Esas No: 2019/3324
Karar No: 2020/657
Karar Tarihi: 10.02.2020
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2019/3324 Esas 2020/657 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : Bakırköy 15. İş Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
K A R A R
A) Davacı İstemi:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle, sigortalının iş kazası neticesinde vefatı nedeniyle desteğin yoksun kalan hak sahipleri olan davacı eş lehine 1.000,00 TL maddi tazminat ile 150.000,00 TL manevi tazminat, davacı 3 çocuğun her biri lehine 1.000,00 TL maddi tazminat ile 100.000,00 TL manevi tazminatın iş kazası tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabı:
Davalı ... Belediyesi Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde özetle; olayda kusursuz sorumluluğunun bulunmadığını, iş kazasında illiyet bağının dava harici şoför eylemi ile müvekkili yönünden kesildiğini, davada görevli yargı yolunun idari yargı yolu olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; dava harici 3. kişi şoför eylemi ile illiyet bağının kesildiğini, ceza dosyasının bekletici mesel yapılmasını istenilen tazminatların fahiş olduğunu, davacılara bağlan gelirlerin tazminatlardan mahsubu ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) İlk Derece Mahkemesi Kararı:
İlk derece mahkemesince, davacı eş ...’nin maddi tazminat miktarının 20.917,92 TL olmakla beraber taleple bağlı 1.000 TL maddi tazminatın iş kazası tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline, davacı çocukların hepsi sigortalının vefatı tarihinde 18 yaşından büyük olmaları nedeni ile maddi tazminat istemlerinin ayrı ayrı reddine, manevi tazminat istemi yönünden ise davacı eş lehine 50.000,00 TL, davacı çocukların her biri lehine 30.000,00 TL manevi tazminatın iş kazası tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verildiği anlaşılmıştır.
D) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
İlk derece mahkemesi kararına karşı davacılar ve davalıların istinaf başvurusu üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf istemlerinin 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
E) Temyiz Nedenleri:
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle, davacılar 18 yaşını doldurmuş olsalarda babanın bakımına muhtaç olduklarını maddi tazminat hesabının gerektiğini, kazalıya emniyet kemeri takmadığı belirtilerek %10 kusur verilemeyeceğini, araçta emniyet kemeri olup olmadığının belli olmadığını, davacıların her biri aleyhine ayrı ayrı red vekalet ücreti takdirinin hatalı olduğunu, manevi tazminatların çok düşük olduğunu ileri sürerek kararının bozulmasını istemiştir.
Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde özetle, ihale makamı olduğunu, asıl işveren olarak kabul edilemeyeceğini, husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini müteveffanın işvereninin belediye olmadığını,illiyet bağının kesildiğini, tazminat miktarının fahiş olduğunu,bilirkişi raporunun hatılı olduğunu ileri sürerek kararının bozulmasını istemiştir.
Davalı ... Şirketi vekili temyiz dilekçesinde özetle, 3. Kişi durumundakiş şoför Serhat’ın eylemi nedeniyle illiyet bağının kesildiğini, İş sağlığı ve güvenliği eğitimi verildiğini, risk raporunun mevcut olduğunu, denetime elverişli kusur raporu alınmadığını, raporlar arasında çelişkinin giderilmediğini, işçinin emniyet kemerini bağlamadığından tam kusurlu olduğunu maddi ve manevi tazminat miktarlarının fahiş olduğunu ileri sürerek kararının bozulmasını istemiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
1-Dava, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu vefat eden sigortalının hak sahibi eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden Davalı ... Belediyesi Başkanlığının park bahçe işleri taşeronu olarak hizmet veren ... Şirketinde, davacılar murisi...’nin işçi olarak çalıştığı, olay günü park bahçe işinde çalışmak üzere, davalı şirket adına trafik tescilde kayıtlı ... plakalı, 5 kişi kapasiteli kamyonetin kupa kısmına 7 kişi olarak bulundukları ve aracın davalı şirket çalışanı ... sevk ve idaresinde bulunduğu sırada, kazanın gerçekleştiği kavşağa gelindiğinde, sigortalının içinde bulunduğu aracın gidiş istikametinee trafik ışığının yeşil yandığı; aynı kavşağın orta noktasında dava harici ... sevk ve idaresindeki ... plakalı aracın gideceği istikamete ise kırmızı yandığı halde, ...’ün harekete geçip kavşaktan yola girmesi neticesinde sigortalının içinde bulunduğu araca çarpması neticesinde aracın devrildiği, sigortalıyla beraber iki iş arkadaşının vefat ettiği, diğer işçilerin ise yaralanmak suretiyle iş kazası geçirdikleri, olayın SGK tarafından iş kazası olarak kabul edildiği, hükme esas alınan birbirini doğrulayan 18/04/2017 ve 27/02/2018 tarihli heyet raporlarında Davalı ... ile davalı İşveren Şirketlere müştereken %30 kusur verilirken, Sürücü ...’e %10, Sürücü ...’e %50 ve kazalı müteveffa işçiye ise emniyet kemerini bağlamaması nedeniyle %10 kusur verildiği, aynı iş kazasında vefat eden Ahmet Celep mirasçıları tarafından İstanbul 10. İş Mahkemesinin 2013/611 Esas sayılı dosyasının gerekçeli kararında esas alınan rapora göre ise sürücü ..."ün %70, sürücü ..."in %20 ve davalı işveren ... Peyzaj"ın %10 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır.
2- Taraflar arasında uyuşmazlığın öncelikle müteveffa sigortalının iş kazasının gerçekleşmesinde kusurunun olup olmadığı, noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, insan yaşamının kutsallığı çevresinde işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu"nun 77. maddesinin açık buyruğu iken, 4857 sayılı Kanun"un 77. ve devamı bir kısım maddeleri 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun 37. maddesiyle, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
Buna göre, 6331 sayılı Kanun’un "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesinde:
"İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
a)Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b)İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c)Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu gözönüne alır.
d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında ki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır." hükmü düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 5. maddesinde de risklerden korunma ilkeleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede, "İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:
a)Risklerden kaçınmak,
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek,
c)Risklerle kaynağında mücadele etmek,
ç)İşin kişilere uygun hale getirilmesi için iş yerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek,
d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak,
e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek,
f)Teknoloji, iş organizasyonu çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek,
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine öncelik vermek,
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek." hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü” olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı birtakım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede, işverenin anılan yükümlülükle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise, işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir (Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 tarih 2013/21-102 Esas 2013/1456 sayılı kararı).
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri, işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak, işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan, objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştürmez. Çünkü, bu halde dahi işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Kusurun objektifleştirilmesi kriterinin yanısıra, Türk Borçlar Kanunu’nun 417/2. maddesinin, Anayasa hükümleri ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesi kapsamında yorumlanması da işverenin sorumluluğunu oldukça genişletecektir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda; işvereni zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluk halinden kurtaracak olan durum iş sağlığı ve güvenliği alanındaki ihmalleri ile oluşan zarar arasındaki uygun nedensellik bağının kesildiğini ispat etmekten ibarettir. Hukuk Genel Kurulu’nun 20.03.2013 tarih 2012/21-1121 E. 2013/386 sayılı kararında da belirtildiği üzere uygun nedensellik bağı üç durumda kesilebilir. Bunlar mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur. Bu hallerden birinin varlığı halinde işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.
Somut olaya gelince; davacıların murisi sigortalının araçta yolcu olarak bulunduğu kusur raporlarındaki tespitlere göre 5 kişi kapasiteli kamyonetin kupa kısmına 7 kişinin bindirildiğinin tespit edilmiş olmasına göre, her işçinin kendisine tahsis edilmiş bir emniyet kemerinin olmadığı bu durum karşısında, sigortalı işçiye emniyet kemerini takmamış olması nedeniyle %10 oranında kusur atfı hatalı olmuştur.
O halde mahkemece yapılacak iş, aynı dava konusu olayda yaşamını yitiren Ahmet Celep mirasçıları tarafından açılan İstanbul 10. İş Mahkemesi’nin 2013/611 Esas sayılı dava dosyası da bu dosya arasına getirilmek suretiyle, yukarıdaki açıklamalara göre, sigortalı işçiye %10 oranında kusur verilmesinin olayın gerçekleşme şeklinde uygun olmadığı da gözetilerek, olay tarihinde yürürlükte bulunan 6331 sayılı yasa hükümleri göz önünde tutularak trafik alanında uzman iş sağlığı ve güvenliği uzmanı 3 kişilik bilirkişi heyetine dosyanın incelettirilerek, tarafların kusur ve sorumluluklarının belirlenerek ile çıkacak sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir.
3- Öte yandan taraflar arasında manevi tazminatın miktarı noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere gerek mülga 818 sayılı B.K."nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesi hükmüne göre Hakim, ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir. Hakimin manevi zarar adı ile ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de; hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı eş lehine takdir edilen 50.000,00 TL manevi tazminat ile davacı çocukların her biri lehine takdir edilen 30.000,00 TL’şer manevi tazminatların ayrı ayrı az olduğu açıktır.
O halde Mahkemece davacıların her biri lehine adalete uygun manevi tazminat takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırı olmuştur.
4- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/1.maddesinde; avukatlık ücretinin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulacağı; aynı maddenin 2.fıkrasında ise, müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek; ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise, her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunacağı belirtilmiştir.
Somut olayda davalılar hakkında davanın kısmen reddi nedeniyle takdir edilecek vekalet ücretinin her bir davacı yönünden değil; toplam reddolan miktar üzerinden hesap edilmesi gerekirken; ilk derece mahkemesi kararında yazılı şekilde her bir davacı için reddolan miktar üzerinden ayrı ayrı red vekalet ücreti takdiri de hatalı olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, taraf vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK"nun 373/1. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA,dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 10/02/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.