10. Hukuk Dairesi 2018/7165 E. , 2019/7498 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
No : 2012/603-2014/852
Dava, Tarım Bağ-Kur sigortalılık esas alınarak yapılan yaşlılık aylığı bağlama işleminin iptali ile vergi kaydına dayalı sigortalılığın esas alınarak yaşlılık aylığı bağlanması, birikmiş aylıklar ile fark alacağın ödenmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle, davanın kabulüne, davalı Kurum tarafından davacının Tarım Bağ-Kur sigortalılığı esas alınarak bağlanan aylığın iptaline, davacının vergi kaydına dayalı sigortalılığı esas alınarak müracaat tarihi itibariyle yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespitine, davacının 06.06.2011 tarihi olan başvuru tarihi esas alınarak yaşlılık aylığı bağlanmasına ve birikmiş yaşlılık aylıklarının kendisine ödenmesine, aynı şekilde Tarım Bağ-Kur kapsamında ödenen yaşlılık aylığı miktarı arasındaki farkın da yaşlılık aylığı bağlandığı tarihten itibaren hesaplanarak davacıya ödenmesine dair karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Tarım Bağ-Kur sigortalığı esas alınmak suretiyle bağlanan aylığın iptali ile vergi kaydına dayalı sigortalılığın dikkate alınarak 06.06.2011 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasa kapsamında aylık bağlanması gerektiği hususu işbu davanın konusunu oluşturmaktadır. Dosya kapsamı incelendiğinde, davacının 02.03.1998 - 10.10.2011 tarihleri arasında vergi kaydının bulunduğu, 06.06.2011 tarihli tahsis talebinden sonra 29.02.2012 tarihinde tahsis talebinde bulunması üzerine davacıya 01.03.2012 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasa kapsamında aylık bağlandığı, bağlanan aylıkta, 01.01.1987 - 30.06.1987 tarihleri arası 179 gün 2926 sayılı Yasa (Tarım Bağ-Kur), 02.03.1998 - 31.11.2011 tarihleri arası 4979 gün 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık ile 450 gün askerlik süresinin dikkate alındığı ve söz konusu süreleri karşılayan primlerin en son 29.02.2012 tarihinde yatırıldığı anlaşılmaktadır. 01.01.1954 doğumlu olan davacıya aylık bağlanması için, 1479 sayılı Yasanın Geçici 10. maddesine göre, 15 yıl prim ödeme ve 58 yaşının ikmal edilmesi gerekmekte olup bu şartların 29.02.2012 tarihli tahsis talebinde yerine geldiği belirgindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 2011/10-642 E. - 2012/38 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarında karar verilene kadar sürmesi gerekir.
Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII).
Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, "dava şartı" olarak kabul etmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması "Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, Emel: a.g.e., s.133 vd).
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, talebin 1479 sayılı Yasa kapsamında aylık bağlanmasına yönelik olması, 06.06.2011 tarihinde aylık koşullarının oluşmaması ve 01.03.2012 tarihinde davacıya 1479 sayılı Yasa kapsamında aylık bağlandığının belirgin olması karşısında, davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 16/10/2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.