(...Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı bankada vadeli mevduat hesabı olduğunu, davacıların talimatı olmadan hesaplarından para çekildiğini, bankanın çekilen parayı iadeye yanaşmadığını ileri sürerek, 25.836,05 USD’nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacıların hesabından dolandırıcılık sonucu çekilen tutarın faiziyle birlikte davacılara ödendiğini savunarak,davanın reddini istemiştir.
Mahkemece,iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, alacağın davalı tarafında ödendiği gerekçesiyle, konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, bankacılık işleminden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. 08.06.2006 tarihinde harcı yatırılan dava dilekçesi, davalıya 30.06.2006 tarihinde tebliğ edilmiş, 05.07.2006 tarihinde ise davalı vekili tarafından cevap süresinin uzatılması için talep de bulunulmuştur. Mahkemece, cevap süresinin duruşma gününden 10 gün öncesine kadar uzatılmasına karar verilmiştir. Davalı, bu arada ihtirazi kayıt içeren ibranameyi 20.09.2006 tarihinde davacılardan alarak, 22.09.2006 tarihli dekont ile davacılara ödemeyi yapmıştır.Davacı vekili, 06.10.2006 tarihli cevap dilekçesinde ise davayı kabul ettiklerini beyan etmiştir. Davalının dava dilekçesini tebliğ ettiği tarihten sonraki aşamalardaki iradesi, davayı kabule yöneliktir.
Bu durumda, mahkemece yargılama giderleri, harç ve vekalet ücretinin davalının davayı kabulü yönündeki beyanı esas alınarak belirlenmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN :Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, bankacılık işleminden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne ve dava açılmasına sebebiyet verdiği için davalının yargılama giderinden sorumlu tutulmasına karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Mahkeme, “…davanın açılmasından sonra ödeme yapılmış olması sebebiyle dava konusuz kalmıştır. Taraf vekillerinin beyanları da davanın konusuz kaldığı konusunda birleşmektedir. Bu durumda konusuz kalan dava hakkında davalının beyanını kabul beyanı olarak değerlendirilip esas hakkında tekrar hüküm kurulması infazı kabil olmayacak nitelikte olacaktır. Diğer taraftan; davalı tarafça dava açılmasına sebebiyet verildiği anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında davalı tarafın yargılama gideri ve vekalet ücreti ile sorumlu tutulması gerekmektedir.” gerekçesiyle önceki kararında direnmiş; hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: davalı bankanın yargılama giderinden sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “kabul” ve “davanın konusuz kalması halleri” ayrı ayrı incelenmeli ve bu hallerde yargılama giderinin kimin aleyhine hükmedileceği belirlenmelidir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)’nun 92.maddesinde kabul;
”İki taraftan birinin diğerinin neticei talebine muvafakat etmesidir.”
şeklinde tanımlanmıştır.
Aynı Kanunun 93.maddesinde ise feragat ve kabul beyanının dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılacağı düzenlenmiştir.
Kabul davalının mahkemeye hitaben yaptığı tek taraflı bir irade beyanı ile olur ve tamamlanır. Bu nedenle, kabul beyanının mahkemeye ulaşması yeterlidir.
Kabul halinde yargılama giderinin kime yükleneceği konusu ise aynı Kanunun (HUMK’nun) 94. maddesinin 1. fıkrasında, “kural olarak davayı kabul eden tarafın mahkum olmuş gibi yargılama giderini ödemeye mecbur olduğu” şeklinde düzenlenmiştir.
Kural bu olmakla birlikte maddenin 2. fıkrasında da, “davayı kabul eden tarafın yargılama gideri ile sorumlu tutulmayacağı haller” sıralanmıştır.
1086 sayılı HMUK’nun 94/2.fıkrasında yer alan:
“Şu kadar ki müddeialeyh hal ve vaziyeti ile aleyhine dava ikamesine sebebiyet vermemiş ve ilk muhakeme celsesinde de müddeinin iddiasını kabul etmiş ise masarifi muhakeme ile ilzam olunamaz.”
Hükmüne göre, davalının yargılama giderinden sorumlu tutulmaması için iki şartın bulunması ve bu şartların, anılan hükümde “ve” bağlacı ile birleştirildiği dikkate alındığında birlikte gerçekleşmiş olması gereklidir.
Yargılama giderinden sorumlu olmak istemeyen, kabul eden tarafın böyle bir neticeden istifade edebilmesi için bu iki şartın da hadisede tahakkuk etmesi lazımdır. (Postacıoğlu E. İlhan, 1975, 6.Bası, İstanbul, s. 481).
Şartların bir tanesinin gerçekleşmemesi halinde davalının yargılama giderinden sorumlu tutulması gerekir. Örneğin, hal ve tutumuyla ve mahkeme dışında muhatap olduğu taleplere menfi cevap vermek suretiyle alacaklının hakkını vermeye yanaşmamış olan borçlu dava ile karşılaştığı vakit ilk celsede davacının davasını kabul etse dahi masrafı muhakemeden kurtulamayacaktır. (Postacıoğlu E. İlhan,a.g.e. s. 481).
Şu hale göre, davalının hal ve vaziyeti ile aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş olması ilk koşul olup; bununla birlikte gerçekleşmesi gereken ikinci koşul ise, davalının, ilk muhakeme celsesinde davacının iddiasını kabul etmesidir.
Davanın konusuz kalmasına gelince; davanın konusuz kalması halinde işin esası hakkında infaz kabiliyeti olan bir hüküm kurulmamaktadır. Dava sırasında borcun ödenmesi, dava konusu menkul malın davacıya teslim edilmesi, kiralananın tahliye edilmesi, taşınmaza yönelik müdahaleye son verilmesi, dava konusu taşınmazın kamulaştırılması gibi hallerde mahkemece davanın konusuz kalması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir.
Davanın konusuz kalması halinde mahkemenin yargılamaya devam ederek dava açıldığı zaman hangi tarafın haksız olduğunu tespit etmesi ve tutumuyla dava açılmasına sebep olan tarafı yargılama gideri ile mahkum etmelidir.
“Kabul” halinde ise HMUK’nun 94/2 maddesindeki şartların gerçekleşmesi halinde davalı taraf yargılama gideri ile sorumlu tutulamayacaktır. Ancak bunun için yukarıda belirtildiği üzere öncelikle davalının hal ve vaziyeti ile aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş olması ve devamında ise ilk celsede davacının iddiasını kabul etmiş olması gereklidir. “Kabul” halinde aranan bu şartlara karşılık davanın konusuz kalması halinde davalının yargılama giderinden sorumlu tutulmaması için yeter ve zorunlu tek şart davanın açılmasına sebebiyet verilmemesidir.
Vekalet ücreti konusunda “kabul” ve “davanın konusuz kalması” halinde herhangi bir fark bulunmamaktadır. Her iki halde de davalı taraf vekalet ücreti ödemek ile yükümlü olacak ancak uyuşmazlığın delillerin toplanmasına ilişkin ara kararın gereğinin yerine getirilmesinden önce giderilmesi halinde Tarife hükümleriyle belirlenen ücretin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonra giderilmesi halinde ise tamamına hükmedilecektir.
Somut olaya gelince; “ 26.4.2006 tarihinde davacıların hesabından 25.836 Dolar (40087 TL) para çekilmesi üzerine paranın ödenmesi için 04.05.2006 tarihinde noter kanalı ile davalı bankaya ihtar çekmişler, ancak banka ödeme yapmadığı gibi herhangi bir cevap da vermemiştir. Bunun üzerine 08.06.2006 tarihinde eldeki dava açılmış, davalı vekili, cevap verme süresinin uzatılmasını istemiş, mahkemece bu talep kabul edilmiştir. Davalı vekili, 04.09.2006 havale tarihli dilekçe ile mahkemeden dava konusu paranın yatırılacağı tevdi mahalli tayini talebinde bulunmuştur. Mahkemece, 08.09.2006 tarihinde “ talep dilekçesi ekinde alacaklıya paranın ödeneceğine dair bir ihtar veya buna dair belge ibraz edilmediğinden tevdii mahalli tayini talebinin reddine ” karar verilmiş, 22.09.2006 tarihinde davacıya ödeme yapılmıştır.
Davalı, mahkemeye verdiği dilekçe ile “…paranın ödendiğini, davayı kabul ile dava konusu paranın davacılara ödenmiş bulunması nedeniyle dava konusuz kalmış bulunduğundan karar verilmesine yer olmadığına, yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin davacılar üzerinde bırakılmasına” karar verilmesini istemiştir.
Yukarıda açıklanan kronolojik sıralama, davalının dava açılmadan önceki davacı talebine karşı hareketsiz kalması, bir başka deyişle “hal ve tutumuyla ve mahkeme dışında muhatap olduğu taleplere menfi cevap vermek suretiyle alacaklının hakkını vermeye yanaşmamış olması ve davanın açılmasına sebebiyet vermiş bulunması karşısında ilk celsede davayı kabul eden davalının artık “kabul” hükümlerinden faydalanma imkanı bulunmamaktadır.
Bu durum karşısında; tutum ve davranışı ile dava açılmasına sebebiyet veren davalının, dava konusu alacağı dava açılmasından sonra ödemesi dikkate alındığında davanın konusuz kaldığının kabul edilmesi ve sonucuna göre yargılama giderlerine hükmedilmiş olması usul ve yasaya uygundur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, aynı Kanunun 440/1. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.06.2012 gününde yapılan ilk görüşmede oybirliği ile karar verildi.