12. Ceza Dairesi 2018/8372 E. , 2019/9051 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal
Hüküm : CMK"nın 231/11. maddesine göre açıklanan; TCK"nın 134/2-1, 134/2-2, 62/1, 53/1-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
Görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 123/1, 62/1. maddeleri gereğince 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, ayrıca görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan TCK"nın 134/2-1, 134/2-2, 62/1. maddeleri gereğince 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231/5. maddesi gereğince sanık hakkındaki hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına, aynı maddenin 8. fıkrası uyarınca 5 yıllık denetim süresine tabi tutulmasına dair İzmir 16. Sulh Ceza Mahkemesinin 02.02.2011 tarihli ve 2010/492 esas, 2011/114 karar sayılı kararının 09.05.2011 tarihinde kesinleşmesini müteakip sanığın denetim süresi içinde 24.06.2013 tarihinde TCK’nın 86/2-3-a maddesinde tanımlanan kasten yaralama suçunu işlediği ve Uşak 2. Sulh Ceza Mahkemesinin bu suçtan sanığın mahkumiyetine karar verdiği, hükmün 30.04.2015 tarihinde kesinleştiği ve ihbar üzerine dosya yeniden ele alınarak, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan şikayetten vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilip, görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçuna ilişkin önceki hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231/11. maddesi gereğince açıklanmasına dair İzmir 37. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.11.2015 tarihli ve 2015/544 esas, 2015/625 karar sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- İddianamede gösterilen, sınırları çizilen ve kamu davasına konu edilen eylemin aynı zamanda hükmün de konusunu oluşturacağı, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 02.03.2010 tarihli iddianamesinde, sanığın, aralarındaki arkadaşlık ilişkisini sona erdiren mağduru ısrarla telefonla aramak suretiyle onun huzur ve sükununu bozduğu iddia edilmiş ve TCK’nın 123/1. madde ve fıkrasındaki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan cezalandırılması talep edilmiş olup, sanık hakkında görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dava açıldığına dair bir anlatım ve sevk maddesi bulunmadığı gibi, anılan suçtan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği de gözetilmeden, CMK"nın 225/1. madde ve fıkrasındaki, “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.” düzenlemesine aykırı şekilde iddianame dışına çıkılarak, kişilerin huzur ve sükununu bozma ile görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarının yer aldığı ve mahkemesince 26.01.2010 tarihinde iadesine karar verilen İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 14.01.2010 tarihli iddianamesi esas alınıp, açılmayan davadan yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Kabul ve uygulamaya göre de:
a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşıoy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklanmasıdır. Ceza Muhakemesi Kanununun 230. maddesinde ise hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin yazılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça ifade edilmesi, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirilmesinin yapılması, Ceza Kanununda öngörülen sıra ve esalara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkumiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususa ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır. Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi ise 1412 sayılı Kanunun 308/7 ve 5271 sayılı CMK"nın 289/1-g bendi uyarınca hukuka kesin aykırılık halini oluşturacaktır.
Yerel mahkemece, bu ilkelere uyulmadan, sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eyleminin ve suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğu, hangi nedenle hangi delillere üstünlük tanındığı tartışılıp değerlendirilmeksizin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın kaldırılması ve hükmün açıklanması nedenlerinin ifade edilmesiyle yetinilerek, yasal gerekçeden yoksun şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
b) TCK"nın 134/2. madde ve fıkrasındaki görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun, aynı Kanun"un 139/1. madde ve fıkrası uyarınca soruşturulmasının ve kovuşturulmasının şikayete tabi olduğu, mağdurun, 01.10.2015 tarihli dilekeçesi ile sanığa yönelik şikayetinden vazgeçmesi ve sanığın da 04.11.2015 tarihli duruşmada vazgeçmeyi kabul etmesi karşısında, kovuşturmada şikayet koşulunun gerçekleşmemesi nedeniyle TCK"nın 134/2, 139/1, 73/4, 73/6 ve CMK"nın 223/8. maddeleri gereğince düşme karar verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,
c) TCK"nın 6/1-g madde, fıkra ve bendinde, ceza kanunlarının uygulanmasında, basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınların anlaşılacağı belirtilmiş olup, sanığın, mağdura ait özel fotoğrafları, facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde, mağdurun rızasına aykırı şekilde, 06.05.2009 tarihine kadar yayımlayarak, üst sınırı 5 yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren TCK"nın 134/2. madde ve fıkrasındaki görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu işlediğinin kabul edilmesi karşısında, sanık hakkında, suç tarihinden sonra, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü gereğince, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 18.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.