Taraflar arasındaki “tahliye” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesi"nce davanın kabulüne, dair verilen 01.11.2011 gün ve 2011/758 E.,2011/1083 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 19.03.2012 gün ve 2012/1509-4393 K. sayılı ilamı ile;
“…Davacı alacaklı tarafından davalı borçlu hakkında kira alacağının tahsili amacıyla tahliye istekli olarak başlatılmış olan icra takibine davalı borçlu tarafından itiraz edilmemesi nedeni ile icra takibi kesinleşmiştir. Bunun üzerine davacı alacaklı süresinde İcra Mahkemesine başvurarak temerrüt nedeni ile kiralananın tahliyesini istemiştir. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmesi üzerine karar davalı borçlu tarafından temyiz edilmiştir.
Borçlar Kanununun 260.maddesi hükmü uyarınca temerrüt nedeniyle açılacak tahliye davasının kural olarak kiralayan tarafından açılması gerekir. Kiralayanlar birden fazla ise aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan ihtarnameyi birlikte göndermeleri ve yine davayı da birlikte açmaları zorunludur. Kiralayan durumunda olmayan malik veya kiralananı sonradan iktisap eden yeni malikin önceden kiracıya ihbar göndererek kira paralarının kendisine ödenmesini istemesi bu ihbarın sonuçsuz kalması halinde yasal içerikli ihtarname tebliğ ettirmek suretiyle dava açması gerekir. Kiralanan paylı mülkiyete konu ise pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanması, elbirliği halinde mülkiyete konu teşkil ediyorsa tüm ortakların davaya katılmaları gerekir. Dava hakkına ilişkin bu husus mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulmalıdır.
Olayımıza gelince; davacı alacaklılar vekili tarafından 20.10.2009 tarihinde başlatılan icra takibinde tahsili istenen kira bedelinin müvekkillerinin mirasçılık belgesindeki oranları nisbetinde hesaplandığını beyan etmişlerdir. Takipten önce davacılar vekili tarafından düzenlenen ve 22.7.2009 tarihinde tebliğ edilen ihbarnamede mülkiyeti veraset ilamı gereği hisselerine tekabül eden 21/48 pay oranında paylarına isabet edecek kira bedelinin ödenmesini istemişlerdir. Bu durumda takibin mirasçılık ilişkisine göre mi yoksa mülkiyet hakkına dayanılarak mı başlatıldığı önem kazanmaktadır. Mirasçılar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunduğundan takibin tüm mirasçılar tarafından başlatılması gerekir. Getirtilen mirasçılık belgesine göre davacıların murisi M. E. Y.nın mirasçılarından M.V. Y.nın takibi başlatan davacılar arasında bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu taşımazın tapu kaydı getirtilmiş ve tapu kaydının davacıların murisi ile dava dışı Mehmet Vehbi Yavaşça arasında ½ oranında paylı mülkiyete tabi olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda takibin pay paydaş çoğunluğu tarafından başlatılması gerekir. Ancak başlatılan takipte ½ pay sahibi Mehmet Emin Yavaşça bulunmadığından bu şart da gerçekleşmemiştir. Dava ikamesindeki noksanlığı gidermek mümkün ise de ihtarlı ödeme emrindeki noksanlığın sonradan giderilmesi mümkün değildir. Başlatılan takip sonucu gönderilen ihtarlı ödeme emri tüm mirasçılar veya pay paydaş çoğunluğunu sağlayan malikler tarafından gönderilmediğinden hukuki sonuç doğurmaz. Hukuki sonuç doğurmayan ihtarlı ödeme emrine dayanarak tahliye kararı verilemez. Bu nedenle davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, yazılı kira sözleşmesine dayanılarak taraflar arasında kira ilişkisinin başladığı, bir kısım kira bedelini davalının ödememesi nedeniyle davacının icra takibi yaptığı, usulüne uygun ödeme emrinin tebliğine rağmen davalının itirazda bulunmadığı, dolayısıyla icra takibinin kesinleştiği, ayrıca davalının borcu ödediğini ispatlayamadığı, temerrüt nedeniyle tahliye koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde belirtilen gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, temerrüt koşulları oluştuğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İİK. 269-a ve BK 260 maddeleri gereğince tahliye koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, Özel Daire, bozma ilamının maddi hataya dayalı olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Eldeki davanın tarafları ve konusu ile ilgisi olmadığı halde bozma ilamında, “…tapu kaydının davacıların murisi ile dava dışı M.V. Y.arasında ½ oranında paylı mülkiyete tabi olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda takibin pay paydaş çoğunluğu tarafından başlatılması gerekir. Ancak başlatılan takipte ½ pay sahibi M. E.Y. bulunmadığından bu şart da gerçekleşmemiştir. Dava ikamesindeki noksanlığı gidermek mümkün ise de ihtarlı ödeme emrindeki noksanlığın sonradan giderilmesi mümkün değildir. Başlatılan takip sonucu gönderilen ihtarlı ödeme emri tüm mirasçılar veya pay paydaş çoğunluğunu sağlayan malikler tarafından gönderilmediğinden hukuki sonuç doğurmaz. Hukuki sonuç doğurmayan ihtarlı ödeme emrine dayanarak tahliye kararı verilemez. Bu nedenle davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir…” şeklindeki açıklamaların dava ile ilgisi olmayan ve maddi hataya dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, usul kuralları (görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hata) kamu düzeni ile doğrudan bağlantılı olup, taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluşturmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 23.01.2002 gün ve 2001/1-1010 E.-2002/1 K.; 12.07.2006 gün ve 2006/4-519 E.-527 K. sayılı ilamları; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-2001 Baskı, cilt 5, sayfa 4771 vd.).
Dairenin bozma kararı maddi hataya dayalı olduğundan, mahkemenin bozmaya konu kararının Özel Dairece inceleme konusu yapılmadığı ve dolayısıyla bu bozma nedeniyle oluşmuş bir kazanılmış haktan söz edilemeyeceği de açıktır.
Hal böyle olunca, maddi hata nedeniyle incelenmediği anlaşılan mahkemenin ilk hükmüne yönelik davalı vekilinin temyiz istemlerinin incelenmesi görevi Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daire’ye aittir.
Bu nedenle; özel dairesince maddi hataya dayalı bozma kararının kaldırılması ve davalı vekillerinin mahkemenin 01.11.2011 gün ve 2011/758 E.,2011/1083 K. sayılı ilk kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için, dosyanın dairesine gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Açıklanan gerekçeyle, Özel Dairenin 19.03.2012 gün 2012/1509-4393 sayılı bozma ilamının kaldırılmasına davalının maddi hata nedeniyle incelenmemiş olan tüm temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 6. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu"na 5311 sayılı Kanunun 29.maddesi ile eklenen "Geçici Madde 7" atfıyla uygulanmakta olan aynı Kanun"un 366/III.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 27.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.