Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/3053
Karar No: 2019/710
Karar Tarihi: 18.06.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3053 Esas 2019/710 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/3053 E.  ,  2019/710 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi


    Taraflar arasındaki "kadastro tespitine itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Marmaris Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 03.01.2011 tarihli ve 2004/6 E., 2011/6 K. sayılı kararın davacılar vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 04.06.2015 tarihli ve 2014/3006 E., 2015/7285 K. sayılı kararı ile:
    "...Yargıtay bozma ilamında özetle; "mahallinde yeniden yöntemince keşif yapılarak, davacıların tutunduğu çiftlik tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmaz yönünden davalılar yararına 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinin 20. maddesi uyarınca hukuki değerini kaybedip kaybetmediği hususunda hükme yeterli şekilde araştırma, inceleme ve uygulama yapılarak, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte gözetilerek ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi" gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacı ... ve müştereklerinin davasının reddine ve Çamlı Köyü çalışma alanında bulunan çekişmeli 804 parsel sayılı taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı ... ve müşterekleri vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Çekişmeli taşınmaz, kadastro tespiti sırasında vergi kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle Demir oğlu ... adına tespit edilmiştir. İtirazları Kadastro Komisyonunca reddedilen davacı ... ve müşterekleri vekili tarafından Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı Hisarönü Mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “Mezar Gediği” ve “Kırvasil Beli” ve “Dikilitaş” ve “Löngöz Çiftliği” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, Öküz (Löngöz) Çiftliği mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “Mezar Gediği” ve “İnbükü” ve “Dikilitaş” ve “Gülenya Beli” ve “Löngöz Çiftliği” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, Gelibolu-Söğüt Çiftliği Mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “Kocaalan ve Balandağı”, “Taşbük” ve “Löngöz”, “Gökbel”, “Karadağ” ve “Mezar Gediği” ve “Çilecik Gediği” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanılarak dava açılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda 30.05.2002 tarihli karar ile davaların reddiyle çekişmeli taşınmazın payları oranında davalı ... mirasçıları adına tesciline karar verilmiş; davacı ... ve müşterekleri vekili taraflarınca temyiz edilen karar Yargıtay Yüksek 7. Hukuk Dairesi’nin yukarıda özetli kararıyla araştırmaya yönelik bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davalıların ve öncüllerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre ile aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinin sürdüğü, malik sıfatıyla süren zilyetliklerinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan ve uygulama yeteneği bulunmayan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettiği, davalı taraf yararına edinme koşullarının oluştuğu kabul edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki tespit gibi tapuya tesciline karar verilmiştir.
    Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacı ... ve müşterekleri vekili tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmış, davalı taraf ve öncüllerinin arazi üzerindeki zilyetliklerinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalı taraf yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı ... ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya ırsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, kendileri adına edinme koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
    1- Davacı ... ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki ile davacı ... ve müşterekleri ile murisi Habibe Hanım arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşlerse de; davacı ... ve müştereklerinin Habibe hanımın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt karşı tarafın iddia ettiği gibi Habibe hanımın tapu maliki Hacı Fevzi’nin kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada Habibe hanımın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı Mustafa Fevzi’dir. Tapu kayıtlarında ise “Hacı Fevzi kızı” olarak geçmektedir. Ancak ibraz edilen ve Osmanlı arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “Muğla, Şeyh Bedrettin Mahallesi sakinlerinden Hacı Fevzi Efendi Zade Şevket ağa İbn-i Mustafa Fevzi Efendi adı geçmektedir. Şevket ağanın Habibe hanımın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı Şevket ağaya ait bir dilekçede “Hacı Fevzi Efendi Zade Şevket ağa İbn-i Mustafa Efendi, İbn-i Hacı Osman” ve “kız kardeşim Habibe hanım İbnetü Mustafa Fevzi Efendi İbn-i Hacı Osman” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve Maadin Nezaretinin Sadaret Makamına sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “Muğlalı Mütevefta Hacı Fevzi Efendi Kerimesi Habibe hanımın uhdei tasarrufunda bulunan Gelibolu Erköz “Hisarönü Nam Çiftliklerin” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan Hacı Fevzi ile Mustafa Fevzi’nin aynı kişi ve Habibe hanımın Hacı (Mustafa) Fevzi’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla davalı tarafın kayıt maliki ile davacı ... ve müştereklerinin murisi Habibe hanım arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
    2- Çiftlik tapu kayıtlarının nitelikleri ile Arazi Kanunnamesinin uygulanıp uygulanamayacağı: Dosya kapsamına tapu kayıtlarının cinsine, niteliğine ve bilirkişi raporlarına göre çiftlik tapu kayıtlarının oluşumunda geçen Mihrişah Valide Sultan Vakfı, bir hanedan vakfı olup, bu gibi vakıflar çerçevesinde yapılan tahsisler, bugünkü anlamı ile mülkiyetin (eski tabirle rakabenin) tahsisi değil, miri arazinin gelirinin tahsisi niteliğindedir. Osmanlı İmparatorluğunda ilke olarak Padişah tarafından; arazinin özel mülkiyete geçirilerek vakıf kurulmasına (sahih vakıf) izin verilmemiş, arazinin gelirinin vakıf amacına tahsis edilmesine (gayrisahih vakıf) izin verilmiştir. Yani; dava konusu taşınmazlar miri arazi niteliğindeki arazilerden olup, kurulan vakıf da gayrisahih nitelikli vakıflardandır ve olayda 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinin uygulanmasına, tapu kayıtlarının oluşum şekli itibariyle bir engel bulunmamaktadır. Yine, Arazi Kanunnamesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığını saptamak amacıyla, davacı ... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının hukuki değerlerini kaybedip kaybetmedikleri yönünden yapılacak değerlendirmenin her bir taşınmaz yönünden ayrı ayrı yapılması zorunludur. Bir parsel ve zilyet yönünden hukuki değerini koruyan tapu kaydının diğer bir parsel yönünden hukuki değerini kaybetmesi mümkün olup, tapu kayıtlarının tüm parseller yönünden genel geçerli bir değerlendirmeye ve kabule tabi tutulmasında isabet bulunmamaktadır.
    3- 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanun"un taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiği savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun"a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “Mecelle” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesinin kaldırılan Kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz de Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamasını bu yönde sürdürmüştür. Daha önceki dönemlerde gayrımenkul davalarına bakmakla görevli bulunan Yargıtay Dairelerinin de benzer uygulamalarda bulunmuş oldukları bilinmektedir. Bu durumda davaya konu parselin tespiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanun"a aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesinin hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur.
    4- Marmaris Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin tarafları bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davacı ... ve müşterekleri taraf olsa da, davalı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B ve C maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle kendilerini bağlamayacağı açıktır.
    5- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı ... ve müşterekleri çiftlik tapu kayıtlarına dayanmıştır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddia bu nedenlerle usül ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
    6- Taşınmaz üzerindeki davalı tarafın zilyetliğinin niteliği: Davacı ... ve müşterekleri vekili, çekişmeli taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, karşı tarafın arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ispat da edememişlerdir.
    7- Taşınmaz üzerindeki davalı Derviş Turgut"un zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında yapılan tüm keşiflerde dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıkları çekişmeli taşınmazın öncesinin "fundalık, çalılık ve mersinlik" niteliğindeki yerlerden iken, Derviş Turgut tarafından 1940"lı yıllarda temizlenerek kullanılmaya başlandığını, üzerine ev ve bahçe yapıldığını ve tespit gününe kadar bu şekilde kullanıldığını bildirmişlerdir. Dosyaya sunulan uzman bilirkişi raporları çekişmeli taşınmazın ancak güncel durumunu belirlemeye yeterli olup, çekişmeli taşınmazın öncesi ile eskiden beri ne durumda olduğunu belirlemeye yeterli değildir.
    8- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ayrıca, çekişmeli taşınmazın öncesinin fundalık, çalılık ve mersinlik yerlerden iken açılarak 1940"lı yıllardan sonra kullanılmaya başlandığının bildirilmesi karşısında, davalı tarafın zilyetliğinin, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunduğu kanıtlanamamış bulunmaktadır. Bu durumda; davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının kapsamlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tespit edilip, bundan sonraki değerlendirmenin buna göre yapılması zorunludur.
    Dosyanın arz ettiği özelliğe göre, bu işlemler yapılmadan karar verilmesi doğru değildir. Eksik ve yetersiz soruşturmaya dayanılarak karar verilemez. Mahkeme kararında belirtildiği ve Dairemize gelen dosyalardan da anlaşıldığı üzere davacılar ... ve müşterekleri tarafından aynı tapu kayıtlarına dayanılarak İçmeler, Çamlı, Karaca ve Hisarönü Köylerinde tespit gören çok sayıda parsele itiraz edilip dava açılmıştır. Dayanılan bu tapu kayıtlarının kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması, yargılamanın kısa zamanda, en az masrafla ve en doğru şekilde sonuçlandırılması ve bir parsel için verilecek kararın diğerlerini etkiler durumda bulunması nedeniyle bu davaların en azından köy (veya tapu kayıtlarında yazılı çiftlik) bazında birleştirilerek yürütülmesi zorunludur. Mahkemece bu zorunluluğa riayet edilmeden yargılamanın ayrı ayrı yürütülüp sonuçlandırılmaya çalışılması doğru değildir. Yukarıda da belirtildiği üzere dayanılan bu kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutları olması, hudutların birbirini düz hatlarla birleştirilmesiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan arazi bölümlerinin bulunması nedeniyle tapu kayıtları gayri sabit hudutludur. Bir diğer ifadeyle bu kayıtlar 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20/C maddesi uyarınca hudutlarıyla değil miktarıyla geçerli tapu kayıtlarıdır. Bu itibarla tapu kayıtlarının kapsamı belirlenirken yukarıda belirtilen ilkenin gözden uzak tutulmaması gerekir.
    Hal böyle olunca; doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için mahkemece öncelikle yapılması gereken iş, aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında bu tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve karşı tarafın yokluğunda 1996/11 Esas sayılı dosya üzerinden yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtların sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri dikkate alınmalı ve özellikle dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu parseli kapsayıp kapsamadığı kesin olarak belirlenmeye çalışılmalıdır. Bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek; çekişmeli taşınmazın davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Kanun"un 20/C maddesi çerçevesinde miktar itibariyle kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılması halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20/B maddesi uyarınca niza gününe kadar kayıt sahibinin kullanımı var ise tapu kaydına değer verilmeli, çekişmeli taşınmazın davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Yasa"nın 20/B ve C maddelerindeki ilkelere göre belirlenecek olan kapsamında kalmadığı sonucuna ulaşılması halinde davalı tarafça sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresine göre davalı taraf adına edinme koşulları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…"
    gerekçeleriyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, kadastro tespitine itiraz istemine ilişkindir.
    Davacılar ... ve arkadaşları vekili, dava konusu Marmaris ilçesi Çamlı köyünde kain 804 parsel sayılı taşınmazın 15.12.1960 tarih 1 sıra numaralı tapu kaydı ile evveliyatı 30 Mart 1290 tarih ve 20/9 sayılı çiftlik arazisine ait tapu kayıtları kapsamı içerisinde kaldığını, tapuların dış hudutlarının Çilecik Gediği, Taşbükü İskelesi, Kocaalan, Balandağı, Gökbel, Mezar Gediği, Karadağ, Löngöz Çiftliği, İnbükü dışındaki Dikili Taş, Kırvasil Çiftliği ve Gölenya Beli noktalarını okuduğunu, bu hudutların askeri haritalarda yer aldığı ve müteaddit defalar uygulandığının kadastroya ibraz edilen resmi vesikalardan anlaşıldığını, davalı veya murislerinin 1952 yılına kadar bu arazilerde %25 hâsılat kirası vererek fer’i zilyet sıfatıyla ziraat ettiklerini, Asliye Hukuk Mahkemesinin 960/104 Esas sayılı dosyasında davalının da taraf olduğunu ve davadan feragat ettiğini, bu davanın taraflar arasında kesin hüküm oluşturduğunu, geldi kayıtlarında icareteynli vakıf olarak yazılı tapu kaydının 1961 yılında taviz bedeli ödenmek suretiyle vakıfla ilişiğinin kesildiğini, bu vakıfların zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, taşınmazlara ilişkin vergi kayıtlarının düzenli olarak ödendiğini ve sabit hudutlu olmaları nedeniyle miktarına itibar edilmesi gereken tapuların kapsamındaki ormanların, 4785 sayılı Kanunla devletleştirilmesinden dolayı bunların bedelleriyle ilgili olarak Marmaris Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları davanın devam ettiğini ileri sürerek komisyon kararının iptali ile taşınmazın tapu malikleri adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
    Müdahil davacılar ... ve ... vekili noterde yapılan gayrimenkul satış vaadi sözleşmelerine dayalı olarak taşınmazın temlik alınan hisse oranında adlarına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı ... vekili; davacıların dayandığı tapu kayıtlarının tescile esas alınamayacağını, davalı lehine 3402 sayılı Kanun"un 14 ve 17. maddelerinde belirtilen koşulların gerçekleştiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
    Mahkemece, davacıların dayandığı tapu kayıtlarının hukuki değerini yitirdiği, yitirmiş olmasa dahi mahkemece belirlenen tapu kaydı kapsamı tayinine göre davacılar adlarına yeteri kadar taşınmaz tescil edildiği, Arazi Kanunu"nun 20.maddesi gereğince tapu maliklerinin taşınmazda hiçbir zaman zilyet olmadıkları gerekçeleriyle davanın reddine, müdahil davacılar yönünden de mahkemenin görevsizliğine dair verilen ilk hüküm; davacılar Adviye Onay ve arkadaşları vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; davacı tarafın dayandığı tapu kayıtlarının hukuki değerini koruduğu, tapu kaydında yer alan Mihrişah Sultan Vakfı ibaresinden dava konusu taşınmazın sahih vakıf olduğu, davanın kabulü ile taşınmazın davacılar adlarına tesciline karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle bozulmuş, davalı tarafın karar düzeltme istemi üzerine Özel Dairece; davacıların dayandığı tapu kayıtlarına geometrik şekil ile sınır çizildiği, bu sınırlar içerisinde kadim kültür arazilerinin tapu kaydı kapsamında olduğu, kapsam içinde kalan kültür arazileri bakımından eski Medeni Kanun"un yürürlük tarihinden önce 10 yıldan fazla süre ile malik sıfatıyla zilyet olan kişiler yararına tapu kaydının Arazi Kanunnamesi"nin 20. maddesi uyarınca kıymetini yitireceği, somut olayda davalı tarafın taşınmaz üzerindeki zilyetliği ile ilgili beyanların hükme yeterli olmadığı nedenleriyle bozma kararı kaldırılarak belirtilen gerekçelerle hüküm bozulmuştur.
    Bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde Mahkemece; davacıların miras bırakanı Habibe Hanım’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885(1301 H) tarihli başvuru ile yapılmasına karşın, başvuru ile ilgili belgelerin bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1326 tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki Hacı Fevzi Efendinin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu;1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 da Liva Meclisinde yaptırıldığı; 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği Tapu Sicil Memurluğu önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal içinde 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukuki kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte meri olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukuki sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının davalı zilyet lehine hukuki kıymetini kaybettiği; davacı ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelemesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması, dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, zira tapu kaydını sınırları itibarı ile geçerli bir tapu kaydı saymanın olanaklı olmadığı, tapu kaydının sabit kabul edilebilecek bir sınırı olmadığı için, tapu kaydında yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de uygulanamayacağı, bu açıdan da tapu kaydının hukuki sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacının ise, davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı, kaldı ki, tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli tapu kaydı olduğu varsayılsa bile; tapu kaydında kayden yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların tutundukları tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin, aynı şekilde miras bırakanlarının da işlemesinin mümkün olmadığı, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi halinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; öte yandan pilot dosya olarak kabul edilen 1996/11 Esas nolu dosyada 3 gün boyunca yapılan keşfin yeterli olmadığı kabul edilse bile, dava konusu taşınmazın Medeni Kanun’un 1926 yılındaki yürürlük tarihinden önceki 10 yıldan fazla süre ile davalı tarafça zilyet edildiği, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un kabulünden sonra kadastro tespitinin yapıldığı tarihe kadar devam ettiği bu nedenle Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesindeki koşulların davalı zilyet lehine gerçekleştiğinden tapunun kıymetini kaybettiği, bu nedenle tapu kaydına kapsam belirlenmesinde yarar olmadığı, kaldı ki tapu kaydı miktar itibariyle geçerli olsa dahi davalı tarafından çalılık temizlenerek tarla haline getirilen ve üzerine ev yapılıp bahçe olarak 60 yıla yakın süredir bu şekilde kullanılan taşınmazın tapu kaydı kapsamında kalmayacağının sabit olduğu, 3402 sayılı Kanun"un 14. maddesinde aranan iktisap koşullarının davalı lehine kadastro tespit tarihinden önce gerçekleştiği gerekçeleriyle davacıların davasının reddi ile Çamlı Köyü 804 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespiti gibi tapuya tesciline, müdahil davacıların davasının görev yönünden reddine karar verilmiştir.
    Davacılar Adviye Onay ve arkadaşları vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkeme önceki gerekçelere ek olarak; tapu kaydına tutunanların bu taşınmazların tamamına yönelik olarak dava açtıkları, Karaca köyü ve İçmeler’de bulunan taşınmazlara yönelik olarak açılan davaların tamamına yakınının aynı şekilde Hisarönü köyünde bulunan taşınmazlara yönelik davaların %90’ının neticelendiği, tapu kaydına tutunanlar lehine neticelenen tek bir kararın dahi olmadığı, yine Çamlı köyünde tapu kaydına tutunanlar lehine sonuçlanan kararların tarafların uzlaşması ile tesis edildiği, bu köyde tespit gören taşınmazların toplam alanın ¼’ini oluşturan parsellere yönelik davaların tapu kaydına tutunanlar aleyhine neticelenerek Yargıtay 20. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, davacıların AİHM’den aldığı tazminatın, makul sürede yargılanma hakkının ihlalinden dolayı verildiği, davacılar tarafından dayanılan tapu kaydındaki hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde benzer evveliyata sahip başka şahıslara ait tapu kayıtlarının da olduğu, bu tapu kayıtlarına dayalı bir çok parselin tespit edildiği belirtilerek sonuç olarak tapu kaydının hukuken geçerli olmadığı, uygulanabilir olmadığı, davacı yanın dayandığı delillerin asıllarının sunulamadığı, ilgili kurumlarca da tanzim edildiklerinin doğrulanmadığı, istimlak edildiği iddia edilen yerlerle ilgili resmî belge olmadığı, yine bu yerlere ilişkin görülen davaların aleyhlerine neticelendiği, tapu kadına tutunan davacıların tek tanığı sayılabilecek Mestan Ölmez hakkında yalan tanıklık nedeniyle yapılan yargılama neticesinde mahkûmiyet kararı verildiği, bu aşamada bu tanığın beyanlarına itibar etmenin mümkün olmadığı, davaya konu taşınmazda bir insan ömrünü aşan eklemeli zilyetliğe istinaden mülkiyeti iktisap koşullarının davalı lehine gerçekleştiği bu nedenle tapu uygulamasına yer olmadığı gerekçeleriyle önceki kararda direnilmiştir.
    Direnme kararı davacı ... ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıların (davacı Şerefliler) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, davalı tarafın zilyetliğinin Arazi Kanunnamesi’nde (20 ve 78.md.ler) düzenlenen şekilde tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacı tarafın (davacı Şerefliler) tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği, noktalarında toplanmaktadır.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu Marmaris ilçesi, Çamlı köyünde kain 804 parsel sayılı taşınmazın 17.07.1969 tarihinde yapılan tapulama çalışmalarında tarla vasfında, mütecaviz bir zamandan beri ..."un nizasız fasılasız malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduğu belirtilerek ... adına tespit edildiği, Adviye Onay ve arkadaşları vekili tarafından tespite itiraz edildiği, tapulama komisyonunun 12.10.1973 tarihli kararı ile itirazın reddedildiği ve komisyon kararına karşı dava açıldığından kadastro mahkemesine devredildiği anlaşılmaktadır.
    Davacılar Adviye Onay ve arkadaşları vekili, Mihrişah Valide Sultan Vakfına ait olan Mart 1290 Safer 1291 tarih, 18 nolu (4000 dönüm); 19 nolu (3000 dönüm) ve 20 nolu (7000 dönüm), maliki Hacı Fevzi Efendi adına kayıtlı tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının kızı Habibe Hanım’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2-3 ve 4 nolu tapulara gittiği; Habibe Hanım’ın da çocukları Kamil Bey ve Celal ve Mahmut ve Necip’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verildiği ve Eylül 1340 tarih 3-4-5 nolu kayıtların oluştuğu; bu kayıtların da 7.2.1962 tarih, 1-4 ve 5 nolu tapulara gittiği; 18 nolu tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 nolu tapulara; oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 nolu tapulara gittiği, bu kayıtların da Hisarönü Köyü 1 ila 169 nolu parsellere revizyon gördüğü; 19 nolu tapu kaydının ise revizyon görmediği; 20 nolu tapu kaydının da Çamlı Köyü 373 ila 633 nolu parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının Hisarönü Çiftliğine ait Hisarönü köyü 1 ila 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: Löngöz, G: Kırvasil Beli ve bu yerden müfrez çiftlik; Gelibolu-Söğüt Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında Çamlı köyü 373 ila 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve Löngöz, K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve Örköz (Ergöz) Çiftliği"ne ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. Löngöz, G: Gölenya Beli sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
    Davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.
    Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında, davacı tapu maliklerinin dayandığı Mart 1290 Safer 1291 tarih 18-19 ve 20 nolu kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların Marmaris Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli İsmet Sungurbey- Hüseyin Hatemi ve Nejla Giritlioğlu tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak Mihrişah Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen miri araziler olduğunun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan Yargıtaydan geçen ve kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı belirtilmiştir.
    Öte yandan, miri arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:
    1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması
    2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması
    3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması
    4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)
    5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.
    Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, miri arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, her bir parsel bazında tapu kaydının hukuki kıymetini koruyup korumadığının o dosyaya münhasır olarak değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen taşınmazlardan bir tanesi yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukuki kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukuki kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukuki kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukuki kıymetini koruyacaktır.
    Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hali arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukuki kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıp kullanılmadığının tespit edilmesi gerekir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece farklı tarihlerde arazi başında yapılan keşiflerde dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar davaya konu taşınmazın evveliyatının çalılık, fundalık, mersinlik iken 1940"lı yıllarda davalı ... tarafından temizlenerek ev, bahçe yapıldığını, o tarihten bu yana davalı zilyetliğinde bulunduğunu bildirmişlerdir. Dosyaya sunulan ziraatçı bilirkişi raporuna göre çekişmeli taşınmazın tarım arazisi niteliğindeki yerlerden olduğu belirtilmiş ise de, yerel bilirkişi ve tanık beyanlarından çekişmeli taşınmazın öncesinde "fundalık, çalılık ve mersinlik" niteliğinde kullanılmayan yerlerden olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı tarafın taşınmazlar üzerindeki zilyetliğinin (1916-1926 yılları arası, Arazi Kanunnamesi madde 20) kanıtlanamamış olması nazara alındığında tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettikleri kabul edilemeyeceğine göre, bu kayıtların mahalline doğru şekilde uygulanıp 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. (B-C) maddesinde öngörülen şekilde tapu kayıtlarına kapsam tayin edilmesi gerekir.
    Dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayin edilmesinde izlenecek yöntem ise; öncelikle yukarıda bahsedildiği üzere tapu kayıtlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesi uyarınca miktarı ile geçerli tapu kayıtları olduğu gözetilerek kapsamının belirlenmesidir. Dava konusu taşınmazlar belirlenen bu kapsam içerisinde kalıyorsa 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde düzenlenen; “Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.” hükmü de göz önünde bulundurularak, kayıt kapsamında kalan bu yerler dava tarihi itibariyle kayıt sahibi tarafından kullanılıyor ise tapu kaydına değer verilmelidir.
    O hâlde mahkemece yapılacak iş; bozma ilamında belirtildiği gibi aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip, dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesine uygun yapılmadığı için Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazların niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkân verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtlarına sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri de dikkate alınarak, dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu taşınmazları kapsayıp kapsamadığı kesin olarak belirlenmeye çalışılmalıdır. Bundan sonra toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek; çekişmeli taşınmazın davacıların dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Kanun"un 20/C çerçevesinde miktar itibariyle kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılması hâlinde aynı Kanun"un 20/B maddesi gereğince tespit tarihine kadar kayıt sahibinin kullanımı var ise tapu kaydına değer verilmesi, taşınmazın tapu kaydının 3402 sayılı Kanun"un 20/B ve C maddelerindeki ilkelere göre belirlenecek olan kapsamda kalmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde davalı tarafça sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresine göre davalı taraf adına edinme koşulları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dava konusu taşınmazın öncesinin çalılık ve orman sayılmayan, zilyetlikle kazanılabilecek tarım arazisi olduğu, aynı tapu kaydına dayalı olarak açılan komşu parsellere ilişkin davaların ret edilerek kesinleştiği, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin kimsenin kullanımında olmayan yerlerin davacıların dayandığı tapu kapsamında kalmasının mümkün olmadığına ilişkin bozma kararına uyulup buna göre araştırma yapılarak karar verilmiş olmasının taraflar açısından usuli kazanılmış hak oluşturacağı, dosyanın yeniden daha geniş kapsamlı bozulmasının hukukun temel ilkelerine aykırı olacağı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği, yine hudutları itibariyle çok geniş alanı kapsayan (Mart 1280 tarih 18, 19 ve 20 nolu) tapu kapsamında kalacak taşınmazlara ilişkin dava dosyalarının birleştirilmesine gerek olmadığı, bunun yerine tapu kapsamında kalan aynı köy, aynı ada içerisindeki yerlerle ilgili kılavuz dosya seçilerek bu dosya üzerinden tapu uygulaması yapılarak miktarı ile geçerli olan eski tapu kayıtlarının kapsamının belirlenebileceği, tapu kayıtlarının revizyon gördüğü kesinleşen veya davalı olduğu belirlenen tüm parsel tutanakları ve kamulaştırma yapılan alanlar göz önünde bulundurularak, bu kayıtların yüzölçümlerinin toplanması ile tapu malikleri adlarına tescil edilen miktarın tespit edilebileceği, TMK"nın (1926) yürürlük tarihinden önceki zilyetliği bilebilecek yerel bilirkişi ve tanık bulmanın imkânsız olduğu da düşünüldüğünde bu yolla daha kısa şekilde çözüme ulaşılabileceği belirtilerek hükmün bu değişik gerekçelerle bozulması gerektiği görüşleri ileri sürülmüş ise de; bu görüşler Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    Açıklanan nedenlerle, Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçelerle direnme kararı usul ve yasaya aykırı olup bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davacılar Adviye Onay ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18.06.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.




    KARŞI OY

    Dava konusu Marmaris Çamlı köyü 804 parsel sayılı tarla niteliğindeki taşınmaz, 1969 yılında yapılan tapulama sonucu uzun yıllardır ...’un zilyetliğinde olduğu belirlenip adına tespit yapılmıştır.
    Bu tesbite karşı davacıların tapuya dayalı olarak yapmış oldukları itirazları Tapulama Komisyonunca reddedilmiş, eldeki dava 09.02.1973 tarihinde açılmıştır.
    Mahkemece davanın reddine, taşınmazın davalı adına tesciline ilişkin ilk karar Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2002/4585-2674 sayılı kararı ile “Davacıların dayandığı tapu kayıtlarına geometrik bir şekil ile sınır çizildiği, bu sınırlar içerisinde bulunan kadim kültür (çiftlik) arazilerinin tapu kaydı kapsamında olduğu, kimsenin kullanımında bulunmayan ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan taşınmazların ise tapu kaydı kapsamı dışında kalacağı, kapsam içinde kalan kültür arazileri bakımından eski Medeni Kanunun yürürlük tarihinden önce 10 yıldan fazla süre ile malik sıfatıyla zilyet olan kişiler yararına da tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesinin 20. maddesi hükmü uyarınca hukuki kıymetini yitirebileceği ve zilyedin tapu alabileceği sonucuna varıldığı, somut olayda davalı tarafın taşınmaz üzerindeki zilyetliği ile ilgili beyanların hükme yeterli bulunmadığı, doğru sonuca ulaşılabilmesi için yeniden keşif yapılarak taşınmaz üzerindeki zilyetliğin süresi, sürdürülüş biçiminin çelişkiye yer vermeyecek şekilde belirlenmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulmuştur.
    Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak yapılan araştırma ve yargılama sonucunda; taşınmazın öncesinin çalılık halinde iken temizlenip tarla haline getirildiği 60 yıldır zilyet edildiği öncesinin çalılık olması nedeniyle davacıların dayanağı tapu kapsamında kalmayacağı gerekçesiyle önceki karar gibi 804 parselin ... adına tesciline ilişkin verilen karar davacılar Şerefli Ailesinin temyizi üzerine bu kez Yargıtay 16. Hukuk Dairesince davacıların dayanağı Mart 1290 tarih 18, 19, 20 numaralı (4000, 3000, 7000=14000 dönüm) miktarlı tapu kayıtlarının hudutları itibari ile deniz, dağ, dere, orman, ırmak ve tepe gibi alanları kapsadığı bu nedenle miktarı ile geçerli tapu kayıtlarından olduğu, kadastro mahkemesinin 1996/11 E. sayılı dosyasında yapılan tapu uygulamasının davalıyı bağlamayacağı, dayanak tapu kayıtlarının Mihrişah Valide Sultan Vakfından gelen GAYRİSAHİH vakıflardan olduğu, aynı tapudan gelen taşınmazlara ilişkin dava dosyalarının birleştirilmesi suretiyle keşif yapılıp tapunun miktarı itibariyle geçerli kapsadığı alanın belirlenmesi, tapu kapsamı dahilinde kalan yerlerle ilgili Medeni Kanununun (1926) yürürlük tarihinden önce 10 yıl zilyedliğin bulunup bulunmadığının belirlenmesi sonucuna göre karar verilmesi gerekçeleri ile yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
    Mahkemece önceki gerekçeler yanında, tapu kaydına tutunanların açtıkları tüm davaların reddedildiği, tapu malikleri lehine tek bir kararın dahi bulunmadığı, kaldı ki Arazi Kanununun 20 ve 78 madde koşullarınında gerçekleştiği gerekçeleri ile önceki kararda direnilmiştir.
    Dosya kapsamından çekişmeli taşınmazın öncesi çalılık olup orman sayılmayan zilyetlikle kazanılabilecek tarım arazi olduğu, taşınmazın güney sınırındaki 805 parsel ile kuzey sınırındaki 806 parsele ilişkin aynı şekilde Şerefli Ailesinin tapuya dayalı olarak açtıkları davaların ret edilip derecattan geçerek kesinleştiği,
    Kaldı ki; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin kimsenin kullanımında olmayan yerlerin davacıların dayandığı tapu kapsamında kalmasının mümkün olmadığına ilişkin ilk bozma kararına uyulup buna göre araştırma yapılarak karar verilmiş olmasının tarafları yönünden usulü kazanılmış hak oluşturacağı ilk bozmadan sonra dosyanın yeniden daha geniş kapsamlı bozulmasının hukukun temel ilkelerine uygun olmayacağı düşüncesiyle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan Sayın çoğunluğun bozmaya ilişkin kararına katılamıyorum.

    KARŞI OY

    Dava, tespite itiraz ve tescil istemine ilişkindir.
    Davaya konu Çamlı köyü 804 parsel sayılı taşınmaz, 3820 m2 miktarlı tarla niteliğiyle, 17.07.1969 tarihinde ... adına tespit edilmiş, tespite itirazları Tapulama Komisyonunca ret edilen davacı ... ve diğer davacılar tapuya dayalı olarak eldeki davayı açmışlardır.
    Mahkemece, davanın reddine, tespit gibi 804 parselin ... adına tesciline ilişkin verilen karar, davacıların temyizi üzerine Özel Dairece," davacıların dayandığı tapu kayıtlarının hukuki kıymetini koruduğu, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin kesinleşen kararı ile sınırların belli edilip haritaya bağlandığı, Mihrişah Sultan vakfından ibaresinden, vakfedenin özel mülkünden tahsis edilen arazi türünden olduğu, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle hüküm bozulmuş, davalının karar düzeltme talebi üzerine, Özel Daire; " Davacıların dayandığı tapu kayıtlarına geometrik şekil ile sınır çizildiği, bu sınırlar içinde bulunan kadim kültür arazilerinin tapu kaydı kapsamında olduğu, kapsam içinde kalan araziler bakımından Eski Medeni Kanunun yürürlük tarihinden önce 10 yıldan fazla süre ile malik sıfatıyla zilyet olan kişiler yararına tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesinin 20. Maddesi hükmü uyarınca hukuki kıymetini yitireceği ve zilyedin tapu alabileceği, bu nedenle; yeniden keşif yapılarak zilyetlik süresi ve sürdürülüş biçiminin tespiti gerekir gerekçesiyle, daire kararı kaldırılarak belirtilen gerekçelerle karar bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu, davanın reddine ilişkin verilen karar davacıların temyizi üzerine; Özel Dairece; " aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisin de) yer alan taşınmazlara ilişkin dava dosyalarının birleştirilerek birlikte karar verilmesi, yerel bilirkişiler ve tanıklarla keşif yapılarak tapu kayıtlarının uygulanması, dava konusu taşınmazı kapsayıp kapsamadığının kesin olarak tespit edilmesi gerektiği" gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
    Mahkemece, önceki gerekçeler yanında, tapu kaydına tutunanların açtıkları tüm davaların reddedildiği, tapu malikleri lehine tek bir kararın dahi bulunmadığı, kaldı ki Arazi Kanununun 20 ve 78 madde koşullarının da gerçekleştiği gerekçeleri ile önceki kararda direnilmiştir.
    Tüm dosya kapsamına göre çekişmeli parselin kesinleşen orman sınırı dışında, öncesi itibariyle de orman sayılmayan zilyetlikle kazanılabilecek tarım arazisi olduğu zilyetlikte edinme süre ve koşullarının oluştuğu ne var ki taşınmazların eski tapu kayıtları kapsamında bulunduğu iddia olunmakla tapu kayıtlarının uygulanıp kapsamının belirlenmesine ilişkin aynı tapuya dayalı tüm dosyaların birleştirilerek birlikte kesit yapılıp dosyalar hakkında birlikte karar verilmesi yaşlı bilirkişi ve tanıklar vasıtası ile taşınmazın zilyetlik durumunun belirlenmesi gereğine değinilerek bozma kararı verilmiş ise de;
    Hudutları itibariyle çok geniş alanı kapsayan tapu kapsamında kalacak taşınmazlara ilişkin dava dosyalarının birleştirilip birlikte keşif yapılabilmesinin pek mümkün gözükmediği, dosyayı çözümsüzlüğe götüreceği bunun yerine tapu kapsamında kalan aynı köy, aynı ada içerisindeki yerlerle ilgili kılavuz dosya seçilerek bu dosya üzerinden keşif yapılması alınan raporların diğer dosyalar içine de konulup sonuca gidilmesi tapu malikleri adına tapuya dayalı olarak tespit edilip kesinleşen ya da davalı olduğu belirlenecek tespit ve kayıtların yüzölçümleri toplanılarak tapu miktarı kapsamının bu şekilde de belirlenebileceği, MK"nın (1926) yürürlük tarihinden önceki zilyetliği bilebilecek yerel bilirkişi ve tanık bulmanın imkansız olduğu da düşünüldüğünde daha kısa yolla çözüme ulaşılabileceği halde çok geniş kapsamlı şekilde yapılan özel daire bozma kararı ile bu bozmayı uygun bulan Hukuk Genel Kurulunun Sayın çoğunluk kararına, dosyaların birleştirilmesine gerek olmadığı, kılavuz dosya üzerinden tapu uygulaması yapılması eski tapu kayıtlarının miktarı ile geçerli kapsamının belirlenmesi, tapuların revizyon gördüğü tüm parsel tutanakları kamulaştırma yapılan alanlarda gözönünde bulundururulup tapu malikleri adına ne miktarda tespit yapılıp yapılmadığının belirlenmesi ve bu yönü ile değişik gerekçelerle bozulması gerektiği düşüncesiyle Sayın çoğunluğun kararına katılamıyoruz.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi