Abaküs Yazılım
8. Ceza Dairesi
Esas No: 2019/17003
Karar No: 2020/10462
Karar Tarihi: 25.02.2020

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma - fuhuş - Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2019/17003 Esas 2020/10462 Karar Sayılı İlamı

8. Ceza Dairesi         2019/17003 E.  ,  2020/10462 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, fuhuş
HÜKÜMLER : Mahkumiyet

Gereği görüşülüp düşünüldü:
I- Sanıklar ..., ..., ..., ... hakkında fuhuş suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz incelemesinde;
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre, sanıklar ... ve ..."ın bir sebebe dayanmayan temyiz itirazları ile sanıklar ... ve ... müdafinin, eksik soruşturma yapıldığına, müştekinin beyanları arasındaki çelişkinin giderilmediğine, gerekçenin yetersiz olduğuna, mevcut deliller, tanık anlatımları ile sanıkların beraatine karar verilmesi gerektiğine, sanık ..."in, sübuta yönelik temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin üye ..."nın muhalefeti ile ve oyçokluğu ile ONANMASINA,
II- Sanıklar ..., ..., ..., ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz incelemesinde;
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre, sanıklar ... ve ..."ın bir sebebe dayanmayan temyiz itirazları ile sanıklar ... ve ... müdafinin, eksik soruşturma yapıldığına, müştekinin beyanları arasındaki çelişkinin giderilmediğine, gerekçenin yetersiz olduğuna, mevcut deliller ,tanık anlatımları ile sanıkların beraatine karar verilmesi gerektiğine, sanık ..."in, sübuta yönelik temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin Başkan ... ve üye ..."nın muhalefeti ve oy çokluğu ile ONANMASINA,
III- Sanık ... hakkında fuhuş ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz incelemesinde;
UYAP ortamından alınan nüfus kayıt örneğine göre sanığın hükümden sonra 25.10.2018 tarihinde vefat ettiğinin belirtilmesi karşısında; bu husus araştırılarak, 5237 sayılı TCK.nın 64. maddesi gereğince hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeksizin hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 25.02.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KARŞI OY

Dairemizin 2019/17003 Esas sayılı dosyasında; Sayın çoğunluğun sanıklar ..., ..., ... ve ... haklarında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin çoğunluk görüşüne, suçun sübutu için gösterilen delillerin şikayetçinin soyut beyanından ibaret olması nedeniyle mahkumiyet için yeterli olmadığı, sanıkların beraatine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle iştirak edilmemiştir.
Şöyle ki; Sanıklar hakkındaki soruşturma şikayetçi ... (...)’ın polisi araması ile başlamıştır. Şikayetçi kollukta ve Cumhuriyet Savcısına verdiği ifadelerde: “Küçük yaşta iken 1993 yılında üvey babasının tecavüzüne uğradığını, daha sonra bir kadın tarafından pavyona düşürüldüğünü, sanıkların işlettiği Tarsus ilçesinde bulunan Brodway isimli pavyonda 2003 yılında çalışmaya başladığını, burayı önceleri İbrahim ...’ın işlettiğini, sanıklar ..., .... ve ...’ın da burada çalıştığını, burada 3,5 yıl çalıştığını, ...’un kendisini erkeklere pazarladığını, 500 TL para alıp parayı sanık ...’a verdiğini, ...’ın ise arabayla kendilerini müşteriye götürdüğünü, sanıkların sürekli kendisini gözetim altında tuttuğunu, bu işi yapmak istemediğini söylemesine rağmen zorla, tehditle, gözünü korkutarak ve devamlı başında bekleyerek ayrılmasına izin vermediklerini, İbrahim ...’ın üzerine Brodway gazinosu kapanınca ... ve ...’ın işlettiklerini, Mersin ilinde bulunan ... Bar isimli yere getirildiğini, yaklaşık bir yıl önce de şu anda çalıştığı gazinoya getirildiğini sanıklar ... ve ...’ın burayı işlettiklerini, ... ve ...’ın aktif olarak çalıştıklarını, Tarsus’ta olduğu gibi erkeklere pazarlayıp fuhuş yaptırdıklarını ve zorla alıkoymaya devam ettiklerini, zor, tehdit, korkutma ve baskı ile ayrılmasına izin vermediklerini, 29.02.2008 tarihinde cep telefonu ile polisi arayarak ihbarda bulunduğunu” iddia ederek, şikayetçi olmuştur.
Şikayetçinin kaldığı (kendi beyanına göre zorla tutulduğu) pansiyonu 15 günde bir olmak üzere sürekli denetleyen polis memuru tanıklar ... ve ... alınan beyanlarında “burayı uzun zamandan beri denetlediklerini, denetim sırasında burada kalan bayanları aynı yere alarak özel olarak görüştüklerini, zorla alıkonulduğu yönünde hiçbirinden şikayet duymadıklarını” beyan etmişlerdir.
Şikayetçinin çalıştığı pavyonda şikayetçi gibi çalışıp aynı pansiyonda kalan tanıklar ..., ...ve ... “kendilerinin de aynı işyerinde çalıştıklarını, kimsenin burada zorla tutulmadığını, zorla, tehditle alıkonulmadığını, gönüllü olarak çalıştıklarını, şikayetçi ...’in bu süre zarfında kendilerine herhangi bir şikayette bulunmadığını ifade etmişlerdir.
Gerek aynı işyerinde şikayetçi ile aynı konumda çalışan bayan tanıklar ve gerekse 15 günde bir denetim yaparak şikayetçi dahil bütün bayanlarla ayrı yerlerde ve özel olarak görüşen tanık polis memurlarının beyanları karşısında; sanıkların fuhşa aracılık ettkileri hususu sübut bulmuş ise de, şikayetçi ve diğer bayanların yıllarca burada zorla tutulduğu hususu dayanaksız kalmıştır. Şikayetçinin iddia ettiği gibi 2003 yılından 2008 yılına kadar zorla tutulması ve herhangi bir yere gitmesine izin verilmemesi iddiası hayatın olağan akışına aykırı ve imkansız bir durumdur. Şikayetçinin uzun yıllardan beri zorla tutulduğuna ve ayrılmasına izin verilmediğine yönelik iddiaları hiçbir delil ile desteklenmemiştir. Yetişkin bir insanın 2003 yılından 2008 yılına kadar sürekli bir şekilde zorla, baskı ve tehditle bir yerde tutulması, bu süre zarfında yüzlerce kişi ile cinsel ilişkiye girmesine rağmen zorla alıkonulduğunu söyleyememesi, 15 günde bir denetim yapan polislere şikayetini iletememesi ve 5 yıl süreyle zorla alıkonulmasına karşın hiçbir tanığının olmaması hayatın gerçekleri ile bağdaşmamaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, sanıklara atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu sübuta ermediği halde beraatleri yerine mahkumiyet kararı verilmesi yasaya aykırı olup bozulmasına karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir. 25.02.2020

KARŞI OY

Sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında açılan kamu davasının yerel mahkemece yapılan yargılaması sonunda kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve cebir ve şiddet kullanarak fuhuş yaptırmak suçlarından TCK.nın 109/2, 227/2-4. maddeleri gereğince cezalandırılmalarına ilişkin hükmün onanmasına yönelik sayın çoğunluğun görüşüne aşağıdaki nedenlerle katılma olanağı almamıştır.
1- Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 04.08.2008 tarihli iddianamesiyle sanıklar hakkında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve bir kimseyi fuhuşa teşvik etmek suçlarından TCK.nın 109/1, 227/2. maddeleri gereğince cezalandırılmaları istemiyle iddianame düzenlenmiştir.
12.09.2012 tarihli 12. nolu oturumda, CMK.nın 226. maddesi uyarınca ek savunma yoluyla giderilmesi mümkün iken aynı fiilden ötürü, her iki suç yönünden TCK.nın 227/4 ve 109/2. maddeleri gereğince işlem yapılmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.
Mahkemenin suç duyurusu üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 18.09.2012 tarihli iddianamesiyle aynı fiilden dolayı sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve fuhuşa teşvik etmek suçlarından yanlızca fuhuş suçundaki arttırım fıkrası olan TCK.nın 227/4 ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun nitelikli hali olan TCK.nın 109/2. maddesi sevk maddeleri olarak gösterilerek mükerrer iddianame düzenlenmiştir.
Dosya ve duruşma tutanaklarının incelenmesinde sanıklardan ... ile ..."a, TCK.nın 227/4 ve 109/2. maddelerinin uygulanması talep edilen 18.09.2012 tarihli bu dosya ile birleşen aynı mahkemenin 2012/603 Esas sayılı dosyasına ait iddianame okunmadığı gibi CMK.nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı da tanınmadan, savunma hakları kısıtlanarak CMK.nın 191. ve 226. maddelerine aykırı hareket edilmesi nedeniyle kararın bozulması gereklidir.
2- Şikayetçi ... ..."ın 29.02.2008 tarihinde saat 17:45 sıralarında telefonla polis 155 hattını arayarak pansiyonda alıkonulduğunun ihbarı üzerine soruşturma başlatılmıştır.
Şikayetçi ... ... ihbarı müteakip kolluk tarafından alınan 29.02.2008 tarihli ifadesi ile 01.03.2008 tarihli Cumhuriyet Savcısı tarafından alınan beyanlarda küçük yaşta iken üvey babasının tecavüzüne uğradığını, Ankara ilinde bir kadın tarafından pavyona düşürüldüğünü değişik bar ve pavyonlarda çalıştığını ... Bar isimli işyerinde ise son bir yıldır çalışdığını, işyerini fiilen çalıştıran sanık ... bilgisi dahilinde işyerinde garsonluk yapan sanık ... tarafından fuhuş parası alınarak şoför sanık ... ... tarafından fuhuş amaçlı müşterilere gönderildiğini, sanıklardan ..."in bu işlerle ilgisi olmadığını, sanık ..."in ise yalnızca bilgisi olduğunu ifade etmiştir.
Şikayetçi ... ... soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki diğer beyanlarında ve vermiş olduğu dilekçelerde önceki ifadelerinden dönmüştür.
Yapılan yargılama sonunda yerel mahkemece tüm sanıklar hakkında atılı suçlardan mahkumiyet hükmü kurulmuştur.
Ancak gerekçeli kararda, hangi sanığın hangi fiiliyle nasıl ve ne şekilde atılı suçları işlediği hususunda hiçbir gerekçe gösterilmemiş, şikayetçinin ilk ifadeleri gözönüne alınarak hüküm kurulmuş ise de şikayetçinin yukarıda belirtilen kolluk ve Cumhuriyet Savcısı tarafından alınan beyanlarında sanıklardan ... ve ...’le ilgili bir iddiasının bulunmadığı görülmektedir.
Sanıkların üzerlerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve fuhuşa teşvik suçları ile mahkeme kararlarının gerkçeli olması gerektiği hususları üzerinde durmak gereklidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.01.2019 tarih ve 2017/14-548 (E) - 2019/1 (K) sayılı kararında “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu 5237 sayılı TCK’nın "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" başlıklı 109. maddesinde;
"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silâhla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend halinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini
savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli haller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; "Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir" şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Madde de sadece "bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak" tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle mağdurun bir yere gitme veya kalma özgürlügünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yer, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesini yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olmasına gerek yoktur, aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme halinde dahi diğer unsurların varlığı halinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığını somut olayın özelliğine göre hakim takdir edecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.” şeklindeki açıklama ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile ilgili korunan hukuki yarar ve unsurları irdelenmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.01.2019 tarih ve 2017/14-572 (E) – 2019/2 (K) sayılı kararında da “ Suç ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK"nın "Fuhuş" başlıklı 227. maddesi;
"(1) Çocuğu fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran, bu maksatla tedarik eden veya barındıran ya da çocuğun fuhşuna aracılık eden kişi, dört yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun işlenişine yönelik hazırlık hareketleri de tamamlanmış suç gibi cezalandırılır.
(2) Bir kimseyi fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran ya da fuhuş için aracılık eden veya yer temin eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanılarak kısmen veya tamamen geçimin sağlanması, fuhşa teşvik sayılır.
(3) (Mülga fıkra: 06/12/2006-5560 sayılı Kanunun 45.md)
(4) Cebir veya tehdit kullanarak, hile ile ya da çaresizliğinden yararlanarak bir kimseyi fuhşa sevk eden veya fuhuş yapmasını sağlayan kişi hakkında yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısından iki katına kadar artırılır.
(5) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlât edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçların, suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(7) Bu suçlardan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
(8) Fuhşa sürüklenen kişi, tedaviye veya psikolojik terapiye tâbi tutulabilir." şeklinde düzenlenmiştir.
Fuhuş suçu, 5237 sayılı TCK"nın topluma karşı suçlar başlıklı üçüncü kısmın, genel ahlaka karşı suçlar başlıklı yedinci bölümünde düzenlenmiş olup, bu suçla korunan hukuki yarar genel olarak, toplumun ar ve haya duyguları ile birlikte genel ahlakın korunmasıdır. Suçun mağduru esas itibariyle kendisine fuhuş yaptırılan kişi olmakla birlikte, kanun koyucu fuhuş yaptırılan kişinin yaşına göre ikili bir ayırım yapmaktadır. Buna göre, maddenin birinci fıkrası yönüyle 18 yaşından küçükler mağdur olarak kabul edilirken, ikinci fıkra yönüyle yetişkinler mağdur olarak kabul edilmiştir.
Mağdur olan kişinin cinsiyetinin bir önemi bulunmadığından, erkekler dahi kadınlar gibi suçun mağduru olabilecektir.
Maddede fuhuşun tanımı yapılmamış olup, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde; "içinde bulunulan toplumun kurallarına uymayan bir biçimde bir veya birkaç kişiyle para karşılığı cinsel ilişkide bulunma" şeklinde tanımlanmıştır (Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Ankara, 2005, s.719).
Maddenin konu olan ikinci fıkrasında, bir kimseyi fuhşa teşvik etmek, bunun yolunu kolaylaştırmak ya da fuhuş için aracılık etmek veya yer temin etmek, ayrı bir suç olarak düzenlenmiş, fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanılarak kısmen veya tamamen geçimin sağlanmasının fuhşa teşvik sayılacağı kabul edilmiştir. Fuhşa teşvik etmek, kişinin fuhuş yapması için onda bir irade oluşturmaya çalışılmasıdır. Fuhşun yolunu kolaylaştırmak, fuhşu arayan bakımından bunun için veya fuhuş yapacak kimsenin fuhşa atılması bakımından onun için her türlü imkânın sağlanmasıdır. Fuhuş için aracılık etmek, mağdur ile cinsel arzularını tatmin etmek isteyen kişinin bir araya gelmesini sağlamaktır. Yer temin etmek ise, mağdur ile cinsel arzularını tatmin etmek isteyen kişinin bir araya gelecekleri yerin temin edilmesidir. Fıkrada düzenlenen suç seçimlik hareketli bir suç olup, fıkrada sayılan hareketlerden herhangi birisinin yapılması suçun işlenmesi için yeterlidir. Ayrıca bu seçimlik hareketlerden birden fazlasının aynı zamandiliminde yapılması durumunda yine tek suç oluşacak, buna karşılık daha sonra farklı zamanda seçimlik hareketlerin tekrarlanması hâlinde yeni bir suç işlenmiş olacaktır. ” denilmek suretiyle fuhuş suçunun unsurları vurgulanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.06.2019 tarih ve 2018/16- 573 (E), 2019/466 (K) sayılı kararında “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
CMK"nın "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.",
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde;
"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.",
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
"(1) Hükmün başına, "Türk Milleti adına" verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir."
Hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasa"nın 141 ve CMK"nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "Sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, "Gerekçe" kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "Sonuç (hüküm)" kısmında ise; CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun"un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun"un 53 ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkanının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercii tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının "Gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
CMK"nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK"nın 289/1-g ve 1412 sayılı CMUK"un 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (AİHS) 6. maddesinin ihlâli olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).
AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Buna göre, temel hak ve özgürlüklerin ihlâli sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44).
Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni, anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27). Bu anlamda AİHM, mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33).
Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (AYM, Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında "İlgili ve yeterli bir yanıt" vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlâline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.” denilmek suretiyle mahkeme kararlarının ne şekilde gerekçe taşıması gerektiği hususu açıkça vugulanmıştır.
Somut olayda, sanıklardan ...’ın işletmecisi, sanıklardan ... ’ün şoför ve sanıklardan ...’in işçi – pansiyon görevlisi, ...’ın garson olarak çalıştığı 33 Disko Bar isimli iş yerinde yaklaşık bir yıldır konsomatris olarak çalışmakta olan şikayetçi ... ...’ın 29.02.2008 günü saat 17.45 sıralarında polis 155 imdat hattını arayarak kalmış olduğu pansiyonda zorla alıkonulduğunu ihbarı üzerine soruşturma başlatılmıştır.
Şikayetçi ...’in ihbarı hürriyetinden yoksun kılmaya yönelik olup kolluk ve Cumhuriyet Savcısı tarafından alınan ifadelerinde sanıklardan Halil tarafından fuhuşa teşvik edildiğini, sanık ...’ın şoförlük yaptığı sanık ...’un ise para işlerine baktığını ifade etmiştir.
Dosyanın incelemesinde şikayetçinin kimlik ve konaklama yerlerinin ilgili mevzuat uyarınca kolluk birimlerine bildirildiği, ihbar üzerine tutanağı düzenleyen polis memurları ... ve ... duruşmada, şikayetçinin kaldığı pansiyonu 15 günde bir kontrol ettiklerini, şikayetçi dahil tüm bayanlarla görüştüklerini ancak alıkonulma yönünde hiçbir şikayetlerinin bulunmadığı yönündeki beyanları gözetildiğinde şikayetçinin cebir ve tehdit kullanarak hürriyetinden yoksun bırakıldığına dair delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Diğer yandan şikayetçinin bazı otellerde konakladığı belirlenmiş ise de, dosyadaki bilgi belge ve beyanlara göre konsometris olan şikayetçinin saat 21:00 sıralarda çalışmaya başladığı saat 04:00 da işyerinin kapandığı, oysaki şikayetçinin kaldığı otellerde gecelik kaldığının otel kayıtlarından anlaşılması karşısında bunun mesai saatleri dışında muhtemelen izinli olduğu tarihlerde meydana geldiği sonucuna varılmaktadır. Bu hususta şikayetçinin, sanıkların bilgisi dışında çalıştığı işyerinde tanıştığı kişilerle kurduğu iletimiş sonucunda birlikte olduğunu göstermektedir.
Esasen dosyada beyanlarına başvurulan aynı işyeri çalışanları da sanıkların çalışan kadınları zorla alıkoymadıkları ve fuhuşu teşvik etmediklerini beyan etmişlerdir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun yukarıya alınan 2018/16-5731 (E) 2019/466 sayılı Kararında da vurgulandığı üzere gerekçeli kararlarda suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi hükme esas alınan delillerin nelerden ibaret olduğu belirtilmeli ve dayanaklarının gösterilmesi zorunludur.
TCK.nın 109. maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, kişinin bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kısıtlanması sonucu oluşmaktadır.
TCK.nın 227/2 maddesinde düzenlenen fuhuş suçu, bir kimseyi fuhuşa teşvik etmek, fuhuşun yolunu kolaylaştırmak, fuhuş için aracılık etmek ve yer temini şeklindeki seçimlik hareketlerle işlenebilmektedir.
TCK.nın 227/4 madde ve fıkrasında ise, maddenin bir ve ikinci fıkralarındaki fuhuş suçunun, cebir ve tehdit kullanılarak, hile ile ya da fuhuş suçunun mağdurunun çaresizliğinden yararlanılarak bir kimsenin fuhuşa sevk edilmesi veya fuhuş yapmasını sağlamak arttırım nedeni olarak sayılmıştır.
Somut olayda, hangi sanığın mağdure ... ...’ı hangi tarihte, nerede, ne şekilde bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünü kısıtladığı ve yine aynı şekilde hangi sanığın mağdureyi fuhuşa ne şekilde teşvik ettiği, yolunu kolaylaştırdığı, aracılık ettiği veya yer temin ettiği ve fuhuş suçunun işlenilmesinde ne şekilde cebir, tehdit ve hile kullanıldığı hususlarında yerel mahkeme kararında Anayasanın 141, CMK.nın 34 ve 230 maddelerine uygun gerekçe bulunmadığından kararın bu nedenle bozulması gerekmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkeme kararına onanması yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir. 25.02.2020

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi