genel olarak ehliyet deyiminden, kişinin medeni haklara sahip olabilme (hak ehliyeti) ile onları kullanabilme (fiil ehliyeti) ehliyeti anlaşılır.  Başka bir anlatımla, ancak tam ehliyetli (sezgin, ergin olan ve kısıtlı bulunmayan) kişiler sözleşmeyi ya tek başlarına ya da yasal temsilcilerin izniyle yapabilir. Gerçekten, TMK.m.9 gereği “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir”, TMK.m.16 gereği de “ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar yasal temsilcilerinin rızaları olmadıkça kendi işlemleriyle borç altına giremezler”. Sözleşmenin taraflarından birinin, sözleşme yapma ehliyetinin yoksunluğu o sözleşmenin butlanının gerektirir (TMK.m.15). Buradaki sözleşme ehliyetiyle anlatılmak istenen, kişideki sözleşmenin yapıldığı zamandaki ehliyetin varlığı ya da yokluğudur. Kişinin, sözleşmeden sonra sözleşme ehliyetine hak kazanması, sözleşmeye geçerlilik vermeyeceği gibi sözleşme yapma ehliyetinin sonradan kaybedilmiş olması da o sözleşmeyi geçerli kılmaz.

Somut olayda olduğu gibi, sözleşmenin taraflarından birinin ehliyetten yoksun bulunduğu iddia edilmişse, bu iddianın tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahade kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirilmesi suretiyle araştırılması gerekir. Bunun yanında her ne kadar HUMK’nun 286.maddesi gereğince hakim, bilirkişinin rey ve mütalaası ile bağlı değilse de temyiz kudretinin varlığı veya yokluğunun saptanması, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması, kişiye eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan özellikle adli tıp kurumundan rapor alınmasını gerekli kılmaktadır. Esasen, Türk Medeni Kanununun 409/2.maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporuyla belirleneceğini de öngörmüştür.

Yapılan bu açıklamalardan sonra mahkemece, yukarıda belirlendiği biçimde taraf delilleri istenip toplanmalı, 291 ada 5 sayılı parselde paylı malik olan Ramazan’ın vekaletnamenin verildiği 05.02.2009 tarihindeki durumuna göre ehliyeti konusunda adli tıp kurumundan rapor alınmalı, bundan sonra uyuşmazlık hakkında bir karar verilmelidir.

Eksik inceleme ve araştırmayla ve yasaya uygun düşmeyen bazı gerekçelerle davanın kabulü doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir…”)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili                                              

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, işlem dayanağı vekaletname tarihinde vekil edenin tasarruf ehliyeti yokluğu nedeniyle ipoteğin terkini istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davacının vasisi olduğu Ramazan ’ın dava dışı oğlunun çekeceği kredilere teminat olmak üzere taşınmazları üzerine ipotek tesisi için vekaletname düzenlendiğini, ancak Ramazan ’ın akit tarihi öncesi raporlarından da anlaşılacağı üzere kendi başına karar vermesinin mümkün olmadığını ayrıca vekaletnamenin vekalet tarihinden sonra alınacak kredilere ipotek temini için verilmesine rağmen vekaletname tarihi öncesi alınan kredilere teminat olarak taşınmaz üzerinde ipotek tesis edildiğini, alzheimer hastası olan Ramazan ’ın yaptığı işlemler geçersiz olduğundan verdiği vekaletname ile bu vekaletnameye dayalı olarak yapılan ipotek sözleşmesinin butlanla malûl olup, geçersiz olduğunu beyanla ehliyetsizlik nedeniyle ipotek sözleşmesinin feshini talep etmiştir.

Davalı banka davaya cevap vermemiştir.

Yerel Mahkemenin, vekaletnamenin alınacak krediye teminat olarak verildiği ancak ipoteğin çekilen krediler için düzenlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne dair verdiği karar davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuş, Yerel Mahkemece, önceki gerekçe tekrarlanmak suretiyle ilk hükümde direnilmesine karar verilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmektedir.

Uyuşmazlık, ipotek işlemi dayanağı vekaletname ile verilen yetkinin kapsamı dışına çıkıldığı iddiası karşısında, vekaleti veren ve üzerinde ipotek tesis edilen taşınmaz sahibinin temyiz kudreti olup olmadığı hususunun mahkemece öncelikle incelenmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. 

Davacı vekili tarafından davada ehliyetsizlik ve dayanak vekaletname ile verilen yetkinin aşılması hukuksal nedenlerine dayanıldığı, davanın hukuki dayanağının kademeli olarak belirtildiği açıktır.

Hukuk Genel Kurulu’nun 19.01.1974 gün ve 1972/2-584 E. 1974/14 K. ile 11.04.1990 gün ve 1990/1-152 E. 1990/236 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, hakim davacının bildirdiği maddi olay ve netice-i taleple bağlı ise de, maddi olayda hangi hukuki sebeple hüküm verileceği veya hangi hukuki sebebin dikkate alınacağını kendisi tayin ve takdir edecektir. Hukuki sebep hatalı gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa bile mahkemece, uygun hukuki sebep bulunarak ona göre bir karar verilecektir.

Bu nedenle davacının davada dayandığı maddi olaylar için birkaç hukuki sebebi bir arada göstermesinde ilke olarak usule aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin, diğer hukuki sebebin incelenmesine imkan verir niteliği bulunduğu müddetçe önem ve lüzum derecesine göre, birden fazla hukuki sebep inceleme ve tahkikat konusu yapılabilir.

Öte yandan, temyiz kudreti bulunmayan; davranışlarının eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak elde edebilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez.

Nitekim 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 9. maddesinde yer alan “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.“ hükmüyle; bir kimsenin hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 10. maddesinde de, “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.”  hükmü getirilmiştir. 

“Ayırtım gücü“ ise aynı yasanın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” şeklinde açıklanmıştır.

Anılan Kanunun “Ayırt etme gücünün bulunmaması” başlıklı 15. maddesinde ise: “Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Tüm bu düzenlemeler göstermektedir ki, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından 11.06.1941 tarih ve 4/21 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz.

Görülmektedir ki, bir kimsenin fiil ehliyetinin tesbiti, şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle çok büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, davanın taraflarından birinin ayırtım (temyiz) gücünün olmaması kamu düzenine ilişkin olup; mahkemece bu husus re"sen gözetilmeli ve araştırılmalıdır.

Hal böyle olunca, davanın çözümüne yönelik olarak, öncelikle Ramazan’ın işlem tarihi itibariyle temyiz kudretinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Zira kişinin sonraki bir tarihte kısıtlanmış olması, öncesinde temyiz kudretinin var olduğunu göstermez; bu araştırmanın mutlaka yapılması gerekir.

Her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 282. (ve 1086 sayılı HUMK.nun 286.) maddesinde belirtildiği üzere hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirebilir; bilirkişinin oy ve mütalaası hakimi bağlamaz ise de temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı veya sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çoğu zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye; eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde yetkili sağlık kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK.nun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2010 gün ve 2010/19-97 E. 2010/83 K. ile 07.12.2001 gün ve 2011/14-609 E. 2011/744 K. sayılı kararlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

O halde, Mahkemece; hukuki ehliyetsizlik iddiasına yönelik olarak tarafların tüm delilleri sorularak toplanmalı, ehliyetsizlik konusunda Adli Tıp Kurumu’ndan da rapor alınmak suretiyle ve yukarıda açıklanan ilkeler ışığında öncelikle Ramazan’ın gerek vekaletname tanzimi gerekse de ipotek senedinin düzenlenmesi tarihlerinde temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığı yöntemince araştırılmalı; temyiz kudretinin bulunmadığı tespit edilirse bir adım ileri gidilerek bu kez vekaletname ile verilen yetkinin kapsamının aşılıp aşılmadığı hususu üzerinde durulmalı ve varılacak uygun sonuç çerçevesinde hüküm kurulmalıdır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, özellikle fiil ehliyetine ilişkin iddia incelenmeden, vekaletname ile verilen yetkinin aşılması suretiyle düzenlendiği gerekçesiyle ipotek sözleşmesinin iptaline ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 15.06.2012 gününde 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi