(...Davacı, … Derneği Denizli Şubesi tarafından düzenlenen 11.11.2008 günlü konferans sırasında bir konuşma yapan davalının söylediği, anlatım özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyecek sözlerin, meslek ve kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu ileri sürerek, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemiştir.
Davalı ise, daha önce konuşma yaparak Anayasa’nın değiştirilemez ilkelerini tartışmaya açan davacının kendi kusurundan yararlanamayacağını, söylediği sözlerin düşünce açıklaması niteliğinde olduğunu belirterek, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davalının konuşmasında öz ve biçim dengesinin bozulduğu, eleştiri ve yorum sınırlarının aşıldığı gerekçesiyle, istemin bir bölümünün kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden; davacının konuk olarak davet edilip katıldığı … Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 10.11.2008 günü düzenlenen “Anayasalarda Değiştirilemez İlkeler” konulu toplantıya konuşmacı olarak katılan dava dışı Anayasa Mahkemesi Raportörü O.’nun yaptığı sunumda; Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri ile diğer maddeler arasında üstünlük kurulamayacağını; bu maddeler arasında soyut ve somutluk ilişkisinin bulunduğunu; değişebilir normların, değiştirilemez maddelerin somut hali olduğunu, bir Anayasa değiştirildiği zaman, değiştirilemez maddelerine de dokunmanın kaçınılmaz olacağını, değiştirilemez ilkelerin, esnekliğe ve işlevselliğe aykırı bir düşünce taşıdığını söylediği; toplantının kapanışı nedeniyle bir konuşma yapan davacının da; sempozyumun konusunu Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümünde konu olarak belirlemeyi düşündüğünü; ancak, ne kadar cesaretli olabileceği hususunda endişeleri bulunduğunu; konunun, Türkiye açısından hayati bir değere sahip olduğunu belirttiği; Anayasa’nın değiştirilemez ilkeleri konusunda görüşlerini açıklayan davacıya karşı davalının da 11.11.2008 günlü konuşmasında; “...H. gerçekte layık olmadığı bir mevkiye getirilen, hukukçu da olmayan, getiriliş biçimi ve sırf o biçimi sağlamak için çıkarılan yasa bizzat Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, bulunduğu makamın ağırlığını ve sorumluluğunu bilmeyen bir zat. Şimdi, atasözünü hatırlatmakta yarar vardır. Bu doğrudan doğruya kılavuz, istikamet, sonuç meselesidir. Ben siyasi iktidarın bu tür aldatmacalı yol göstericilere itibar etmemesini öneririm...” biçimindeki sözleri söylediği anlaşılmaktadır.
Tarafların yukarıya alıntılanan değerlendirme ve yorumları, birer düşünce açıklaması niteliğinde olup gerçek olup olmadıkları tartışılamaz ve gerçekliklerinin kanıtlanması da istenilemez. Bu yönün, mahkemece de araştırılması gerekmez.
Diğer yandan, davacının ülke sorunları ile ilgili görüşlerini açıklaması doğal olduğu gibi; bu düşüncelerin, davalı tarafından eleştirilmesi de olağan kabul edilmelidir.
Davalının, davacının mesleki konumu yönünden yaptığı açıklamanın yakışıksız olduğu, bu konuda yol göstermesinin doğru olmadığı ileri sürülmüş ise de; davalının konuşmanın bütünlüğü göz önünde tutulduğunda, konu ile anlatım arasındaki düşünsel bağlılığın korunduğu, yalnızca sert eleştiri olarak kabul edilebilecek nitelendirmelerde bulunulduğu sonucuna varılmıştır.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığı sonucuna varılıp istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; Anayasa Mahkemesi Başkanı olan müvekkilinin, … Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen “Anayasalarda Yazılı Değiştirilemez İlkeler ve Değerler” konulu sempozyumda yaptığı konuşmadan bir gün sonra 11.11.2008 tarihinde Atatürkçü Düşünce Derneği Denizli Şubesi’nce düzenlenen konferansta konuşan davalının, “H. gerçekte layık olmadığı bir mevkie getirilen, hukukçu da olmayan, getiriliş biçimi ve sırf o biçimi sağlamak için çıkarılan yasa bizzat Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, bulunduğu makamın ağırlığını ve sorumluluğunu bilmeyen bir zat. Şimdi atasözünü hatırlatmakta yarar vardır. Bu doğrudan doğruya kılavuz, istikamet, sonuç meselesidir. Ben siyasi iktidarın bu tür aldatmacalı yol göstericilere itibar etmemesini öneririm...” şeklindeki sözlerinin tüm gazetelerde yayımlandığını, Yargıtay Onursal Başsavcısı olan davalı tarafından sarf edilen bu sözler nedeniyle bireylerin yargı mensuplarına duydukları saygının zedelendiğini ve müvekkilinin ağır manevi zarara uğradığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 YTL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin beyanlarının, davacının Anayasa’nın değiştirilemez ilkelerini tartışmaya açan ve basın yoluyla kamuya yansıyan konuşmasının eleştirisi mahiyetinde düşünce açıklamaları olduğunu ve davacının Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmesinden bu yana gelişen süreci de göz önünde bulundurmak suretiyle eleştirdiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemenin, “dava konusu konuşmada özle biçim arasındaki dengenin bozulduğu, eleştiri ve yorum yapma sınırları aşılarak doğrudan davacının kişiliğine yönelen suçlayıcı ve aşağılayıcı sözler ile kişilik haklarının ihlal edildiği” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 5.000,00 TL manevi tazminatın 11.11.2008 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline” dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı olan davacının, konuk olarak katıldığı … Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 10.11.2008 günü düzenlenen “Anayasalarda Değiştirilemez İlkeler” konulu sempozyumda konuşmacı olarak katılan dava dışı Anayasa Mahkemesi Raportörü O.’nun Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri ile diğer maddeler arasında üstünlük kurulamayacağı, değiştirilemez ilkelerin, esnekliğe ve işlevselliğe aykırı bir düşünce taşıdığı… şeklindeki sunumundan sonra aynı toplantıda kapanış konuşması yapan davacının; sempozyumun konusunu Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümünde konu olarak tespit etmeyi düşündüğünü belirterek, “Ancak bu konuda ne kadar cesaretli olabilirim, o konuda biraz endişeliyim. Ama görüyorum ki hem vakfın hem de … Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin cesaretle tespit ettikleri konunun ne kadar önemli ve Türkiye açısından ne kadar hayati bir değere sahip olduğunu anlamak mümkündür” ifadelerine yer verdiği, çekişme dışıdır.
Yine, Yargıtay Onursal Başsavcısı olan ve 11.11.2008 tarihinde … Derneği Denizli Şubesi’nce düzenlenen konferansta konuyla ilgili olarak konuşan davalının,
“H. gerçekte layık olmadığı bir mevkie getirilen, hukukçuda olmayan, getiriliş biçimi ve sırf o biçimi sağlamak için çıkarılan yasa bizzat Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, bulunduğu makamın ağırlığını ve sorumluluğunu bilmeyen bir zat. Şimdi atasözü hatırlatmakta yarar vardır. Bu doğrudan doğruya kılavuz, istikamet ve sonuç meselesidir. Ben siyasi iktidarın bu tür aldatmacalı yol göstericilere itibar etmemesini öneririm.”
Şeklinde sözler sarf ettiği de uyuşmazlık dışıdır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının 11.11.2008 tarihli konuşmasının bir düşünce açıklaması ve sert eleştiri niteliğinde kabul edilip edilemeyeceği, dolayısıyla manevi tazminat ile sorumlu tutulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği gibi, düşünce ve kanaat özgürlüğü Anayasa’nın 25. maddesinde düzenlenmiş, 26. maddesinde ise bu özgürlüğün başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının korunması amaçlarıyla sınırlanabileceği öngörülmüştür.
O halde, kişilerin şöhret veya haklarına ve özel yaşamlarına saldırı oluşturacak davranışların düşünce açıklaması kapsamında değerlendirilemeyeceği her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu noktada, başkalarının şöhret veya haklarına, kişiliğine yönelik saldırıların, eleştiri sınırları içinde düşünce açıklaması mahiyetinde bulunduğundan söz edilmesi olanaksızdır.
Somut olayda dava, davalının yukarıda belirtilen 10.11.2008 tarihinde yapmış olduğu konuşmasından sonra davacı tarafından sarf edilen sözlere ilişkindir. Davalının, bir gün önce bir sempozyumda tartışılan, davacının da görüşlerini açıkladığı anayasalardaki değiştirilemez kurallarla ilgili olarak bir gün sonra yapmış olduğu konuşmada; konunun özünden ziyade davacının kişiliği ve Anayasa Mahkemesi Üyeliği ile Anayasa Mahkemesi Başkanlığına seçim yöntem ve tarzı üzerinde durduğu belirgindir.
Bu noktadan hareketle, dava konusu edilen 11.11.2008 tarihli konuşmada sarf edilen, “…bulunduğu makamın ağırlığını ve sorumluluğunu bilmeyen bir zat. Şimdi atasözünü hatırlatmakta yarar vardır. Bu doğrudan doğruya kılavuz, istikamet, sonuç meselesidir…” şeklindeki ifadelerin ve herkesçe malum atasözü ile yapılan benzetmenin, davacıyı küçük düşürücü, mesleki ve kişisel itibarına saldırı niteliğinde bulunduğu açıktır.
Şu açıklamaların sonucu olarak, dava konusu sözlerin Anayasa Mahkemesi Başkanı olan davacının kişilik haklarını doğrudan hedef aldığı, eleştiri sınırlarının aşıldığı, özle biçim arasındaki denge bozulduğu ve bu suretle hukuka aykırı bulunduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu itibarla; Yerel Mahkemece, davacı yararına manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğine dair verilen direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarı yönünden inceleme yapılmadığından, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya, Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda yazılı gerekçelerle yerel mahkemenin direnme kararı uygun olup; davalı vekilinin tazminat miktarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 04.04.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.