(“...Davacılar vekili, davalıların sürücü ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın neden olduğu kazada müvekkillerinin oğlu ve kardeşi Taylan ’ın öldüğünü, bu suretle zarar gördüklerini ileri sürerek, toplam 3.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminatın faiziyle davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı Erol vekili, zamanaşımı definden bulunmuş, davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, davalı zorunlu mali sorumluluk sigortacısı iflas ettiği için davalı sıfatının bulunmadığı, diğer davalı hakkındaki davanın ise zamanaşımına uğradığı gerekçeleriyle, davanın zamanaşımı ve husumet yokluğu nedenleriyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı Erol bakımından kurulan hükme ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile kararın davalı Erol bakımından onanması gerekmiştir.
2- Davacılar vekilinin davalı K. Sigorta A.Ş.ne yönelik temyiz istemine gelince, mahkemece davalı sigortanın iflas ettiği gerekçesiyle davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş ise de; davalı şirketin iflas etmesi kendisine açılacak bir davada husumet yöneltilemeyeceği sonucunu doğurmaz. İflas eden bir şirketin hak ve hukuki işlem ehliyeti devam ettiği için, dava ve taraf ehliyeti bulunduğu gibi, davaya konu trafik sigortası davalı şirketçe yapıldığı için, kendisinin bu davada davalı sıfatının bulunduğu, diğer ifadesiyle bu davada kendisine husumet yöneltilebileceği de açıktır.
Ancak, İİK’nun 194. maddesi uyarınca, iflasın açılmasından sonra açılmış ya da açılacak davalarda, iflasın açılması ile müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davalarında, acele haller ve maddede yazılı olanlar haricinde durma kararı verilmesi gereklidir. Somut olayda, bedensel zarara dayalı tazminat istenildiğinden bu kapsamda durma kararı verilmesine gerek olmadığı gibi, davalı sigorta bakımından ikinci alacaklılar toplantısı da yapılmıştır.
Bu durumda mahkemece, davalı müflis K. Sigorta A.Ş.’ye dava açılmasının mümkün olduğu kabul edilerek, dava konusu alacağın, davalı müflis sigortanın iflas idaresince, iflas masasına kaydedilip alacağın masaca kesin olarak kabul edilip edilmediğinin araştırılması, eğer kesin suretle kayıt ve kabul edilmiş ise konusu kalmayan davanın reddine karar verilmesi; masaya kayıt edilmek istenip de alacak kısmen veya tamamen reddedilmiş ise ve kayıt-kabul davası ayrıca açılmamışsa işbu davaya husumet iflas idaresine yöneltilmek suretiyle alacağın iflas masasına kayıt ve kabulü davası olarak devam edilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, anılan davalı bakımından yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, destekten yoksun kalma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davalı zorunlu mali sorumluluk sigortacısı iflas ettiği için davalı sıfatının bulunmadığı, diğer davalı hakkındaki davanın ise zamanaşımına uğradığı gerekçeleriyle, davanın zamanaşımı ve husumet yokluğu nedenleriyle reddine karar verilmiş; davacılar vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle diğer davalı yönünden kurulan hükme yönelik temyiz itirazları reddedilip; iflas eden sigorta şirketinin davalı sıfatının bulunmadığına ilişkin hüküm fıkrası yönüyle karar bozulmuştur.
Mahkemece husumet yokluğundan davanın reddine ilişkin önceki kararda direnilmiş; kararı, davacılar vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iflas eden şirketin pasif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, dava ehliyeti ve taraf sıfatı kavramları üzerinde durulmalıdır:
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir ve medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir.
Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Baki Kuru- Ramazan Arslan- Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. Baskı, Ankara 1995, s. 231).
Bu nedenle davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani bir davada taraf olabilmek için, ya hakiki şahıs; ya da hükmi şahıs olmak gerekir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder (Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, İstanbul 2000, s. 288).
Ticaret şirketlerinin taraf ehliyetinin son bulması konusuna gelince;
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun “hükmü şahsiyetin devamı” başlıklı 208. maddesine göre; “Tasfiye haline giren şirket, ortaklarla olan münasebetlerinde dahi tasfiye sonuna kadar ve ehliyeti 232 nci madde hükmü mahfuz kalmak kaydiyle, tasfiye gayesiyle mahdut olarak hükmi şahsiyetini muhafaza ve ticaret unvanını (Tasfiye halinde) ibaresini ilave suretiyle kullanmakta devam eder.”
Yeni aynı Kanunun(TTK’nun) “şirket unvanının sicilden terkini” başlıklı 449. maddesi; “Tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İşbu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunur.” hükmünü içermektedir.
Bir ticaret şirketinin taraf bulunduğu bir dava devam ederken şirket tasfiye haline girerse, şirketin taraf ehliyeti son bulmaz. Çünkü, şirketin tüzel kişiliği tasfiye amacıyla sınırlı olmak üzere devam eder (TTK m. 208, 449). Şirket davada taraf olarak kalmakta devam eder; ancak, bu halde şirket davada tasfiye memurları tarafından temsil edilir (TTK m. 219, 450) (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. I, İstanbul 2001, s. 935, aynı yönde görüş için bkz. İlhan E. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6. Bası, İstanbul 1975, s. 209). Ortaklık, ticaret sicilinden kaydı silininceye kadar tüzel kişiliğini korur. Bu nedenle, gerek infisah gerekse fesih kararı, anonim ortaklığın sonunu değil, tasfiye işlemlerinin başlangıcını ifade eder (Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Temel Esaslar, 10. Baskı, 2011, s. 511; İsmail Doğanay, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. II, 4. Baskı, 2004, s. 1309).
Hukuk Genel Kurulu’nun 10.06.2009 gün ve 2009/11-173 E-2009/247 K. sayılı ilamında; iflas eden şirketin ticaret sicilinden kaydı silinmekle dava ve taraf ehliyetinin sona ereceği kabul edilmiştir.
Somut olayın açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilmesine gelince:
Davacılar tarafından davanın açıldığı tarihte davalı şirket hakkında verilen iflas kararı kesinleşmiş ise de, iflas kapanış onayı yapılarak ticaret sicilindeki kaydı kapatılmamıştır.
Yukarıda da belirtildiği üzere, şirket hakkında iflas kararı verilmesi ve hatta bu kararın kesinleşmesi ile taraf sıfatı sona ermemekte; şirketin tüzel kişiliği tasfiye amacıyla sınırlı olarak devam etmekte; müflis şirket aleyhine açılan davanın takibinin ise şirketçe değil iflas masası tarafından yapılması gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede mahkeme kararının salt uyuşmazlıkla sınırlı olmak üzere taraf ehliyeti yönünden incelenmesi gerektiği; Özel Daire bozma ilamının 2 nolu bendinin son paragrafında de yer alan ve “Bu durumda mahkemece” ibaresi ile başlayan işin esasına ilişkin bozma nedenlerinin bu aşamada incelenemeyeceği oybirliği ile kararlaştırılmıştır.
Heyetçe, salt muflis şirketin aktif husumet ehliyetinin olup olmadığına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede:
İflas eden ve ticaret sicilinden terkin edilmemiş bulunan müflis kapital sigorta şirketinin eldeki davada pasif husumet ehliyetinin bulunduğu ve taraf olarak kabul edilmesi gerektiği; ancak iflas eden bu şirketi davada temsil yetkisinin iflas masasına ait olduğu, bu nedenle iflas masasının davaya dahil edilerek toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerektiği, oybirliği ile benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; mahkemece, müflis kapital sigorta şirketinin davalı ve davada taraf olarak kabulü ile iflas masasınca temsilinin sağlanması için iflas masasının davaya dahil edilmesi gerekirken, davada aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle bu şirket hakkındaki davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
Direnme kararı açıklanan bu değişik nedenlerle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının bu aşamada irdelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 29.02.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.