Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 9. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 04/12/2008 gün ve 2006/770 E., 2008/1009 K. Sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18.04.2011 gün ve 2009/11593 E., 2011/11686 K. sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 388. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 297) maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aynı kural, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 389. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 298.)maddesinde de tekrarlanmış; HUMK.nun 381. ((6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 294.) maddesinde ise “Kararın tefhimi en az 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
Açıklanan hükümlerin ortaya koyduğu bu biçim, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
Nitekim, uzun süre uygulanan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)"nun 381, 388 ve 389. maddelerinde de yer alan benzer hükümler nedeniyle, Yargıtay"ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu"nun 19.6.1991 gün 323/391;10.9.1991 gün 281/415 ; 25.9.1991 gün 355/440; 05.12.2007 gün ve 2007/3-981/936 ; 23.01.2008 gün ve 2008/14-29/4; 30.12.2009 gün ve 2009/2-595-2009/603; 10.11.2010 gün ve 2010/20-626-2010/568; 13.07.2011 gün ve 2011/13-516-2011/529 sayılı kararları).
Ceza Genel Kurulu"nca da önceleri C.M.U.K.nun benzer hükümleri taşıyan 261 ve 268 maddelerinin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte de bu kanunun 34, 223, 230,231,232 maddelerinin uygulanmasında bozulan kararın geçerliliğini ve yerine getirilme yeteneğini yitirdiğinden "önceki hükümde direnilmesine" denilmekle yetinilerek ve atıf suretiyle hüküm kurulamayacağı kabul edilmiştir (Ceza Genel Kurulu"nun 2.2.1976 gün 1/22-25 sayılı; 12.05.1998 gün ve 1998/6-104-171 sayılı; 05.02.2002 gün ve 2001/1-417-2002/153 sayılı kararları).
6100 sayılı HMK’nun yürürlüğünden sonraki dönemde de Hukuk Genel Kurulu’nun 05.10.2011 gün ve 2011/20-607 E.-604 K.sayılı kararıyla bu ilkeler aynen kabul edilmiştir.
Diğer taraftan, mahkemece direnme kararı verilmesi halinde, bu karar ile lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak gerçekleşeceğinden hüküm fıkrasının direnilen ilk karara uygun oluşturulması zorunludur. Mahkeme bozma ilamına kısmen direndiği yönünde bir karar oluşturmamışsa tümüyle ilk kararı gibi hüküm oluşturmak durumundadır. Eğer kısmi direnme varsa bu hususun açıklıkla belirtilmesi ve kısmen direnilen kararın hüküm fıkrasının da bu kısmi direnmeye uygun oluşturulması gerekir.
Somut olaya gelince;
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; Özel Dairece işin esasına ilişkin olmak üzere bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiş; kararda kısmen direnildiğine ilişkin bir açıklamaya yer verilmemişken, direnilen ilk karardan farklı hüküm kurulmuş; böylece her iki karar arasında faiz başlangıcı yönünden farklılık oluşmuştur.
Direnilen ilk karardan farklı bir hüküm kurulmakla direnme kararı ile bu karar lehine olan taraf yararına gerçekleşen usulü kazanılmış hak da ihlal edilmiştir.
Mahkemece direnme kararı verildiğine göre kısa kararında ilk karara uygun biçimde hüküm fıkrası oluşturulmalı ve gerekçeli karar da bu karara uygun yazılmalıdır.
Bu itibarla; kamu düzeni ile ilgili ve kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gereken bu usul kuralına ve 6100 sayılı HMK (mülga 1086 sayılı HUMK)’nun yukarıda açıklanan amir hükümlerine aykırı biçimde yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Direnme kararının yukarıda gösterilen usuli nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 16/03/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.