1. Hukuk Dairesi 2014/17596 E. , 2017/1358 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davaların reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar ... ve ... vekili ile davacı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.03.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılardan ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat , davalı ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davacı ... vekili Avukat, temyiz edilen davalı ..., davalı ... gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen 2008/35 E sayılı davalar, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil, birleştirilen 2010/40 E sayılı dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, birleştirilen 2007/409 E sayılı dava ise, miras taksim sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Asıl davada davacı ..., mirasbırakan babası ...’in ölümünden önce rahatsızlıkları sebebiyle ne yaptığını bilmediği bir sırada torunu ...’i vekil tayin ederek maliki olduğu 106 ada 12 parsel sayılı taşınmazını ...’e 09/01/2007 tarihinde devrettiğini, ...’in de anılan taşınmazı 15/01/2007 tarihinde davalı ...’e devrettiğini, murisin ehliyetsiz olduğunu, kaldı ki murisin asıl amacının da mirasçılardan mal kaçırarak çekişmeli taşınmazı dava dışı ...’e kazandırmak olduğunu, zaten vekil ...’ın da ...’ın oğlu olduğu gibi davalı ...’nın da ... ile iş ilişkisinin bulunduğunu, çekişmeli taşınmaz hakkında diğer mirasçılar ile aralarında miras taksim sözleşmesi yaptıklarını ileri sürerek, çekişmeli 12 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile diğer mirasçılar arasındaki miras taksim sözleşmesi gözetilerek hesaplanacak payın adına tescilini istemiştir.
Birleştirilen 2007/409 E sayılı davada davacı ..., asıl davadaki iddialarını tekrarlayarak diğer mirasçılar ile aralarında yaptıkları 09/08/2005 tarihli miras taksim sözleşmesi uyarınca çekişmeli 12 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile sözleşmeden doğan ½ pay ve geriye kalan ½ paydaki miras payı toplamının adına tescilini istemiştir.
Birleştirilen 2008/35 E sayılı davada davacı ..., asıl davadaki ehliyetsizlik ve muris muvazaasına ilişkin iddiaları tekrarlayarak çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiştir.
Birleştirilen 2010/40 E sayılı davada davacı ..., mirasbırakanı ...’in maliki olduğu 46, 54, 55, 380 ve 856 parsel sayılı taşınmazlarını mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla davalı ...’e satış yoluyla devrettiğini, devrin muvazaalı olduğunu ileri sürerek çekişmeli taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile muris adına tescilini istemiştir.
Asıl ve birleştirilen davalarda davalı ..., iddiaların yersiz olduğunu, çekişmeli taşınmazları bedeli karşılığında satın aldığını, mirasçılar arasındaki ilişkinin kendisini ilgilendirmediğini, iyi niyetli olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.
Birleştirilen 2007/409 E sayılı davada davalı ... , açılan davayı kabul etmediğini, mirasbırakan babası Nurullah’ın taşınmazı sattığını, davacının murise bakmadığını bildirip davanın reddini savunmuş, anılan dosyada diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, işlem tarihlerinde muris Nurullah’ın hukuki ehliyetinin bulunduğu ve davacılar tarafından temliklerin muvazaalı yapıldığının ispatlanamaması gerekçeleriyle asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1919 doğumlu muris ...’in 01/02/2007 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak çocukları ..., ..., ... ... ve ...’ı bıraktığı, murisin 08/01/2007 tarihinde vekil tayin ettiği torunu ... aracılığıyla maliki olduğu 528,27 m2 lik arsa vasıflı 106 ada 12 sayılı parselini 09/01/2007 tarihinde ...’e 4.000,00 TL bedel göstererek sattığı, ...’in de çekişmeli 12 sayılı parseli 15/01/2007 tarihinde davalı ...’e 8.000,00 TL bedel göstererek sattığı, yine daha önce murisin maliki olduğu tarla vasıflı 46, 54, 55, 380, 856 sayılı parsellerin tamamı ile 876 sayılı parselin ½ payını 18/08/2005 tarihli akit ile davalı ...’e satış suretiyle devrettiği, ehliyetsizlik iddiasına dayanılması nedeniyle ... Kurumu 4. İhtisas Kurulu’ndan alınan 23/11/2012 tarihli bilirkişi raporunda; murisin vekalet tarihi olan 08/01/2007 ile temlik tarihi olan 09/01/2007 tarihlerinde hukuki işlem ehliyetinin bulunduğunun saptandığı kayden sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki, öncelikle ehliyetsizlik iddiası üzerinde durularak ... Kurumundan rapor aldırılmak suretiyle murisin işlem tarihlerinde ehliyetli olduğunun tespit edilerek anılan hukuki nedenin aşılması isabetlidir.
Öte yandan, murisin köy yerinde bulunan dava konusu 46, 54, 55, 380, 856 sayılı parsellerin tamamı ile dava dışı 876 sayılı parselin ½ payını 2005 yılında doğrudan, ... il merkezinde bulunan dava konusu 12 sayılı parselini ise 2007 yılında ara malik üzerinden davalı ...’e devrettiği, tapu müdürlüğünden celp edilen kayıtlara göre murisin tüm taşınmazlarını temlik ettiği, murisin terekesinden satış bedelinin çıkmadığı, temlik tarihinde yaşlı olan ve dava konusu 12 sayılı parselde bitişik nizam şekilde inşa edilmiş evlerde davacı oğlu ... ile yanyana ikamet eden murisin mal satmayı gerektirecek bir nedeninin bulunmadığı, taşınmazların satış bedelleri ile keşfen belirlenen rayiç değerleri arasındaki fark ve tanık beyanları bir bütün halinde değerlendirildiğinde yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır.
Ne var ki, dava konusu 12 sayılı parseli dava dışı ...’ten temlik alan davalı ...’ün anılan parsel yönünden 2. el konumunda olduğu ve iyi niyetli olup olmadığı hususu değerlendirilmemiştir.
Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Ayrıca, birleştirilen 2007/409 E sayılı davada, davacı tarafından ibraz edilen ve dayanılan 09/08/2005 tarih ve ‘’ Miras Taksim ve Feragat Sözleşmesidir ‘’ başlıklı belge hakkında değerlendirme yapılmadığı, anılan sözleşmenin geçerli olup olmadığı hususunda tartışma yapılmadan sonuca gidildiği anlaşılmıştır.
Diğer yandan, birleştirilen 2010/40 E sayılı davada, davacının muris muvazaası hukuksal nedenine dayanarak dava konusu 46, 54, 55, 380 ve 856 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile muris adına tescilini istediği, bir başka deyişle anılan taşınmazların terekeye döndürülmesini talep ettiği açıktır.
Bilindiği üzere; elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 701. ila 703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, TMK"nin 701. maddesinde (...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
TMK"nin 702/2. maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının (onaylarının) alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir (11.10.1982 tarihli 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Eldeki birleştirilen 2010/40 E sayılı davada, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, davacı mirasçı ..., mirasçı olmayan davalı ... aleyhine muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası açmış ve kendisi ile birlikte diğer mirasçılar adına da tescil kararı verilmesini istemiştir. Dosyadaki veraset ilamından anlaşılacağı üzere, mirasçılar ..., ..., ..., ... ve ... anılan davada dava dışıdır.
Hal böyle olunca, asıl dava yönünden davalı ...’nın 4721 sayılı TMK’nın 1023. maddesi korumasından yararlanıp yararlanmayacağının tespiti açısından iyi niyetli olup olmadığının araştırılması, birleştirilen 2007/409 E sayılı dava yönünden davacının ibraz ettiği ve dayandığı miras taksim sözleşmesinin geçerli olup olmadığı hususunun incelenmesi, yerinde tartışılması ve sonucuna göre dava konusu 12 sayılı parsel hakkında bir karar verilmesi, öte yandan birleştirilen 2010/40 E sayılı dava yönünden davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması yada miras şirketine TMK"nın 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, açıklanan hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Davacılar ... ve ... vekili ile davacı ... vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacılardan ... ve ... vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.