21. Hukuk Dairesi 2015/8769 E. , 2016/5171 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVACILAR : ... vs. Vek.Av. ...
DAVALILAR : 1-...Vek.Av. ...
2-... Vek.Av. ...
Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı ve davalılardan ... vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, 16.11.2007 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının anne ve babası ile kardeşlerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davalı şirket aleyhine açılan davanın reddine, davacı anne Hatice için 60.272,26 TL maddi, 25.000,00 TL manevi, davacı ... için 1.477,29 Tl maddi, 15.000,00 TL manevi, davacı ... için 1.477,29 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle davalı ..."den tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
1- Zararlandırıcı olaya maruz kalan işçinin davalı ..."ın satın aldığı prefabrik deponun söküm işinde çalışırken gerekli olan elektrik enerjisini diğer davalı şirket işyerinin bekçi kulübesinden çekilen kablo ile temin etmeye çalışırken yine diğer davalı şirketin iş yerinden temin ettiği demiri direk olarak kullanarak kablonun araçlar tarafından ezilmesine engel olmak için kabloyu direk üzerinden geçirmek isterken demirin ucunun yüksek gerilim hattına teması sonucu elektrik akımına kapılarak vefat ettiği dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu olay tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanunu"nun 77. maddesinin açık buyruğudur.
Olayla ilgili olarak, yargılama sırasında düzenlenen 01.02.2012 günlü raporda zararlandırıcı olayda kazalının % 30 oranında, davalı ..."ın % 60 oranında, davalı şirketin % 10 oranında kusurlu bulunduğu belirtilmiştir. Taraf vekillerince bu rapora yapılan itiraz üzerine düzenlenen 20.05.2013 tarihli kusur bilirkişi raporunda ise kazada % 70 oranında davalı ..."ın, % 30 oranında kazalının kusurlu bulundukları, davalı şirketin kusursuz olduğu belirtilerek kusur dağılımına gidilmiş ve bu rapora da davacı ve davalı ... vekillerince itiraz olunmuştur. Bu duruma göre kusurun aidiyeti ve dağılımı açısından aynı olay nedeniyle farklı değerlendirmelerinin bulunduğu ortadadır.
Mahkemece kusur raporları arasındaki çelişki giderilmeden 20.05.2013 tarihli kusur raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve Yasa"ya aykırı olmuştur.
Yapılacak iş; işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman ehil bilirkişi kuruluna konuyu yukarıda açıklandığı biçimde inceletmek, verilen rapor dosyadaki bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirilerek kusur raporları arasındaki çelişki giderilmek ve sonuca göre karar vermekten ibarettir.
2- Manevi tazminat davası şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Mutlaka hak sahibi kişi tarafından kullanılması gerekir, temsilci tarafından kullanılamaz, başkalarına devredilemez, miras yolu ile geçemez ancak bu hak bir kez kullanıldıktan sonra artık mirasçılara intikal edecektir.
Somut olayda iş kazasında vefat eden sigortalının babası Yaşar dava açmakla bu hakkını kullanmıştır ve mirasçıları davayı takip etmişlerdir. Bu halde yapılacak iş, davacı babanın manevi tazminat hakkını kullandığı gözönünde bulundurularak davayı takip eden mirasçıları yönünden uygun bir miktar tazminata hükmetmekten ibarettir.
3- Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.06.2013 gün, 2013/8-1013 esas, 2013/816 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere;
Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.
Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.
Hemen belirtilmelidir ki, dava; dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü, usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği takdirde-genel olarak hemen etkili olup, uygulanırlar (Üstündağ, Saim:Medeni Yarğılama Hukuku, Cilt:I-II, 6.Bası, İstanbul 1997, sahife:73-78; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet:Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11.Bası, Ankara 2011, sahife:61-66;YİBK."nun 8.7.1942 gün ve E:13, K:19;Hukuk Genel Kurulu"nun 23.9.1964 gün ve E:7/1139, K:575; 09.3.1988 gün ve E:860, K:232; 23.11.1988 gün ve E:1988/1-825, K:1988/964; 22.02.2012 gün ve E:2011/2-723, K:2012/87 sayılı ilamları).
Bu genel açıklamalardan sonra, zaman bakımından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)"nun ilgili hükmüne de değinmek gerekir:
HMK"nun “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448.maddesi; “(1) Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre, usul hükümleri kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır (Pekcanıtez/Atalay/Özekes:a.g.e., s.62).
Bu açıklamalar doğrultusunda, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesi ve gerekli harçların yatırılması ile tamamlanan dava açılması işleminde, diğer bir ifade ile davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Buna göre, 6100 sayılı HMK ile hukukumuza giren belirsiz alacak davasına ilişkin hükümlerin, somut uyuşmazlıkta uygulanma imkânı bulunmamaktadır. (Yargıtay HGK 2013/10-436E-2013/1743K) Kaldı ki davacı 22.01.2014 tarihli dilekçe ile davayı ıslah etme hakkını kullandığından ikinci bir ıslah ile davasını belirsiz alacak davasına da dönüştüremez. Bu nedenle davacı zararının bakiye kısmını ancak bir ek dava ile talep edilebilir. Davacı vekilinin 16.12.2014 tarihli dilekçesi ile başvuru harcı da yatırılmadığından ortada usulüne uygun açılmış bir ek davadan söz etmek de mümkün değildir. Davacı vekilinin yukarıda tarihi belirtilen dilekçesi ile arttırılan miktar (22.01.2014 tarihli dilekçe ile artırılan kısmın aşan kısım yönünden) yönünden talebin usul yönünden reddine karar vermek gerekirken, 22.01.2014 tarihli dilkeçesi talep edilen tutarlar dosyadaki diğer bilgi ve belgeler birlikte değerlendirilerek bu dilekçedeki talep aşılmadan karar verilmesi gerekirken 16.12.2014 tarihli dilekçede belirtilen tutarlar dikkate alınarak davacı anne yönünde 22.01.2014 tarihli dilekçede belirtilen tutarın diğer bir deyişle talebin de aşılması suretiyle yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
4- Dava, nitelikçe Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıklarda, öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası niteliğinde olup olmadığı, sigortalının meslekte kazanma güç kayıp oranı ve bu orana göre, Kurum tarafından bağlanan peşin sermaye değerinin, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer yermeksizin araştırılıp saptanması gerektiği söz götürmez. Oysa mahkemece, açıklanan doğrultuda inceleme ve araştırma yapılmadığı ortadadır.
Yapılacak iş, davanın niteliği göz önünde tutularak yargılama sırasında vefat eden babaya iş kazası sigorta kolundan ölüm geliri bağlanığ bağlanmadığı sorularak ve davalı babanın Kurumdan aldığı bir gelir alıp almadığına dair evraklar celbedilerek davacı baba açısından ölüm geliri alıyor ise buna ilişkin vefat tarihine kadar yapılan ödemelerin rücu edilebilir kısmının maddi zarardan tenzil edilmesi, babanın bu gelire dair bir başvurusu olmamış ise durumu 506 sayılı kanunun değişik 24. maddesinin değerlendirilmesi ile çıkacak sonuca göre maddi zararı olup olmadığına ve tutarına dair bir karar vermek; davacı anne açısından ise Kurumun 07.02.2014 tarihli Kurum yazısında ölüm geliri bağlandığı bildirilidiğinden bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin Kurumdan sorularak bu değerin rücu edilebilir kısmının zarardan tenzil edilmesi suretiyle sonuca gitmekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekili ile davalı ... vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ve davalı ..."a iadesine, 24.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
E.M