14. Hukuk Dairesi 2016/14439 E. , 2017/5724 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 05.02.2010 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescili talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13.05.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, davacının kendi birikimleriyle 1985-86 yıllarında edindiği 1049 ada 6 parsel sayılı taşınmazı vergi sorunları nedeniyle davalı babası adına tescil ettirdiğini, dava dışı kardeşleriyle 1991 yılında kurduğu şirketin taşınmazda otel yapımına başladığını, inşaatın yarım bırakıldığını, babasının taşınmazın tapu kaydını devretmeye yanaşmadığını ileri sürerek, taşınmazın adına tescilini istemiştir.
Davalı, taşınmazı kendi birikimleriyle satın aldığını, zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Asli müdahil temsilcisi, davanın reddine, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ve satış vaadi sözleşmesi nedeniyle dava konusu taşınmazın 1/2 hissesinin tapusunun iptaliyle asli müdahil şirket adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir
Mahkemece ilk olarak, taahhütnamenin tarihsiz olduğu, bu tür belgelerin taşınmazın devir tarihinden önce veya en geç devir tarihinde düzenlenmesi gerektiği, taahhütnamenin ne zaman düzenlendiğinin anlaşılamadığından delil olarak kabul edilemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin talebi üzerine hükmün, Dairemizin 03.06.2014 tarih, 2014/2570-7317 E. K. sayılı ilamında "Davacının dayandığı tarihsiz taahhütname başlıklı belgenin dava konusu taşınmazın tapuda davalı adına kayıtlı payların tescil edildiği tarihlerden önce veya sonra düzenlenmesinin bir önemi olmadığı gibi bu belgenin tarihsiz olmasının da bir önemi yoktur. Çünkü, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında böyle bir kısıtlama bulunmamaktadır. Bu husus, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.07.2010 günlü ve 2010/14-394 Esas, 2010/395 Karar sayılı ilamında da belirtilmiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının yorum yolu ile genişletilerek bir taraf aleyhine durum yaratılması İçtihadı Birleştirme Kararı ile amaçlanan sonuca uygun değildir.
Bu durumda mahkemece söz konusu yazılı belge de değerlendirilerek işin esası hakkında Dairemizin yukarıda belirtilen ilkeleri doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir" denilerek bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece ikinci olarak bozma ilamına uyulup davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekili, müdahil vekili ve davacı vekili temyiz talebi üzerine hükmün, Dairemizin 16.06.2015 tarih, 2015/6171-6727 E.K. sayılı ilamında "1-Davacı vekili HUMK’nın 434. maddesi uyarınca temyiz harç ve giderlerini yatırmadığından temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş; yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre davalı vekilinin ve müdahil vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir. 2-Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı dava konusu 6 parsel sayılı taşınmazın inanç sözleşmesine dayanarak adına tescilini istemiştir. Hükme esas alınan 22.11.2012 günlü inşaat bilirkişi raporunda taşınmazın zemininin 1.302.950.00 TL değerinde olduğu saptanmıştır. Taraflar arasındaki çekişmenin konusu 6 sayılı parselin zemini olup üzerindeki natamam bina dava konusu değildir. Bu nedenle 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca müddeabih, taşınmazın zemin değeri olan 1.302.950.00 TL olup, üzerinden harç ve vekalet ücretinin bu değer üzerinden takdiri gerekir.
Mahkemece, 6 sayılı parselin zemin değeri üzerinden harç ve vekalet ücreti takdiri gerekirken, taşınmaz ile üzerindeki natamam binanın değerleri toplamı dikkate alınarak harç ve vekalet ücreti takdiri doğru görülmemiştir" denilerek bozulmasına karara verilmiştir.
Davacı vekilinin karar düzeltme talebi, Dairemizin 07.03.2016 tarih, 2015/16233 E.-2016/2912 K. sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
Mahkemece üçüncü olarak, bozma ilamına uyulmasına davanın kabulüne, Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda harç ve vekalet ücretinin tespitinde 1.302.950,00 TL"nin esas alınmasına karar verilmiştir. Gerekçenin son kısmında davanın esasına ilişkin hususlar Yargıtay bozma ilamında bozmaya konu edilmediğinden ayrıca hüküm oluşturulmadığı belirtilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Hükmün hangi hususları kapsayacağı 6100 sayılı HMK’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Ayrıca hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır, hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini ve ifa kabiliyetini yitirir.
Bozma kararından sonra bozmaya uyularak verilen hüküm yeni bir hükümdür. Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerekir. Mahkemece bu husus gözetilmeden, hükmün diğer yönlerinin kesinleşmiş olduğundan bahisle hükümde tapu iptali ve tescil talebine hiç değinilmemesi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.07.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.