1. Hukuk Dairesi 2014/18512 E. , 2017/1359 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil ve tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın tapu iptali ve tescil talebinin reddine, tenkis talebinin de hak düşürücü süreden reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.03.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilenler vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan annesi ...’in maliki olduğu 1987 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki A blok 3, 11, 12, 15 ve 16 no’lu, C blok 4 ve 5 no’lu ve D blok 1 no’lu bağımsız bölümleri mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla davalı oğlu ...’e satış göstererek devrettiğini, davalı ...’in de A blok 16 no’lu bağımsız bölümü ara malik ... üzerinden oğlu olan diğer davalı ...’e devrettiğini, yapılan tüm devir işlemlerinin muvazaalı olduğunu ileri sürerek çekişmeli bağımsız bölümlerin davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiştir.
Davalılar, kat irtifakı kurulu bağımsız bölümlerin muris tarafından devredildiği sırada taşınmaz üzerindeki binanın henüz inşa edilmediğini, inşa sırasında yapım bedelini kendisinin karşıladığını, yani satışın bu şekliyle gerçek olduğunu, kız çocuklarından mal kaçırmak gibi bir durumun söz konusu olmadığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, yapılan devirlerden davacının haberdar olduğu ve rızasının bulunduğu gerekçesiyle iptal ve tescil isteğinin, 1 ve 10 yıllık hak düşürücü sürelerin dolduğu gerekçesiyle de tenkis isteğinin reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1929 doğumlu muris ...’in, 26/09/2001 tarih ve 3485 yevmiye numaralı işlem ile dava konusu 1987 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 770/3082 payından 428/3082 payını üzerinde bırakarak geriye kalan 342/3082 payının 75/3082’sini kızı ...a, 60/3082’sini kızı ...’a, 23/3082’sini kızı S ...’e ve 184/3082’sini oğlu ...’e devrettiği, aynı gün yani 26/09/2001 tarih ve 3486 yevmiye numaralı işlem ile çekişmeli taşınmaz üzerinde kat irtifakı tesis edilerek projeye göre ortaya çıkan bağımsız bölümlerin paydaşlar arasında paylaşıldığı, dava konusu A blok 3, 11, 12, 15 ve 16 no’lu, C blok 4 ve 5 no’lu ve D blok 1 no’lu bağımsız bölümlerin muris ... ’e isabet ettiği ve adına tescil edildiği, kısa süre sonra muris ...’in bizzat 01/11/2001 tarihinde dava konusu A blok 3, 11, 12, 15 ve 16 no’lu, C blok 4 ve 5 no’lu ve D blok 1 no’lu bağımsız bölümleri davalı oğlu ...’e satış suretiyle temlik ettiği, davalı ...’in de dava konusu A Blok 15 no’lu bağımsız bölümü oğlu olan diğer davalı ...’e devrettiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davalı ..., çekişmeli taşınmaz üzerinde inşa edilen bağımsız bölümlerin maliyetinin kendisi tarafından karşılandığını, bunun karşılığında murisin dava konusu bağımsız bölümleri kendisine devrettiğini savunmuş ise de; ... 1. Noterliği’nin 22/01/2001 tarih ve 578 yevmiye numaralı vekaletnamesi incelendiğinde; çekişmeli taşınmazın paydaşları olan muris ... ve çocukları ...n, dava konusu 1987 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 32 adet işyerlerini 5 yıl süreyle kiraya vermeye, ilgili işlemleri yapmaya ve kira bedelleri ile bu iş yerini yaptırmaya vs. ...’i vekil tayin ettikleri anlaşıldığından davalı ...’in inşa bedellerini ödediği savunmasının çürüdüğü, öte yandan 4721 sayılı TMK’nun 575. Maddesi uyarınca mirasbırakanın ölümü
üzerine terekesinin açıldığı, muris ...’in 13/11/2007 tarihinde öldüğü, murisin ölümünden sonra davacının muris muvazaasına dayalı dava açma hakkının doğduğu, diğer bir deyişle doğmamış haktan feragat edilemeyeceği, edilmiş ise hukuki sonuç doğurmayacağı, davacının yapılan temlikten haberdar olup olmamasının muvazaa açısından bir öneminin bulunmadığı, ne var ki mahkemece yapılan temlik işleminden davacının haberdar olduğu ve muvafakatinin bulunduğu gerekçesiyle iptal ve tescil isteğinin hatalı değerlendirme ile reddedildiği anlaşılmıştır.
Diğer taraftan, Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ileride kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise, bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.
Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olayda, dava konusu A Blok 15 no’lu bağımsız bölümü davalı ...’in diğer davalı ...’den temlik aldığı, davalı ...’in ikinci el konumunda bulunduğu, ne var ki mahkemece, davalı ...’in TMK’nun 1023. maddesi korumasından yararlanıp yararlanamayacağının tespiti için iyi niyetli olup olmadığı hususunun araştırılmadığı anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının tespit edilmeye çalışılması, miras bırakan ...’in asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması, öte yandan, davalı ...’in TMK’nun 1023. maddesi korumasından yararlanıp yararlanamayacağının tespiti için iyi niyetli olup olmadığı hususunun araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Davacı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.