12. Ceza Dairesi 2019/4585 E. , 2019/9058 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs
Hüküm : TCK"nın 277/1-son, 62/1, 50/1-a, 52/2-3-4. maddeleri gereğince
mahkumiyet
Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin, hükmedilen cezanın adli para cezasından ibaret olması nedeniyle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 318. maddesi gereğince reddine karar verilerek yapılan incelemede:
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, incelenen dosya kapsamına göre,
1-Şikayetçi hâkim Çağlayan’ın, istinabe mahkemesinin 23.02.2018 tarihli duruşmasında, şikayetinden vazgeçtiğini ifade etmesinden dolayı hakkında 19.02.2014 tarihli duruşmada verilen katılma kararının CMK"nın 243/1. maddesi gereğince hükümsüz kaldığı gözetilmeksizin, adı geçenin gerekçeli karar başlığında katılan olarak gösterilmesi suretiyle CMK’nın 232/2-b maddesine uyulmaması,
2- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşıoy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklanmasıdır. Ceza Muhakemesi Kanununun 230. maddesinde ise hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin yazılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça ifade edilmesi, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirilmesinin yapılması, Ceza Kanununda öngörülen sıra ve esalara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkumiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususa ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır. Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi ise 1412 sayılı Kanunun 308/7 ve 5271 sayılı CMK"nın 289/1-g bendi uyarınca hukuka kesin aykırılık halini oluşturacaktır.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada, yerel mahkemenin gerekçeli kararının, karar başlığı ve hüküm fıkrası ile beraber dört sayfadan ibaret olduğu, bunun ilk üç sayfalık kısmında iddia, sanığın, sanık müdafiinin ve katılanın bozma ilamından sonra alınan beyanlarına yer verilmesinin ve “Sanık savunması, sanık müdafii savunması, katılan beyanı, sanığın adli sicil kaydı ve nüfus kayıt tablosu ile tüm dosya kapsamı.” şeklinde delillerin yazılmasının ardından, “Delillerin Tartışılması ve Gerekçe” başlığı altında “Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2017/3107 esas 2017/8615 karar sayılı ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 69. maddesi ile TCK"nın 277. maddesinin birinci fıkrasının sonuna ‘Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır.’ cümlesinin eklenmesi karşısında, TCK"nın 7/2. madde ve fıkrasındaki, ‘Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.’ hükmü göz önünde bulundurularak sanık hakkında lehe olan hükümlerin uygulanmasına karar verilmek suretiyle sanığın üzerine atılı suçun sübut bulması dolayısıyla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” biçiminde, sanığın yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan dolayı TCK"nın 277/1-son, 62/1, 50/1-a, 52/2-3-4. maddeleri gereğince cezalandırılmasına dair mahkumiyet hükmü kurulduğu anlaşılmakla;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.01.2011 tarihli, 2010/192 esas, 2011/1 karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, aralarında bağlantı kurulmaksızın, sırf delillerin arka arkaya sıralanması ile oluşturulmuş olan metnin, “yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçe” niteliğini taşıdığı kabul edilemeyeceğinden, dosyada mevcut delillerden hangilerine hangi nedenlerle itibar edildiği irdelenmeyip, olayın oluş şekli ile sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemin ve dayanaklarının gösterilmemesi suretiyle bozma nedenlerinden birine atıf yapılmakla yetinilerek yasal gerekçeden yoksun hüküm kurulması,
3- Kabul ve uygulamaya göre de:
Sübutu kabul edilen suçun 28.06.2014 tarihinden önce işlenmiş olması karşısında, 28.06.2014 tarihinden önce işlenen suçlar açısından, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 72. maddesi ile değişik CMK"nın 231/8. maddesinin 2. cümlesinin uygulanamayacağı ve daha önceden verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın yargılama konusu suçla ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel teşkil etmeyeceği gözetilmeden, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda ulaşılacak kanaate göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının gerekip gerekmediğine karar verilmesi gerekirken, sanığın adli sicil kaydında açıklanmamış hüküm bulunduğu biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeksizin hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 18.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.