
Esas No: 2011/21-788
Karar No: 2012/118
Karar Tarihi: 07.03.2012
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/21-788 Esas 2012/118 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Diyarbakır 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 26/07/2011
NUMARASI : 2011/645-2011/850
Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama Sonunda; Diyarbakır 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.12.2009 gün ve 2009/1 E. 2009/713 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 05.05.2011 gün ve 2010/1639 E. 2011/4300 K. sayılı ilamı ile;
(“…Davacı, Nisan 1999 tarihinde yapılan mahalli idareler seçiminde belediye başkanı olarak seçilip de, daha sonra seçilme yeterliliğinin olmadığının anlaşılması üzerine mazbatası geri alınan belediye başkanı yerine ilçe belediye meclisi tarafından, bu göreve kendisinin seçildiğini, belediye meclisi üyesi olarak kendisinin de seçimle iş başına geldiğini ileri sürmek suretiyle, 5510 sayılı Yasanın geçici 4.maddesinden yararlandırılarak, davalı SGK"nun, 03.12.2008 tarih 85043 sayılı kararıyla, davacının 5510 sayılı Yasa"nın geçici 4/11.fıkrası hükmünden yararlanmasını engelleyen işleminin iptali ile emsali belediye başkanının almakta olduğu makam tazminatı ve buna bağlı olarak temsil veya görev tazminatı tutarının, almakta olduğu emekli aylığına ilave edilmesi gerektiğinin tespitini istemiştir.
Mahkemece, Nisan 1999 tarihinde yapılan yerel seçimler sonucunda seçilen belediye başkanının mazbatasının geri alınması üzerine, Lice Belediye Meclisi"nce, başkanlık görevine seçilen belediye meclisi üyesi olan davacının, Anayasa"ya uygun olarak ve 5510 sayılı Kanun"un geçici 4.maddesinde belirtilen anlamı ile “seçimler neticesinde” belediye başkanı olarak görev yaptığının kabul edilmesi gerektiği görüşünü bildiren bilirkişi raporu esas alınarak, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.
Somut olayda, davacının 01.02.2004 tarihi itibariyle Bağ-Kur"dan emekli olduğu, Nisan 1999 Mahalli İdareler Seçiminde Lice İlçesi Belediye Meclisine üye seçilmiş olduğu, aynı dönemde belediye başkanı olarak seçilen Z... B...’ın belediye başkanı olma koşulların taşımadığı anlaşılarak başkanlıktan düşürülmesi üzerine, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü emri ile Lice İlçe Belediye Meclisi tarafından 5.7.1999 tarihli toplantıda belediye başkanı olarak seçildiği, 5.7.1999-27.3.2004 arasında Diyarbakır Lice İlçesi Belediye Başkanlığı görevini ifa ettiği, ancak Emekli Sandığı yerine Bağ-Kur sigortalısı olarak prim ödemekle kendi ödediği primler üzerinden 2004 yılında Bağ-Kur’dan emekli olduğundan, belediye başkanlarına münhasır makam tazminatı ve buna bağlı olarak temsil ve görev tazminatı haklarından yararlandırılmadığı, Sosyal Güvenlik Kurumlarının birleştirilmesiyle getirilen 5510 sayılı Kanun"un geçici 4. maddesinin 11. fıkrasına göre daha önce belediye başkanlığı yapmış olup da belediye başkanlığından emekli olamayanlara intibak hakkı tanındığından emekli aylığının Bağ-Kur yerine Emekli Sandığı Emeklisi olarak hesaplanarak kendisine ödenebilmesi için intibakının yapılmasını, bu husustaki eksik primlerin başkan olarak çalıştığı Kurum’a borç çıkarılmasını SGK"dan 10.11.2008 tarihinde talep ettiği, SGK"nun, 3.12.2008 gün 85043 sayılı yazısında, belediye başkanlığı görevine seçimle gelmediği gerekçesiyle anılan uygulamadan yararlanamayacağının bildirildiği görülmektedir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Yasa"ya 17.4.2008 gün 5754 sayılı Yasa"nın 68. maddesi ile eklenen geçici 4. maddenin 11. fıkrasına göre, “Bu Kanun"un yürürlük tarihinden önce, seçimler neticesinde belediye başkanı olarak görev yapmış olup, bu kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı Kanun"un bu kanunla yürürlükten kaldırılan ek 68. maddesine göre makam tazminatı ve buna bağlı olarak temsil veya görev tazminatı ödenenler hariç olmak üzere, Sosyal Güvenlik Kanunlarına göre emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta olanlardan; 5434 sayılı Kanun"un bu Kanun"la yürürlükten kaldırılan 39. maddesine göre aylık bağlanması şartlarını haiz olanlara, bu Kanun"un yürürlük tarihinden itibaren, bu kişilerden bu Kanun"un yürürlük tarihi itibariyle 5434 sayılı Kanun"un bu Kanun"la yürürlükten kaldırılan 39. maddesine göre aylık bağlanması şartlarını haiz olmayanlara ise bu şartları haiz oldukları tarihten itibaren 5434 sayılı Kanun"un bu Kanun"la yürürlükten kaldırılan Ek 68. maddesinde belirtilen şartlar da dikkate alınarak, emsali belediye başkanının almakta olduğu makam tazminatı ve buna bağlı olarak temsil veya görev tazminatı tutarı, almakta oldukları emeklilik veya yaşlılık aylıklarına ilave edilmek suretiyle ödenir. ...” Bu hükme göre aylık bağlanabilmesi, açık bir şekilde, belediye başkanlığı görevine seçimler sonucunda gelmiş olma şartına bağlanmıştır. Davacının ise, yerel seçimler sonucunda belediye başkanlığına değil, belediye meclisi üyeliğine seçildiği, daha sonra aynı seçimle belediye başkanlığına seçilen, ancak mazbatası geri alınan başkanın yerine Içişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü emri ile, Lice İlçe Belediye Meclisi tarafından 5.7.1999 tarihli toplantıda belediye başkanlığı görevine getirilmiş olduğu, yasa hükmünde açık bir şekilde ifade edilen "... seçimler neticesinde belediye başkanı olarak görev yapmış olmak..." koşulunu taşımadığı ortadadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı SGK"nun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının mahalli idareler seçimlerinde belediye meclisi üyesi olarak seçildiğini, belediye başkanı olarak seçilen kişinin seçilme yeterliliğine haiz olmadığının anlaşılması üzerine mazbatasının geri alındığını ve Belediye Meclisi tarafından yapılan seçimle davacının belediye başkanı seçildiğini, belediye başkanlığı sırasında 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalı olduğu ve bu Kanun uyarınca 01.02.2004 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı almaya başladığını, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra Geçici 4/11. maddede tanınan imkandan yararlanarak aylığının Emekli Sandığı’na göre ödenmesi için gerekli intibakların yapılmasına ilişkin talebinin Kurumca, belediye başkanlığı görevine seçimle getirilmediği gerekçesiyle reddedildiğini beyanla 5510 sayılı Kanunun Geçici 4/11. maddesi uyarınca intibakının yapılarak yaşlılık aylığının belediye başkanlığı görevine göre hesaplanarak ödenmesi gerektiğinden Kurumun intibak talebinin reddine dair işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili, 5510 sayılı Kanunun Geçici 4. maddesinde “seçimler neticesinde belediye başkanı olarak görev yapmış olup…” ifadesi ile maddenin uygulanmasında seçimler neticesinde belediye başkanı olma şartının arandığını, davacının seçimler neticesi değil, Belediye Meclisi tarafından belediye başkanı seçildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, Belediye Meclisince belediye başkanlığına seçilen davacının “seçimler neticesinde” belediye başkanı olarak görev yaptığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; davalı SGK vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde yazılı nedenle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, maddede amacın atama ile göreve gelmiş olanların dışlanması olduğunu belirtilerek ve önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı SGK vekili tarafından temyiz edilmektedir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Belediye Meclisi tarafından yapılan ve davacının belediye başkanı olarak seçilmesi ile sonuçlanan seçim işleminin, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 4. maddesinin 11. fıkrasında ifade edilen “…seçimler neticesinde belediye başkanı olarak görev yapmış olmak…” hükmü kapsamında olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağını teşkil eden 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 4. maddesinin 11. fıkrasında;
“…Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce, seçimler neticesinde belediye başkanı olarak görev yapmış olup, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ek 68 inci maddesine göre makam tazminatı ve buna bağlı olarak temsil veya görev tazminatı ödenenler hariç olmak üzere, sosyal güvenlik kanunlarına göre emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta olanlardan; 5434 sayılı Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 39 uncu maddesine göre aylık bağlanması şartlarını haiz olanlara, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren, bu kişilerden bu Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla 5434 sayılı Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 39 uncu maddesine göre aylık bağlanması şartlarını haiz olmayanlara ise bu şartları haiz oldukları tarihten itibaren 5434 sayılı Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ek 68 inci maddesinde belirtilen şartlar da dikkate alınarak, emsali belediye başkanının almakta olduğu makam tazminatı ve buna bağlı olarak temsil veya görev tazminatı tutarı, almakta oldukları emeklilik veya yaşlılık aylıklarına ilâve edilmek suretiyle ödenir. Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce seçimler neticesinde belediye başkanı olarak görev yapmış olup, bu Kanuna göre sigortalı iken yaşlılık aylığı bağlananlardan; 5434 sayılı Kanunun bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 39 uncu maddesine göre aylık bağlanması şartlarını haiz olanlara bu Kanunun geçici 2 nci ve geçici 4 üncü maddeleri hükümleri de dikkate alınarak bu fıkrada belirtilen şartlar dahilinde söz konusu tazminatlar aylıklarına ilâve edilmek suretiyle ödenir…”
Hükmüne yer verilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle demokrasilerde seçim kavramı ve amacının açıklığa kavuşturulmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Bilindiği üzere Devlet iktidarı özgül nitelikler taşır ve meşruiyet; süreklilik ve egemenlik olarak üç ilke ile açıklanır. Yönetilenlerin yöneticilere itaati iktidarın meşruluğu ölçüsünde olur. İktidarın demokratik meşruluğu ise yöneticilerin seçimler yoluyla belirlenmesi esasına dayanır. İktidarın kaynağını seçmenlerin oluşturuyor olması ortaya çıkan yönetime güveni de beraberinde getirmektedir (İ. Kabaoğlu., Anayasa Hukuku Dersleri, 6. Baskı, Legal, 2010, Sy:77).
Demokratik hükümet, egemenliğin halkta olduğu bir hükümettir. Binaenaleyh, mantıkî olan, bu egemenliğin bizzat sahibi tarafından, yani halk tarafından kullanılmasıdır. Lakin modern devletlerin gerek toprak unsuru ve gerekse beşerî unsur bakımından vasıl olduğu genişlik demokrasiyi en mükemmel şekilde işletmek hususunda maddi bir imkansızlık doğurmaktadır. Bundan başka, siyasi meselelerin modern devletlerdeki muğlaklık derecesine eriştiği her yerde, vatandaş kütlesinin, siyasi iktidarı bizzat istimal hususunda ne vakti ve ne de ehliyeti vardır. Onun yapabileceği tek şey, yetişmeleri, tahsilleri, kültürleri ve tecrübeleri itibariyle hükümet idaresini sağlamaya kabiliyetli insanları tayin etmek ve onları kendi adına karar vermek konusunda tavzif etmektir (F. A.., Seçim Sistemleri, Ankara 1953, S:5).
Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan güncel Türkçe sözlükte, seçim kavramı aynı doğrultuda; Kanunlar, yönetmelikler uyarınca bir veya daha çok aday arasından belli birini veya birkaçını seçme olarak tanımlanmıştır.
Halkın kendi kendisini yönetmesi anlamına gelen demokrasilerde, halk adına karar alma seçim yolu ile işbaşına gelen temsilcilere aittir.
Seçilen temsilciler kendilerini seçen kişilerin vekili olarak değil, tüm ulusun temsilcisi olarak görev yaparlar. Çoğulcu demokrasilerde halk adına hareket edecek temsilcilerin, seçim yolu ile belirlenmesi esastır (Ş. Gözübüyük, Anayasa Hukuku 9. Baskı, Turhan 2000, S;25).
Öte yandan oy verme yöntemine göre ise seçimler tek veya iki dereceli olarak yapılabilir. Buna göre seçmenlerin araya başka seçmenler girmeden doğrudan doğruya temsilcilerini seçebilmelerine tek dereceli seçim sistemi, temsilciyi seçecek olan seçmenleri seçmelerine ise iki veya üç dereceli seçim sistemi adı verilmektedir.
Kişinin siyasal gücün kullanılmasına katılmasını sağlayan haklara katılma hakları denilir. T.C. Anayasası’nda bu haklar Anayasa’nın “siyasal haklar ve ödevler” başlığı altında düzenlenmiştir. Anayasa’ya göre bunlar, vatandaşlık, seçme ve seçilme hakları, siyasi partilerle ilgili haklar, kamu hizmetlerine girme hakkı, vergi ödevi, dilekçe hakkı gibi hak ve özgürlüklerdir.
Seçme ve seçilme hakkının vatandaşlar için Anayasa-hukuksal güvence altına alınması temsili demokrasinin gerçekleşmesi için zorunlu bir koşuldur. Seçmen ve temsilci olabilmenin koşulları ve seçim yöntemleri konusunda ayrıntılı düzenlemeler yasakoyucuya bırakılmış olmakla birlikte Anayasa’nın 67/2. maddesinde yer alan ilkeler dışında Anayasa’nın 75-79. maddeleri bu konuya ilişkin önemli düzenlemeler içermektedir. Anayasa’nın 127. maddesine göre yerel yönetimlerin seçimleri de 67. maddedeki esaslara göre yapılır (Z. G.., Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir DEÜ 2. Baskı 1999, s:479).
Anayasa’nın 67. maddesinin 1. fıkrasında vatandaşların seçme, seçilme ve bağımsız yada bir siyasi parti içinde bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahip oldukları öngörülürken “Kanunda belirtilen şartlara uygun olarak” denilmek suretiyle bu hakkın kullanılmasının kimi koşullara ve düzenlemeye bağlı kılınabileceği anlatılmak istenmiştir. Maddenin belirlediği “kanunda öngörülen şartlar” yasa koyucunun, Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmamak koşuluyla takdir yetkisi içinde saptayabileceği, biçim, yöntem ve gerekleri kapsamaktadır. Yasakoyucunun yapabileceği düzenlemenin ilkeleri de 67. maddenin ikinci fıkrasında belirlenmiştir. Anayasa’nın öngördüğü gereklerden uzaklaşmadıkça ve düzenleme yetkisinin kullanılmasında “makul, kabul edilebilir” ölçü aşılmadıkça Anayasa’ya aykırılık oluşmaz. Anayasa ilkelerine ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı düşmeyen, hakkın özüne dokunmayan düzenlemeler Anayasa’nın öngördüğü seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını zedeleyecek; amaçla araç arasındaki makûl ölçü aşılmadığı ve anayasal ilkeler gözetildiği sürece Anayasa’ya aykırılık oluşmayacaktır (Any. Mahk. 21.04.1992 gün ve 17/30 sayılı kararı).
Anayasa’nın 127. maddesinin ilk fıkrasında ise “Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişilikleridir.” şeklindeki hüküm ile yerel yönetimlerin genel bir tanımı yapıldıktan sonra ikinci fıkrasında bu yönetimlerin kuruluş ve görevleri ile yetkilerinin yerinden yönetim ilkesine uygun olarak yasayla düzenleneceği belirtilmektedir.
Birbirini tamamlar nitelikte bulunan bu iki fıkra bağlamında yerel yönetimlerde; yerel ortak gereksinimler, tüzelkişilik organlarının halk tarafından seçilmesi, işlem ve eylem yetkisinin oluşu, kuruluş, seçim ve yetkilerinin yasa ile düzenleneceği gibi bazı özellikler göze çarpmaktadır.
Anılan 127. madde, yerel yönetimleri, yasada gösterilen karar organları seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan tüzelkişiler olarak tanımlarken kuruluş, görev ve yetkilerinin yerinden yönetim ilkesine uygun biçimde yasayla düzenleneceğini, seçimlerinin de Anayasa’nın 67. maddesindeki esaslara uygun olarak yapılacağını öngörmüştür. Organlarının halk tarafından seçilmesi ilkesi benimsenmektedir. Demokratik katılıma ilk aşamada etkinlikle anlam kazandıran bu örgütlerin tanımına, yapısına, işlevine, amacına uygun oluşum yöntemleri getirilmesi zorunlu olup halkın seçmesini sözde bırakan düzenlemelerin geçersiz kılınması gerekmektedir.
Anlaşılacağı üzere yurttaşların yönetime katılımı, genelleşen oy hakkı ile güvence altına alınmıştır ve yasa koyucu düzenlemelerini demokratik toplum gereklerine uygun biçimde yapmak zorundadır. Bu sınırın aşılması seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını sözde bırakır.
Anayasanın 127. maddesinin 1. fıkrasında, Mahalli İdarelerin; "...il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esaslan kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen. seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileri...” olarak tanımlandığı görülmektedir.
1580 sayılı mülga Belediye Kanununun yürürlükte kaldığı yaklaşık 75 yıllık süre boyunca Türk İdare Hukuku öğretisine hâkim olan yerleşik kabule göre Belediye İdaresinin karar organları Belediye Meclisi ve Belediye Encümenidir. Buna karşılık Belediye Başkanı, bir karar organı değil, Belediye İdaresinin icra organı olarak kabul edilmiştir. Benzer şekilde, 2005 yılından beri yürürlükte bulunan 5393 sayılı Belediye Kanununda da Belediye Meclisi "belediyenin karar organı" olarak tanımlanırken (m. 17); Belediye Başkanının "Belediye İdaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisi" olarak tanımlandığı görülmektedir (m. 37/1). Dolayısıyla belediye başkanı, teknik olarak Anayasa"nın 127. maddesinin 1. fıkrasında mutlaka "seçmenler" tarafından seçilerek oluşturulacağı öngörülen Belediye organları arasında ver almamaktadır
Anayasa koyucunun, Belediye İdaresinin başı ve Belediye tüzel kişiliğinin temsilcisi olan belediye başkanının belirlenmesi usulü konusunda, yasama organına belli bir takdir yetkisi verdiği anlaşılmaktadır.
Ancak, hemen belirtmek gerekir ki yasama organının bu takdir yetkisi, Anayasa"nın 2. maddesinde belirtilen "Hukuk Devleti" ve "Demokratik Devlet" ilkeleri ile; yine Anayasanın, "İdarenin kuruluş ve görevlerinin, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına..." dayanacağını belirten 123/2. ve "Mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkilerinin, yerinden yönetim ilkesine..." dayanacağını belirten 127/2. maddeleriyle sınırlıdır.
Nitekim Anayasa Mahkemesi konuya ilişkin 13.06.1988 gün ve 1987/22 E., 1988/19 K. sayılı kararında bu hususu, “… Belediye tüzelkişiliğinin organları belediye meclisi, belediye encümeni ve belediye başkanı olup, belediye meclisiyle belediye encümeni karar, belediye başkanı ise yürütme organıdır.
Karar organı olan belediye meclisi Anayasa gereği seçimle göreve gelen belli sayıda üyelerden oluşur.
Belediye başkanları ise 1580 sayılı Kanunun 89. maddesi uyarınca belediye meclisince kendi üyeleri arasından veya dışarıdan seçilerek 19.7.1963 gün 307 sayılı yasayla halk tarafından seçilmeye başlanmıştır. Bu uygulama 18.1.1984 günlü 2972 sayılı yasanın 1 ve 2. maddeleri gereğince günümüzde de sürdürülmektedir. Anayasa’nın 127. maddesindeki yerel yönetimlerin hukuksal konumlarını, yapılarını ve amaçlarıyla “yerinden yönetim ilkesini” gözeten yasa koyucu, “belediye başkanlarının da seçimle göreve gelmesi usulünü benimsemiştir…” şeklinde ifade etmiştir.
Yeri gelmişken belediye başkanlığı seçimine ilişkin mevzuatın değerlendirilmesi de gerekmektedir.
Yasa koyucu belediye başkanının 2972 Sayılı Mahalli İdareler İle Mahalle Muhtarlıkları Ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun’un 2. maddesinde yer alan; "...serbest, eşit, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında..." yapılan seçimler ile seçmenler tarafından seçilmesi yöntemini benimsemiştir.
Ne var ki, anılan Kanunda, seçim veya tutanakların iptalini düzenleyen 25. maddesi ile seçimlerin yenilenmesini düzenleyen 29. maddelerinde Belediye Meclisi ile İl Genel Meclisinin feshi veya üyeliklerin boşalması gibi durumlara değinilmekte; ancak belediye başkanlığının boşalması halinde nasıl bir yol izleneceğine ilişkin herhangi bir düzenleme yer almamaktadır.
Bu durumda takip edilmesi gereken yöntem ise, 2972 Sayılı Kanuna göre daha yeni tarihli ve özel bir kanun olan 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 45. maddesinde düzenlenmiştir.
Yürürlükte bulunan 5393 sayılı Belediye Kanunu belediye başkanlarının seçiminde üç ayrı yöntem getirmiştir. Bunlar; mahalli genel seçimle iş başına gelme, belediye meclisi tarafından seçilme ve bu iki usule göre seçilememe durumda ise atama yoluyla belediye başkanının görevlendirilmesi yöntemidir.
Gerek mülga 1580 sayılı gerekse yürürlükte bulunan 5393 sayılı Belediye Kanunlarına göre Belediye Başkanlığı seçiminde kademeli bir yöntem benimsenmiş olup, öncelikli olarak 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun"a göre seçim yapılması öngörülmüştür.
Mahalli seçimler ile belirlenen başkanlığın boşalması halinde ise 5393 sayılı Kanunun "Belediye başkanlığının boşalması hâlinde yapılacak işlemler" başlıklı 45. maddesinde:
“Belediye başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması durumunda, vali tarafından belediye meclisinin on gün içinde toplanması sağlanır. Meclis, birinci başkan vekilinin, onun bulunmaması durumunda ikinci başkan vekilinin, onun da bulunmaması durumunda en yaşlı üyenin başkanlığında toplanarak;
Belediye başkanlığının boşalması veya seçim dönemini aşacak biçimde kamu hizmetinden yasaklanma cezasının verilmiş olması durumunda bir başkan,… seçer,
Belediye başkanı veya başkan vekili belediye meclis üyeleri arasından ve gizli oyla seçilir. İlk iki oylamada üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır. Dördüncü oylamada en fazla oy alan üye, belediye başkanı veya başkan vekili seçilmiş olur. Oyların eşitliği durumunda kura çekilir."
Hükmüne yer verilmiştir.
Belediye meclisleri tarafından seçim yapılmasına ilişkin 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 45. maddesinde yer alan bu düzenleme 1580 sayılı mülga Belediye Kanunu"nun 93. maddesinde de aynı şekilde yer almaktaydı.
Bu iki yöntem ile başkanın belirlenememesi halinde ise 5393 sayılı Belediye Kanunu"nun "Belediye başkanı görevlendirilmesi" başlıklı 46. maddesi uyarınca,
"Belediye başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması ve yeni belediye başkanı veya başkan vekili seçiminin yapılamaması durumunda, seçim yapılıncaya kadar belediye başkanlığına büyükşehir ve il belediyelerinde İçişleri Bakanı, diğer belediyelerde vali tarafından görevlendirme yapılır”.
Belirtilmelidir ki, mülga 1580 sayılı Belediye Kanunu"nun 94. maddesinde de aynı yönde düzenleme bulunmaktaydı.
Görüldüğü üzere, Anayasa’nın 127/1. maddesine göre mahalli idarelerin karar organlarının; kanunda belirtilmiş olan seçmenler tarafından seçilmesi öngörülmüş ancak bu seçimin nasıl ve hangi seçmenlerle yapılacağı konusundaki yetki kanun koyucuya bırakılmış olup karar organlarının kanunda gösterilen seçmenler tarafından seçilerek oluşturulması hükmü yerel yönetim meclislerinin ya da başkanların doğrudan halk tarafından seçilmesini zorunlu kılmamaktadır. Çünkü kanunla istenen biçimde bir seçmen topluluğu oluşturulması, bu seçmen topluluğunun, il idare kurulu, belediye meclisi ya da il genel meclisi olması mümkündür.
Anayasa bu konuda aksi yönde bir amaç ve uygulama benimsemiş olsa idi, yerel yönetimlerin karar organlarının seçimi konusundaki düzenlemede "kanunda gösterilen seçmenler” yerine "doğrudan halk tarafından seçilmesi" düzenlenmesine açık olarak yer verilmesi imkanı bulunduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
Öte yandan davanın yasal dayanağını teşkil eden 5510 sayılı Kanunun Geçici 4. maddesinin 11. fıkrasında yer alan “seçimler neticesinde” kavramının kapsamı ve uygulanma şartlarının belirlenmesinde lafzi yorumun dikkate alınması halinde kavramın genel veya ara seçim gibi bir ayrıma yer vermediği, her türlü seçimi ifade ettiği de açıktır.
Kaldı ki, Belediye Kanunu’nda da başkanlığın boşalması halinde ara seçim değil, belediye meclisinin yapacağı seçim ile boşluğun doldurulması öngörülmüştür.
Mahalli idarelerin karar organlarının halkın iradesiyle seçilmesindeki amaç yerel özerkliğin ve yerel demokrasi ilkelerinin gereğinin sağlanmasıdır.
Bu nedenle halkın iradesiyle seçilmiş olan belediye meclisinin belediye başkanını seçmesinin halkın iradesini yansıtmayacağını söylemek de mümkün değildir. Zira halkın seçmiş olduğu temsilciler olan belediye meclisi üyelerince belediye başkanının seçilmiş olması temsili demokrasiye uygun ve halkın iradesine ters düşmeyen bir hukuki durum olup, halkın seçtiği meclis üyelerinin yaptığı seçimin de, meclis üyelerini seçen halkın iradesini yansıtacağı açıktır. Dolayısıyla amaçsal yorum yapıldığı takdirde de aynı sonuca ulaşılmaktadır.
Buradan, Kanun koyucunun; 5510 sayılı Kanun"da “seçimler neticesinde” kavramı ile, halkın iradesi yansıtan bir belirleme olmayan atama usulü ile göreve gelmiş olanları dışlamak amacını taşıdığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Ayrıca 5510 sayılı Kanunun Geçici 4. maddesinde geçen "seçimler neticesinde görev yapma" kavramı, Anayasanın 127. maddesinde yer alan "seçmenler tarafından seçilerek oluşturulma"dan daha geniş bir içeriğe sahiptir.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında belediye meclisleri tarafından yapılan belediye başkanlığı seçimlerinin seçim olarak kabul edilmemesi mümkün değildir.
Hal böyle olunca, atama yolu dışında gerek mahalli genel seçimler gerekse belediye meclisinin seçimi yoluyla belediye başkanlığı yapmış olan belediye başkanlarının, 5510 sayılı Kanunun Geçici 4. maddesinin 11. fıkrası ile daha önceden belediye başkanlığı görevini ifa etmiş olup da belediye başkanlığı üzerinden emekli olmamış olanlar için tanınan intibak imkanından yararlanmalarının mümkün olduğunun kabulü zorunludur.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında somut uyuşmazlığın değerlendirilmesinde:
Davacının yerel seçimler sonucunda belediye meclisi üyeliğine seçildiği, daha sonra aynı seçimle belediye başkanlığına seçilen, ancak mazbatası geri alınan belediye başkanının yerine İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü emri ile İlçe Belediye Meclisi tarafından 5.7.1999 tarihli toplantıda yapılan oylama sonunda oyçokluğu ile belediye başkanlığına seçildiği ve asaleten belediye başkanı olarak görev yaptığı, 5434 sayılı Kanun’un 39. maddesi şartlarını taşıyan davacının 5393 sayılı Belediye Kanunu"nun 85/a ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu"nun Ek 68. maddesine göre belediye başkanlığı dikkate alınmak suretiyle emekli olmayı hak etmiş bulunduğu anlaşılmaktadır.
O halde Yerel Mahkemece, Belediye Meclisi tarafından yapılan ve davacının belediye başkanı olarak seçilmesi ile sonuçlanan seçim işleminin, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 4. maddesinin 11. fıkrasında ifade edilen “…seçimler neticesinde belediye başkanı olarak görev yapmış olmak…” hükmü kapsamında olduğunun kabulü ile intibak talebinin reddine dair Kurum işleminin iptaline ilişkin kararda direnilmesi yerindedir.
Ne var ki, Özel Daire’nin bozma nedenine göre 5510 sayılı Kanun Geçici 4. maddesinin 11. fıkrasındaki diğer koşulların davacı yönünden yerine getirilip getirilmediğine ilişkin olarak diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daire’ye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup; davacının yaşlılık aylığının intibak talebinin diğer şartlarının değerlendirilmesi için dosyanın 21. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 07.03.2012 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.