Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2011/1-858
Karar No: 2012/130
Karar Tarihi: 07.03.2012

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/1-858 Esas 2012/130 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2011/1-858 E.  ,  2012/130 K.
  • KIYI KENAR ÇİZGİSİNDE KALAN TAŞINMAZ
  • ANAYASA İPTAL KARARLARININ UYGULANMASI
  • USULİ KAZANILMIŞ HAKLARIN İSTİSNASI
  • TAPU İPTALİ VE SİCİLİN KÜTÜKTEN TERKİNİ
  • HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 76
  • HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 33
  • KADASTRO KANUNU (3402) Madde 12
  • KADASTRO KANUNU (3402) Madde 16
  • KADASTRO KANUNU (3402) Geçici Madde 10
  • 1982 ANAYASASI (2709) Madde 43
  • 1982 ANAYASASI (2709) Madde 153

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki “tapu iptal-terkin ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samandağ Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabul-kısmen reddine  dair verilen 30.05.2006 gün ve 2005/214 E., 2006/244 K. sayılı kararın incelenmesi davacı hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 18.06.2009 gün ve 2009/6020-7153 sayılı ilamı ile;         

(...“ Dava, çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre, kısmen kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal ve sicilin kütükten terkini isteğine ilişkindir.         

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş hüküm yalnız Hazine tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 1.7.1939 tarihinde kesinleştiği ve davanın 20.5.2005 tarihinde açıldığı  anlaşılmaktadır.

Her nekadar, nizalı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak  (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C  maddesi gereğince) yerlerden  olduğu  keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009  tarihinde  kabul edilip, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren  5841 Sayılı Yasanın 2.  maddesi ile  3402 Sayılı Yasanın 12.  maddesinin 3. fıkrasına  eklenen  "bu hüküm iddia ve taşınmazın  niteliğine  yahut  Devlet ve  diğer kamu tüzel kişileri  dahil  tarafların sıfatına  bakılmaksızın  uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin  "bu kanunun 12.  maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki  hükmü  gözetildiğinde  kadastro  tespitinin  kesinleştiği tarih olan 09.05.1989 ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.  maddesinde  sözü edilen  10 yıllık  hak düşürücü sürenin  geçmiş  olduğu sabittir. Temyiz etmemenin 5841 Sayılı Yasanın, yeni getirdiği yasal olanaktan yararlanmaya engel olamayacağı; yeni yasanın usulü kazanılmış hakkın istisnasını teşkil edeceği; eldeki davanın kesin hükme bağlanmamış olduğu gözetildiğinde kararın davalılar tarafından temyiz edilmemiş olması sonuca etkili görülmemiştir. 

Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi için karar bozulmalıdır)

gerekçesiyle hüküm açıklanan nedenlere oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

TEMYİZ EDEN: Davacı Hazine vekili

                                               HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve sicilin kütükten terkini istemine ilişkindir. 

Eldeki dava 20.05.2005 tarihinde Hazine tarafından açılmıştır. Konusunu, 01.07.1939 tarihinde kesinleşen kadastro tespitine dayalı olarak davalılar adına kayıtlı bulunan 10 ada 42 parsel sayılı taşınmazın, kıyı kenar çizgisi kapsamında kalması oluşturmaktadır.

Yerel Mahkemece; davanın kısmen kabul-kısmen reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce;  yukarıda başlık bölümünde yer alan nedenlerle ve sonradan getirilen yasal düzenleme gözetilerek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğine işaretle, karar bozulmuştur.

Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı hazine vekili getirmiştir.

Hemen belirtmelidir ki, mahkemenin esasa ilişkin 30.05.2006 tarihli ilk kararı, 5841 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.3.2009 tarihinden önce verilmiş olup; 18.06.2009 tarihli bozma ve 05.02.2010 tarihli direnme kararları ise tümüyle bu Kanunun 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.

14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrasına:

 “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın “

İbaresi eklenmiş;

3.maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinde de;

“Bu Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.”

Hükmüne yer verilmiştir.

Özel Dairece bu düzenlemeler dayanak alınarak; sonuçta kadastro tespitinden dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini kabulle sonuca varılıp; mahkemece de bu saptamaya karşı direnilmiştir.

Ne var ki,  bozma ve direnme kararlarının verilmesinden sonra, direnme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.6.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3. maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarih ve 28003 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede, Özel Dairece bozmaya gerekçe yapılan 5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde düzenlenen “…iddia ve taşınmazın niteliğine… bakılmaksızın” hükmünün iptaline ilişkin bu Anayasa Mahkemesi kararının eldeki davaya etkisinin ne olacağı, öncelikle tartışılmıştır.

Bu durumda üzerinde durulması gereken ilk husus; yerel mahkeme kararının bir bölümüne yönelik temyiz istemlerinin Yargıtay Özel Dairesince reddedilmiş olmasıyla (onanmasıyla) bozma kapsamı dışında bırakılan hususların, dayanağını teşkil eden hükmün Anayasa Mahkemesinin iptal kararına konu olması üzerine, derdest olan davada yeniden esastan inceleme konusu yapılıp yapılamayacağı meselesidir.

Anayasa"nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta; ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.

Yayınlanmakla yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının; yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.

Diğer taraftan, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)"nun 76. maddesinde “Hakim re"sen Türk kanunları mucibince hüküm verir....” ; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)"nun 33. maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükümleri ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.

Bir başka yönüyle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usuli kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.

Her ne kadar Özel Dairece 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle Yerel Mahkemenin esasa ilişkin ilk hükmünün bozulmasına karar verilmiş ise de, bozma ilamının dayanağını oluşturan yasa metni Anayasa Mahkemesince-yukarıda değinildiği üzere- iptal edilmiş olmakla; artık taraflar yararına usuli kazanılmış hakkın gerçekleştiğinden söz edilemez.

  Bu noktada, usuli kazanılmış hakka ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır:

  Yargıtay"ca bir kararın bozulması ve mahkemece bu bozma kararına uyulması halinde, bozulan kararın bozma sebeplerinin kapsamı dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması, usuli kazanılmış hak olup; bu hüküm davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usul hükmüdür.

Bir konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemece uyulmuş olması halinde, bu durum taraflardan birisi lehine usulü bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme ne de Yargıtay halele uğratabilir.

Ne var ki, davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın, Yargıtay’ın bozma kararının kapsamı dışında kalması (kısmi onama) ile kesinleşmesi nedeniyle doğan usulü kazanılmış hakkı, maddi anlamda kesin hüküm ile karıştırmamak gerekir. Maddi anlamda kesin hükümde, mahkeme (ve Yargıtay) davadan elini tamamen çekmiş (dava bitmiş, kesin biçimde sonuçlanmış) durumdadır. Oysa, davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmesi halinde, mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir ve mahkeme hakkındaki karar bozulan taleple ilgili olarak davaya devam etmektedir. Bu davada hakkındaki karar kesinleşmiş olan taleple ilgili olarak (maddi anlamda kesin hüküm nedeniyle değil) usulü kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapılamamaktadır. Ancak usulü kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı halinde, hakkındaki karar bozmanın kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmiş olan talep yönünden de mahkemece inceleme yapılabilir ve yeni bir karar verilebilir (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6. Baskı, cilt 5, s: 4770).

Bu husus, 28.06.1960 tarih ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da “...Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir...” şeklinde ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.

Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunludur ve mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

O halde, yerel mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, bozma ve direnme kararlarının kapsamları ile bağlı olmaksızın, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak karar verilmek üzere ve - diğer hususlar bu aşamada incelenmeksizin- salt bu değişik neden ve gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekir.

 SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının, mahkemece oluşan yeni yasal durum nazara alınarak karar verilebilmesi için, yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma kapsamına göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,  07.03.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi