1. Hukuk Dairesi 2014/20345 E. , 2017/1401 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve ehliyesizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, kısıtlı ...’nin ... 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/3178 E 2011/930 K sayılı kararı ile vesayet altına alındığını, kısıtlının maliki olduğu 1758 ada 28 parsel sayılı taşınmazının 19/09/2012 tarihinde satıldığını, satış işleminin geçersiz ve yok hükmünde olduğunu, ailenin avukatı olan ...’ın kısıtlı ...’ı kandırarak 29/12/2010 tarihinde ... 13.Noterliğine götürdüğünü, burada kısıtlıdan dava konusu taşınmazın satışı için vekaletname aldığını ve taşınmazı önce ...’e temlik ettiğini, ... tarafından da davalıya devredildiğini ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, taşınmazı tapu kaydına güvenerek iyi niyetle iktisap ettiğini ve bedelini banka kanalı ile ödediğini belirterek açılan davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,vekaletnamenin sahte olmadığı ve vekaletnamenin verildiği tarihte davacı kısıtlı olmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; vasi ... tarafından 14.10.2010 tarihinde ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinde vesayet davasının açıldığı, yapılan yargılama neticesinde 23.03.2011 tarihinde ...’nin kısıtlanmasına karar verildiği, kısıtlama kararı verilmeden önce 29.12.2010 tarihinde ...’nin ...’a vekaketname verdiği, dava konusu taşınmazın 18.01.2011 tarihinde ... tarafından vekaleten ...’e, ... tarafından da 19.09.2012 tarihinde davalı ..."e devredildiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, dava davacı vasi tarafından açıldığına göre; TMK 462/8.maddesi gereğince kısıtlı adına dava açmak için vesayet makamının izni gereklidir.Bu nedenle yargılama aşamasında husumete izin verilmişse, bu izin kararının dosya arasına alınması,izin verilmemiş ise bu hususun ikmali cihetine gidilmesi gerekmektedir.
Öte yandan;davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Somut olayda, kısıtlı ... tarafından ...’a vekaletname verilen 29.12.2010 tarihi ile akit tarihi olan 18.01.2011 tarihinde kısıtlının hukuki ehliyetinin olup olmadığının saptanması, hukuki ehliyetin var olmadığının belirlenmesi halinde ise 3.kişi durumunda olan davalı ...’in iyiniyetli olup olmadığının araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz eedene geri verilmesine, 23.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.