22. Hukuk Dairesi 2015/30666 E. , 2018/7942 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının iş sözleşmesine işçilik alacaklarının ödenmemesi nedeniyle haklı olarak son verdiğini öne sürerek, kıdem tazminatı ile fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil, hafta tatili, yıllık izin ve ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının alacağı bulunmadığını ve bu nedenle feshin de haklı nedene dayanmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak ve işçinin alacaklarının ödenmemesi nedeniyle iş akdine haklı olarak son verdiği gerekçesiyle ücret alacağı ve hafta tatili taleplerinin reddine, diğer taleplerin kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1.Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Taraflar arasında davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı yapmış ise miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, reyon şefi olan davacı, davalı işyerinde 13.10.2005- 17.02.2014 tarihleri arasında çalışmıştır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı tanıklarının anlatımlarından hareketle dava zamanaşımı gözetilerek 07.03.2009- 17.02.2014 tarihleri arasındaki zaman diliminde davacının haftanın altı günü 08.30-20.00 arası çalışarak haftada 15 saat fazla çalıştığı kabul edilmiştir. Mahkemece bu şekilde hazırlanan rapora itibar edilerek hüküm kurulmuş ise de; araştırma eksik olup deliller de yanılgılı değerlendirilmiştir. Öncelikle, beyanları hükme esas alınan tanıkların davalı işverene karşı davaları bulunmakta, bir başka deyişle bu tanıklar ile davalı arasında husumet bulunmakta ise de; davacı tanıkları ... ve Ömer Genç"in açmış oldukları davalarda, eldeki davada kabul edilen süreden daha fazla, fazla çalışma yapıldığının kabul edildiği ve verilen kararların davalı temyizi üzerine Yargıtay incelemesinden geçerek onanmak suretiyle kesinleştiği görülmektedir. (Dairemizin 23.3.2015 tarih, 2013/37659 esas ve 2015/11100 karar sayılı onama ilamı ve 29.11.2017 tarih, 2015/21290 esas ve 2017/27648 karar sayılı onama ilamı) Şu halde, beyanlarının yan delillerle desteklenmiş olduğunun kabulü ile hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ne var ki; tanıkların beyanına davacı ile birlikte aynı şubede çalıştıkları dönem ile sınırlı olarak itibar edilmesi gerekir. Mahkemece, davacı tanıklarının davacı ile aynı şubede çalıştıkları dönem belirlenmeden tüm uyuşmazlık konusu dönem bakımından beyanlarının esas alınması doğru bulunmamıştır. Ayrıca, davacının tanık listesinde üç tanık isim ve adresi bildirdiği, mahkemece tanıklardan ikisinin dinlenilmesine karar verildiği ve dinlenmeyen tanığının dinlenilmesinden açıkça vazgeçilmediği görülmektedir.
Şu halde, Mahkemece davacının dinlenmeyen tanığının davacı ile birlikte aynı şubede diğer davacı tanıklarından farklı bir tarih aralığında çalışıp çalışmadığı belirlenerek ve gerekirse bu tanık dinlenilerek beyanına itibar edilip edilemeyeceği değerlendirildikten sonra davacı ve davalı tanıklarının davacı ile aynı şubede çalıştıkları dönemler belirlenmeli; davacı tanıklarının davacı ile aynı şubede çalıştıkları dönemler için davacı tanıklarının beyanına göre; bu dönemler dışında davalı tanıklarının beyanına göre ve davalı yararına oluşan usuli kazanılmış haklar da korunarak hesaplama yapılmalıdır. Mahkemece belirtilen hususlar gözetilmeden karar verilmesi hatalıdır.
3-Taraflar arasında ıslaha karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınıp alınamayacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 371/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Mülga 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa(suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Somut olayda, davacı 02.06.2015 tarihinde davasını ıslah etmiştir. Islah dilekçesi davalıya 03.06.2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davalı tarafından 16.06.2015 tarihinde ıslaha karşı zamanaşımı defi ileri sürülmüştür. Islaha karşı zamanaşımı savuması nedeniyle zamanaşımına uğrayan bir miktar fazla çalışma ücret alacağı bulunduğu anlaşılmasına karşın bu husus dikkate alınmadan karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine 28.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.