Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2011/1-724
Karar No: 2012/52
Karar Tarihi: 08.02.2012

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/1-724 Esas 2012/52 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2011/1-724 E.  ,  2012/52 K.
  • ORMAN DIŞINA ÇIKARILAN TAŞINMAZ BÖLÜMÜNDE TAPU İPTALİ
  • USULİ KAZANILMIŞ HAKLARIN İSTİSNASI
  • ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL KARARININ UYGULANMASI
  • KADASTRO KANUNU (3402) Madde 12
  • ORMAN KANUNU (6831) Madde 2

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki “tapu iptal ve tescil ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 01.02.1999 gün ve 1996/972 E-1999/96 K sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, önce Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 14.03.2001 gün ve 2000/2353-2821 sayılı ilamıyla onanmış; davalılar vekilinin karar düzeltme istemi üzerine aynı Dairenin 18.10.2010 gün ve 2010/9023 E-10500 K sayılı ilamı ile;

("...Davacı Hazine davalılar aleyhine açtığı tapu iptal,tescil davasında, davalıların malik olduğu 821 parsel sayılı taşınmazın öncesinin orman olup 6831 Sayılı Yasanın 2/ B maddesi uyarınca Hazine adına orman tahdit sınırları dışına çıkarıldığını, özel mülke konu olamayacağını ileri sürmüş, mahkemece çekişmeli taşınmazın keşfen belirlenen “2080 m2 sinin" 6831 Sayılı Yasanın 2/B maddesine göre Hazine adına orman tahdit sınırları dışına çıkartılan bölümde kaldığı gerekçesiyle, bu kısmın tapusunun  iptali ile Hazine adına tesciline ilişkin olarak verilen karar tarafların temyizi üzerine Dairece 14.03.2001 tarihinde onanmış, davalılar 5841 Sayılı Yasanın uygulanması talebiyle karar düzeltme isteğinde bulunmuşlardır.

          Gerçektende 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2.maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın “ ve 3.maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinin “bu kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki hükmü gözetildiğinde, dava konusu 821 parselin kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 21.03.1958 ile davanın açıldığı 26.11.1996 tarihleri arasında 3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.

          Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler  ve dava açıldığı tarihte (her davanın açıldığı tarihteki yasal koşullara tabi olması nedeniyle) davacı  Hazinenin davasında  haklı olduğu ve yargılama giderleri ile bu giderlerden sayılan Avukatlık Ücretinden  davalıların sorumlu olacağı gözetilmek suretiyle davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmelidir…")

gerekçesiyle karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairenin 14.03.2001 tarih 2000/2353-2821 sayılı onama kararı kaldırılıp; hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

TEMYİZ EDEN: Davalılar vekili 

                                            HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

 Dava, orman tahdit sınırları içerisinde iken Hazine adına orman dışına çıkarılan taşınmaz bölümünün tapusunun iptali ile Hazine adına tescili istemine ilişkindir.

 Davacı Hazine, 821 parsel sayılı taşınmazın; davalı adına tescil edildiğini, öncesinin orman olması nedeniyle tapu kaydının hukuki değeri bulunmadığından Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığını ileri sürerek, orman parseli içinde kalan bölümünün  tapusunun iptali ile adına tescilini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

 Mahkemece; çekişmeli taşınmazın keşfen belirlenen 2080 m2’sinin 6831 Sayılı Kanunun 2/B maddesine göre Hazine adına orman tahdit sınırları dışına çıkartılan bölümde kaldığı gerekçesiyle, bu kısmın tapusunun  iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmiştir.

Tarafların temyizi üzerine, Özel Dairece; mahkemece verilen karar önce onanmış; davalılar vekilinin  karar düzeltme talebi üzerine bu kez; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Kanunun 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın “ ve 3.maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinin “Bu Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki düzenlemeler dayanak alınarak; sonuçta kadastro tespitinden dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği; anılan yasal düzenlemeler  ve dava açıldığı tarihte (her davanın açıldığı tarihteki yasal koşullara tabi olması nedeniyle) davacı  Hazinenin davasında  haklı olduğu ve yargılama giderleri ile bu giderlerden sayılan Avukatlık Ücretinden  davalıların sorumlu olacağının gözetilmesi suretiyle, davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmesi, gerektiğine işaretle hüküm bozulmuştur.

 Yerel Mahkeme; önceki gerekçeler yanında, hak düşürücü sürenin hukuken geçerlilik taşıyan tespit ve işlemler için söz konusu olabileceği; bu nedenle somut olay yönüyle uygulama yerinin bulunmadığı gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.

Hükmü temyize davalılar vekili getirmiştir.

Hemen belirtmelidir ki, mahkemenin esasa ilişkin ilk kararı ile dairenin onama kararı, 5841 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden önce verilmiş olup; bozma ve direnme kararları ise tümüyle bu Kanunun 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.

14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen:

 “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın “

ve 3.maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinin;

“Bu Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.”

Şeklindedir.

Özel Dairece bu düzenlemeler dayanak alınarak; sonuçta kadastro tespitinden dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini kabulle sonuca varılıp; mahkemece de bu saptamaya karşı direnilmiştir.

Ne var ki,  bozma ve direnme kararlarının verilmesinden sonra, direnme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2.maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12.maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.

Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33.maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.

Bir başka yönüyle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usuli kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.

Her ne kadar Özel Dairece 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle Yerel Mahkemenin esasa ilişkin ilk hükmünün bozulmasına karar verilmiş ise de, bozma ilamının dayanağını oluşturan yasa metni Anayasa Mahkemesince yukarıda değinildiği üzere iptal edilmiş olmakla; artık taraflar yararına usuli kazanılmış hakkın gerçekleştiğinden söz edilemeyecektir.

Bu noktada, usuli kazanılmış hakka ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır:

  Yargıtay"ca bir kararın bozulması ve mahkemece bu bozma kararına uyulması halinde, bozulan kararın bozma sebeplerinin kapsamı dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması, usuli kazanılmış hak olup, bu davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usul hükmüdür.

Bir konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemenin uymuş olması halinde, bu durum taraflardan birisi lehine usulü bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme ne de Yargıtay halele uğratabilir.

Davadaki taleplerden biri hakkındaki Yargıtay’ın bozma kararının kapsamı dışında kalması (kısmi onama) ile kesinleşmesi nedeniyle doğan usulü kazanılmış hakkı, maddi anlamda kesin hüküm ile karıştırmamak gerekir. Maddi anlamda kesin hükümde, mahkeme (ve Yargıtay) davadan elini tamamen çekmiş (dava bitmiş, kesin biçimde sonuçlanmış) durumdadır. Oysa, davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmesi halinde, mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir ve mahkeme hakkındaki karar bozulan taleple ilgili olarak davaya devam etmektedir. Bu davada hakkındaki karar kesinleşmiş olan taleple ilgili olarak (maddi anlamda kesin hüküm nedeniyle değil) usulü kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapılamamaktadır. Ancak usulü kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı halinde, hakkındaki karar bozmanın kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmiş olan talep hakkında da mahkemece inceleme yapılabilir ve yeni bir karar verilebilir (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı, cilt 5, s: 4770).

Bu husus, 28.06.1960 tarih ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da “...Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir...” şeklinde ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.

Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunludur ve mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

O halde, yerel mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, bozma ve direnme kararlarının kapsamları ile bağlı olmaksızın, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak karar verilmek üzere ve - diğer hususlar bu aşamada incelenmeksizin- salt bu değişik neden ve gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekir.

S O N U Ç : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının, mahkemece oluşan yeni yasal durum nazara alınarak işin esası incelenerek sonucuna göre, karar verilebilmesi için, yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma kapsamına göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,  istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 08.02.2012 gününde oybirliği  ile karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi