1. Hukuk Dairesi 2014/2040 E. , 2015/609 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : MALATYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/10/2013
NUMARASI : 2011/427-2013/479
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar asıl ve birleştirilen davada; mirasbırakan O..Ö.."in maliki olduğu 434 ve 249 parsel sayılı taşınmazlarını davalı oğlu Davut ile öteki oğlu Abdülkadir"den olma torunu Nihat"a ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiğini, ancak murisin bir bakım ihtiyacının olmadığını,davalıların da murise bakmadığını, temlik işleminin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile muris adına tescilini istemişler, 28/06/2013 tarihli dilekçe ile de miras payları oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, iddianın doğru olmadığını, murisle yapılan akit uyarınca bakım borçlarını yerine getirdiklerini, murisin sağlığında mal varlığının büyük bir kısmını mirasçıları arasında paylaştırdığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı, murisin son dönemlerinde bakıma muhtaç olduğu, bakım ihtiyacının da davalılar tarafından sağlandığı gerekçesi ile asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1926 doğumlu muris O..Ö.."in 25.05.2011 tarihinde öldüğü, geride dava dışı sağ eşi İ.. Ö.. ile dava dışı çocukları Abdülkadir ve Mehpare ile kendinden önce ölen oğlu Abdurrahman"dan olma torunları (asıl dosya davacıları) Y.. E.., M.. A.. ve Esra ile birleştirilen dosya davacısı olan oğlu Ahmet"in mirasçı olarak kaldıkları, davaya konu 434 ve 249 parsel sayılı taşınmazların murise aitken 16.01.2009 tarihinde ½ şer paylarla ve ölünceye kadar bakma akti ile davalı oğlu Davut ile oğlu Abdülkadir"den olma davalı torunu Nihat"a temlik ettiği, mahkemece yapılan keşif sonucunda temlike konu taşınmazların dava tarihi itibariyle toplam değerlerinin 619.360,00 TL olarak saptandığı, bu taşınmazlar dışında muris O..Ö.."in sağlığında 29.01.1993 tarihli akitle 21050 m² sulu tarla vasıflı 141 parsel sayılı taşınmazdaki 640/1156 payını ölünceye kadar bakma akti ile davalı oğlu Davut"a devrettiği, 20.11.1997 tarihli akitle 564, 718 ve 714 parsel sayılı
taşınmazlardaki paylarını dava dışı kızı Mehpare"ye satış suretiyle temlik ettiği, aynı tarihli başka bir akitle 828 parsel sayılı taşınmazını asıl davanın davacıları olan M..A.., Y..E..ve Esra"ya satış suretiyle temlik ettiği, aynı akitle 829 parsel sayılı taşınmazını davalı oğlu Davut"a, 830 parseli ise oğlu Abdülkadir"in evlatları Naim, Nihat ve Namık"a satış suretiyle temlik ettiği, bunlar dışında H.. K...de kain 8 adet arsa vasfında taşınmazın halen muris adına kayıtlı olduğu, birleşen dosya davacısı A.. Ö.."in Malatya 2. İcra Müdürlüğünün 2009/1042 esas sayılı dosyasında mirasbırakan aleyhine yaptığı icra takibi sırasında anılan 8 adet taşınmazın kıymet takdirinin yapıldığı ve 22.10.2009 tarihi itibariyle toplam değerlerinin 192.401,00 TL olarak tespit edildiği, öte yandan dosyada mevcut hastane kayıt ve raporlarından murisin bir takım hastalıkları nedeniyle 2010 yılından itibaren aralıklı olarak yatarak tedavi gördüğü anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; mirasbırakan O..Ö.."in sağlığında H.. k..de eşi ile birlikte oturduğu, davalı oğlu Davut ile torunu Nihat"ın ise Malatya"da oturdukları, son döneminde davalıların köye gelerek muris ile ilgilendikleri anlaşılmakta ise de; ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen taşınmazların toplam değeri 619.360,00 TL olarak belirlenmiş olup, bu durum devrin bakım borcunun karşılığını ve makul ölçüleri aşar miktarda olduğunu göstermektedir. Öte yandan, murisin daha önce de 29.01.1993 tarihli akitle 141 parsel sayılı taşınmazdaki 640/1156 payını ölünceye kadar bakma akti ile davalı Davut"a devrettiği sabittir. O halde, murisin daha azı ile ya da ilk yaptığı akit karşılığında kendisine baktırabilecekken ikinci kez ölünceye kadar bakma akti ile temlikte bulunduğu ve çok değerli olan iki taşınmazını devrettiği kuşkusuzdur. Tüm bu hususlar ile murisin davacı oğlu Ahmet ile arasının iyi olmadığı hususu bir arada değerlendirildiğinde, mirasbırakanın ikinci kez ölünceye kadar bakma akti ile yaptığı temlikte, gerçek irade ve amacının aslında bakım sözleşmesi yapmak olmayıp, diğer mirasçılardan mal kaçırmak olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davaların reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Kabule göre de; davacı N.. Ö.."in sadece küçük Y.. Ö.."e velayeten değil, kendi adına da asaleten dava açtığı anlaşılmakta olup, eşi Abdurrahman"ın kök muris O..Ö.."den önce ölmüş olması nedeniyle mirasçılık sıfatının dolayısıyla kendi adına dava açma sıfatının bulunmadığı gözetilerek, asıl davada kendi adına asaleten açtığı davanın sıfat yokluğu sebebiyle reddi gerekirken, esas bakımından ret kararı verilmiş olması doğru değildir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.01.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Daire kararında ölünceye kadar bakma akti ve muris muvazaası yönünden açıklanan ilkelere bizde aynen katılıyoruz. Bu yönlerden aramızda herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Buna karşılık sözü edilen ilkelerin somut olaya uygulanması ve nihayetinde varılacak karar konusunda farklı düşünmekteyiz.
Somut olay incelendiğinde; 25.05.2001 tarihinde ölen muris O..Ö.."in sağken, dava konusu yapılan 434 ve 249 parsel sayılı taşınmazlar dışındaki kendisine ait 564, 718 ve 714 parsel sayılı taşınmazlardaki hissesini 20/11/1997 tarihinde kızı Mehpare"ye bağışlayıp tapuda devrettiği; yine murisin daha sonra 868 parsele dönüşen 828 parsel sayılı taşınmazı asıl davanın davacıları olan M. Akif, Y..E.. ve Esra’ya 20/11/1997 tarihinde tapudan devrettiği; 141 parsel sayılı taşınmazdaki hissesini 29/01/1993 tarihinde ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi kapsamında davalı oğlu Davut"a devrettiği; 830 parsel sayılı taşınmazı oğlu Abdulkadir"in (davalı Nihat"ın babası) çocuklarına bağışlayıp tapuda devrettiği ve 917 parsel sayılı taşınmazını da birleşen davanın davacısı olan oğlu Ahmet"e bağışlayıp tapuda devrettiği her ne kadar bu konu ile ilgili tapu kaydı dosyada yok ise de davacı Ahmet’in 12.10.2012 tarihli keşifteki beyanında “muris babasının sağlığında paylaştırma yaptığı ve kendisine 80 dönüm kadar yer bıraktığını” beyan ettiği; bu şekilde murisin tüm mirasçılarına bir miktar yer verdiği ayrıca muris adına geride 8 adet taşınmaz bulunduğu dosya kapsamından açıkça anlaşılmıştır.
Mahallinde ve duruşma sırasında dinlenen gerek davacı gerek davalı tarafın gösterdiği tüm tanık beyanlarından özetle; tarafların ortak murisi O.. Ö.."in vefat ettiğinde 80 yaşının üzerinde olduğu, ölümüne yakın beş yılda hastalığının arttığı, son bir yılında da kötü durumda olduğu ve bu süreçlerde kendisi ile ilgilenen, doktora götüren, her türlü işlemini yapan kişilerin davalılar oğlu Davut ve torunu Nihat olduğu; murisin evdeki ihtiyaçlarının davalıların eşleri tarafından yerine getirildiği; davalılar, aynı zamanda Malatya merkezde ikamet etseler de murisin oturduğu belde de evlerinin olduğu ve belde de Malatya merkeze çok yakın olduğu için (16 km) sürekli gidip geldikleri; kaldı ki davalı Davut"un, Hasırcılar Beldesi Belediyesi"nde çalıştığı açıkça anlaşılmıştır.
Bütün tanıklar, muris O..Ö.."e davalılar tarafından baktığını bildirmiş olup, davacılardan A.. Ö.."in murisin sağlığında ihtilafa düşüp icralık oldukları da dosya kapsamındaki belgelerden açıkça anlaşılmaktadır. Keşif mahallinde dinlenen murisin eşi ve tarafların da annesi durumundaki İ.. Ö.. de, eşi sağken kendileri ile en çok ilgilenen kişilerin oğlu Davut ve torunu Nihat olduğunu; özellikle eşi Osman"ın, ölümüne yakın son 3-5 ayda kötü durumda olup, oğlu Davut tarafından tuvalete götürüldüğünü, her türlü ihtiyaçlarının oğlu ve torunu olan davalılar tarafından karşılandığını beyan ederek, tanık beyanlarını teyit etmiştir.
Öte yandan, miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceği, paylaşmanın var olduğunun kabul edilebilmesi için mutlaka her mirasçıya eşit pay verilmesinin gerekli olmadığı, az ya da çok bir denge gözetilmişse olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Dosyada toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilmesinde; tarafların murisi O..Ö.."in, bir kısım taşınmazlarını sağken mirasçıları arasında taksim ettiği ve bir kısım taşınmazları da kendi adına bıraktığı; kendi adına bırakmış olduğu dava konusu 434 ve 249 parselleri ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi çerçevesinde davalı oğlu ve torununa temlik ettiği; murisin, son dönemlerinde bakıma muhtaç olup, bakım ihtiyacının da davalılar tarafından yerine getirildiği; dava konusu taşınmazların temlikinin mirasçılardan mal kaçırma amacı taşımadığı; temlike konu taşınmazların değerinin tek başına muvazaa olgusunun bulunduğunu ispatlayamayacağı açıktır.
Öte yandan yukarıda da ifade edildiği ve bizzat davacı Ahmet tarafından keşifte beyan edildiği üzere murisin sağlığında paylaşma kastı ile hareket ettiği, mirasçılarından mal kaçırması söz konusu olsa idi tüm mirasçılarına bir kısım mallarını paylaştırmayacağı, kaldı ki geride 8 parça daha taşınmazının bulunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde; temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amacı ile ve muvazaalı bir biçimde yapılmadığı anlaşıldığından, asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı reddine karar verilmesi yönündeki mahkeme kararının onanması gerekirken, daire kararında yazılı gerekçelerle bozulması doğru değildir.