20. Hukuk Dairesi 2017/7630 E. , 2020/661 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 17.05.2006 günlü dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği; ... köyünde bulunan taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğunu ve adına kayıtlı tapu kaydı kapsamında kaldığını iddia ederek, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescili istemiyle dava açmıştır.
..., dava konusu edilen taşınmazın güneyindeki ark ve yol arasındaki yerin kendisine ait olduğunu bildirerek davaya harçlı katılımda bulunmuştur.
Mahkemece; dava konusu taşınmazın kadastro sırasında orman olarak tescil harici bırakıldığı, orman alanlarının zilyetlikle kazanılamayacağı, kadastrodan önceki hukukî sebebe dayanıldığından on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ... tarafından temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 19/12/2013 tarih ve 2013/9790 Esas - 2013/11961 Karar sayılı ilâmı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; "İncelenen dosya kapsamına, yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporlarına göre mahkemenin değerlendirmesi yerinde değildir.
Şöyle ki; hükme esas alınan raporlarda çekişmeli taşınmazın yörede 1978 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sonucunda düzenlenen ve bir örneği dosyasına getirtilen orijinalinden fotokopisi çıkarılmış kadastro pafta örneğinden, çekişmeli taşınmazın bulunduğu alanın, arazi kadastrosu sırasında Devlet ormanı niteliğiyle tespit harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. HGK’nın 24/10/2001 gün ve 2001/8-964-751; 13/02/2002 gün ve 2002/8 - 183 - 187; 2004/8-15-7; 2004/8-242-292 ve 20. Hukuk Dairesinin 2008/20 E.-214-241 K. sayılı kararları ile kadastro (tapulama) komisyonlarınca orman sayılarak tespit harici bırakılan yerler, orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar orman sayılacağından, kesinleşme tarihine kadar sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyecektir. Ancak, bu tarihten sonra sürdürülen zilyetlik ise davacı yararına hak doğurabilecektir. Genel uygulama bu yönde olmakla birlikte, kadastro veya tapulama çalışmaları sırasında, paftasında orman belirtmesi yapılarak tespit dışı bırakılan yerlerin, resmî belge ve bilgilerden yararlanmak suretiyle yapılacak araştırma sonucu öncesi itibariyle orman sayılmayan yerlerden olduğunun anlaşılması ve mevcut fiilî durum itibariyle de orman olmadığı ve çevre ziraat arazileri ile de bütünlük arzeden yerlerden olduğunun belirlenmesi halinde, yukarıda belirtilen kuralın uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle, bu türden yerlerin 3402 sayılı Kanunun 17. maddesi kapsamında imar-ihya edilmesi ve olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı süresinin tamamlanması ile de kazanılması mümkündür. 13.10.2009 tarihli keşif sonucu alınan orman bilirkişi ve fen bilirkişi raporları ile çekişmeli taşınmazın 1957
yılı memleket haritasında orman bitki örtüsü ihtiva etmeyen açık alanda kaldığı, % 3 - 5 eğimli olduğu, davacının dayandığı Mayıs 1975 tarihli 7 nolu, ilk geldisi Ağustos 316 Y. 12 nolu olan tapu kaydı kapsamında kaldığı, etrafının şahıs arazileriyle çevrili bulunduğu, ziraat bilirkişi raporu ile üzerinde 15-20 adet çok yaşlı söğüt ağacı bulunan çayırlık niteliğinde bulunduğu, zilyetliğin 25-30 yıldır devam ettiği belirlenmiş, bu olgular dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanları ile de doğrulanmıştır. O halde, 20 yıllık zilyetlik süresinin davacı yararına oluştuğu anlaşıldığından mahkemece davacının davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırı olup, hükmün bozulması gerekmiştir."" denilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra; davanın kabulü ile, ... ili, ... ilçesi, ... köyü, ... Mezrası mevkiindeki 16/10/2009 tarihli fen bilirkişi raporunda taralı (A) harfi ile gösterilen 18624 m2 alanın davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalılar Hazine, Orman Yönetimi, ve aslî müdahil ... vekilleri tarafından esasa yönelik olarak temyiz edilmekle Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 28.01.2016 tarih 2015/4373-2016/1088 E.-K sayılı ilamıyla bozulmuştur.Hükmüne uyulan bozma kararında özetle’’ İncelenen dosya kapsamından önceki kararın Dairemizce kesin olarak bozulması ve yerel mahkemece bozma kararına uyulması nedeniyle davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak; mahkemece, müdahil ...’ın hak iddia ettiği dava konusu edilen taşınmazın güneyindeki arka ve yol arasındaki bölüm araştırılmadan davacı ..."ün davasının kabulüne karar verilmiş ise de, verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; mahkemece, 13/10/2009 tarihinde keşif yapılmış, müdahil ise keşif yapıldıktan sonra 16/10/2009 tarihinde usûlüne uygun harçlı dilekçesiyle davaya katılmış, ancak; davaya katıldığı tarihten sonra 24/12/2009 tarihinde yapılan ilk celsede ise müdahilin katılma dilekçesinde bildirdiği deliller toplanmadan hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece ... davaya katıldıktan sonra keşif yapılmadığından keşfe dayalı delilleri de elde edilememiştir.
Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak açıklama ve ispat hakkını da içerir (HMK madde 27).
Her ne kadar, davalı olarak Orman Yönetimi yerine Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) gösterilmiş ise de bu husus temsilcide yanılma olup, dava Orman Genel Müdürlüğü vekilince takip edilmiş olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır. Karar başka nedenle bozulmuş olduğundan karar başlığının yeni kurulacak hükümde düzeltilmesi mümkündür.
Tarafların, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkı anayasal bir hak olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Somut olayda, müdahil Hatice Hızal’a davasını ispat için katılma dilekçesinde belirttiği delillerini ve tanıklarını bildirilmesi için süre ve imkan tanınması, dilekçesinde bildirdiği delillerinin toplanması ve ondan sonra bütün deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hukukî dinlenilme hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracak şekilde müdahil davacıya davasını ispat için dayandığı delillerin toplanması için süre ve imkan verilmeden davanın sonuçlandırılması önemli bir usûl hatası olup, bozmayı gerektirmiştir (HMK madde 371/1-c ).
Ayrıca, dava, TMK"nın 713/1. maddesi gereğince açılan tescil davası olup; Hazine ve ilgili kamu tüzel kişileri aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca kanunî hasım durumunda bulunduklarından yargılama giderleriyle sorumlu tutulamazlar. Bu tür davalarda eksik harcın davacı taraftan alınmasına, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davacı yararına vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.’’ gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda
1-Davacının ve asli müdahil ..."ın davalarının kabulü ile,
-... ili ...mezrası mevkiindeki 16/10/2009 tarihli Fen bilirkişi raporunda taralı (A) harfi ile gösterilen 18.624 m2 alanın davacı ... adına tapuya tesciline,
-... ili ...mezrası mevkiindeki 12/07/2016 tarihli fen bilirkişi raporunda taralı (B) harfi ile gösterilen 1.350 m2 alanın asli müdahil ... adına tapuya tesciline, karar verilmiş hüküm davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre taşınmazın tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1978 yılında yapılan tapulama çalışmaları bulunmaktadır. Bölgede orman kadastrosu çalışmaları yapılmamıştır.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye göre Hazine ve Orman Yönetiminin esasa ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak mahkemece hüküm kurulurken 1 numaralı bentte (A) harfi ile gösterilen bölümün yüzölçümünün 17274 m2 olarak yazılması gerekirken 18624 m2 olarak yanlış yazılmış olması doğru değil ise de bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükümdeki (A) harfi ile gösterilen bölümün yüzölçümünün 17274 m2 olarak düzeltilmesine ve hükmün düzeltilmiş bu şekliyle onanmasına karar verildi.
SONUÇ: Bu nedenle, hükmün 1. bendinde yer alan (A) harfi ile gösterilen 18624 m2" ifadesinin çıkartılarak yerine (A) harfi ile gösterilen 17274" ifadesinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve hükmün 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 12/02/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.