(“...Dava, rücu yolu ile tazminat ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiştir. Tarafların temyizi üzerine karar Dairemizce bozulmuştur. Davalılardan Karayolları Genel Müdürlüğü kararın düzeltilmesini istemiştir.
Dava konusu olayda, davalı Karayolları Genel Müdürlüğü"nün trafik işaretlemelerini yapmaması nedeniyle sorumluluğu bulunduğu ileri sürülmüştür.
Davalı Karayolları Genel Müdürlüğü bir kamu tüzel kişiliği olup kural olarak, işlem ve eylemleri kamusal nitelik taşır. Somut olayda, bu davalının yasa ile kendisine verilmiş bulunan görevi yerine getirmediği ileri sürülmüştür. Görevin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi hizmet kusuru niteliğindedir. İdare’nin hizmet kusurundan doğan zararlardan dolayı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince ilgili idareye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir. Görev sorunu, açıkça veya hiç ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetilir.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeyerek davalılardan Karayolları Genel Müdürlüğü yönünden yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddedilmemiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekirken başka nedenle bozulmuş olduğu anlaşıldığından, adı geçen davalının karar düzeltme istemi kabul edilmeli, Dairemizin bozma kararı kaldırılmalı ve karar yukarıda açıklanan nedenle bozulmalıdır...“)
gerekçesiyle ilk bozma kaldırılıp, Karayolları Genel Müdürlüğü lehine bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : 1-Davacı SGK vekili
2-Davalı A. vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, rücu yolu ile tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabul ve reddine dair verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece önce esasa ilişkin nedenlerle bozulmuş; ancak Karayolları Genel Müdürlüğünün karar düzeltme talebi üzerine, bu talep kabul edilerek bu kez yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle yargı yolu noktasından bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş; kararı, davacı ile davalılardan A. vekilleri temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargı yolu bakımından davaya bakma görevinin idari yargıya mı, yoksa adli yargıya mı ait olduğu noktasında toplanmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre idari davalar; dari işlemler hakkında açılan iptal davaları; idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları; kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardan, ibarettir.
Ödenen tazminatın rücuan tahsili istemiyle açılmış olan eldeki davanın, yukarıda sözü edilen Kanun hükmü anlamında bir iptal davası veya idari sözleşmeden kaynaklanan bir dava olmadığı açıktır.
Diğer taraftan, maddede sözü edilen tam yargı davaları; ancak, her hangi bir idari eylem ve işlemden dolayı kişisel hakkın doğrudan muhtel olması halinde ve o kişisel hakkın sahiplerince açılabilirler. Dolayısıyla, her hangi bir davanın tam yargı davası olarak nitelendirilebilmesi için, ortada öncelikle bir idari işlem veya eylemin bulunması şarttır; ayrıca, bu işlem veya eylem nedeniyle kişisel bir hakkın ihlal edilmiş olması da gerekir. Açıklanan özelliği itibariyle eldeki davanın bu Kanun hükmü anlamında “tam yargı davası” niteliği taşımadığında da kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Dava konusu olayda davacı vekili, rücu istemini, davalı idarenin kendisine yönelik herhangi bir eylem veya işlemine dayandırmamaktadır.
Yine davalıya rücu edilmek istenilen tazminatın, davacının hukuki statüsü gözetildiğinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun kapsamında bir kamu alacağı olmadığı da tartışmasızdır.
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünce verilen kararlarda da, yukarıda değinilen ilke ve kurallara dayanılmak suretiyle, uyuşmazlığın Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerektiğinin benimsendiği, bu benimsemeye bağlı olarak görevin adli yargıya ait bulunduğu sonucuna varıldığı ve adli yargı yerlerince verilen görevsizlik kararlarının bu gerekçeyle kaldırıldığı görülmektedir (Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 12.06.2000 gün ve 2000/1-14 E., K; 26.12.2005 gün ve 2005/95-121; 06.12.2004 gün ve 2004/84-86; 06.12.2004 gün ve 2004/91-88 E., K; 02.02.2009 gün ve 2008/397 E., 2009/28 K. sayılı kararları).
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 31.05.2006 gün ve 2006/4-310 E.-2006/330 K; 31.05.2006 gün ve 2006/4-294 E-327 K; 18.04.2007 gün ve 2007/4-223 E-223 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Baştan beri yapılan tüm açıklamalar, değinilen ilkeler ve kurallar itibariyle, somut olayda davaya bakma görevi adli yargıya aittir.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkemenin gerekçesi ve sonucu itibariyle aynı yönde olan direnme kararı yerindedir
Ne var ki, bozma nedenine göre diğer kısımlara ilişkin temyiz itirazları Özel Dairesince incelenmediğinden, dosyanın bu yönde inceleme yapılmak üzere Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup, işin esasına yönelik davacı ve davalılardan Ahmet Aksoy vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 04.04.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.