Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 4. İş Mahkemesi"nce dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine dair verilen 14.11.2011 gün ve 2011/538 E. 2011/560 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi"nin 27.03.2012 gün ve 2012/4692 E. 2012/5538 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili, davalının işsizlik ödeneği aldığı süre içerisinde Antalya İl Müdürlüğünce kendisine yapılan çağrıya uymadığından işsizlik ödeneğinin kesildiğini, Antalya İl Müdürlüğünce 11.6.2009 tarih ve 257602 sayılı yazısıyla 1157,50.TL anapara ve 11.06.2009 tarihinde kadar 4,50.TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 162 TL hak etmeden aldığı işsizlik ödeneğini iade etmesi gerektiğinin 15.06.2009 tarihinde davalıya bildirildiği, ancak davalının herhangi bir iadede bulunmadığını, Denizli 2. İcra Müdürlüğünün 2010/2956 sayılı dosyası ile davalı hakkında icra takibine başlandığını, davalının haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz ettiğini, itirazın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, alacağın likid olduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına % 40 icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, taraflar arasında işçi işveren ilişkisi bulunmadığından ayrıca 4904 sayılı özel yasada göreve ilişkin bir düzenleme bulunmadığından dava dilekçesinin görev yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın yetkili ve görevli Antalya Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu"nun 46. maddesinin birinci fıkrasında işsizlik sigortasının amacı; "işsizlik sigortasına ilişkin kuralları ve uygulama esaslarını düzenlemek ve bu Kanunda öngörülen hizmetlerin verilmesini sağlamak" olarak belirtilmiş; Kanunun kapsamını düzenleyen ikinci fıkrasında ise "Bu Kanun, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ile ikinci fıkrası kapsamında olanlardan bir hizmet akdine dayalı olarak çalışan sigortalıları 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanlardan 5510 sayılı Kanunun 52. maddesinin birinci fıkrası kapsamında işsizlik sigortası primi ödeyen isteğe bağlı sigortalılar ile aynı Kanunun ek 6. maddesi kapsamındaki sigortalıları ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20. maddesinde açıklanan sandıklara tabi sigortalıları kapsar" şeklinde düzenlemeye yer vermiştir.
4447 sayılı Kanunun 46/4. maddesine göre işsizlik sigortası primlerinin toplanmasından Sosyal Sigortalar Kurumu, diğer her türlü hizmet ve işlemlerin yapılmasından İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğü görevli, yetkili ve sorumludur. Kanunun 49/5.maddesinde "işsizlik sigortası primleri ile ilgili olarak; 5510 sayılı Kanunun 80, 82, 86, 88, 89, 90, 91, 93 ve 100. madde hükümleri uygulanır" kuralı öngörülmüştür.
4447 sayılı Kanunun işsizlik ödeneğine hak kazanmanın koşullarını düzenleyen 51.maddesine göre işsizlik ödeneğine hak kazanmak için bu Kanun uyarınca sigortalı sayılmak, iş sözleşmesi maddede belirtilen hallerden birisiyle dayalı olarak sona ermiş olmak, Kuruma süresi içinde şahsen başvurarak yeni bir iş almaya hazır olduğunu kaydettirmek ve bu Kanunda yer alan prim ödeme koşullarını sağlamış olmak gerekir.
Görüldüğü gibi işsizlik ödeneğinin kanuni dayanağı 4447 sayılı Kanun olmasına karşın ödeneğe hak kazanma ve ödeneğin hesaplanması doğrudan 4857 sayılı İş Kanunu ile 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir.
İşsizlik sigortasının sosyal güvenlik hukuku ile doğrudan ilgisi, 5510 sayılı Kanun"un 101. maddesinde yer alan "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür" hükmü ve 4857 sayılı Kanun"dan doğan uyuşmazlıklarda da iş mahkemelerinin görevli olduğu göz önüne alındığında işsizlik sigortasına ilişkin uyuşmazlıklara da bu konuda uzman iş mahkemelerince bakılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işsizlik sigortası ödeneğinin yersiz ödenen miktarının tahsiline yönelik icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı T. İş Kurumu Genel Müdürlüğü (İş-Kur) vekili dava dilekçesinde özetle, davalının işsizlik ödeneğinin Kurumca yapılan eğitim çağrısına uymaması nedeniyle kesildiğini, yersiz ödenen miktarın tahsiline yönelik icra takibinin davalının haksız itirazı üzerine durduğunu belirterek, itirazın iptali ile takibin devamı ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davalının ikametgahı Antalya mahkemelerinin yetkili olduğunu, ayrıca işsizlik ödeneği ödenen dönemde sigortalı çalışması olmaması nedeniyle davalının Kuruma borcu bulunmadığını belirterek, davanın reddini ve %40"dan aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Denizli İş Mahkemesi"nin, davalının ikametgahı ve Kurum biriminin Antalya olduğu gerekçesiyle, dava dilekçesinin yetkisizlik nedeniyle reddine dair verdiği kararın, temyiz edilmeksizin kesinleşmesi sonrasında dosyanın geldiği Antalya İş Mahkemesi"nce; taraflar arasında işçi-işveren ilişkisi bulunmadığı gibi, 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu"nda göreve ilişkin özel düzenleme bulunmaması nedeniyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine ve dosyanın asliye hukuk mahkemesine gönderilmesine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece dava konusu uyuşmazlığın işsizlik ödeneğine hak kazanılması ile ilgisi bulunmadığı da belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, işsizlik ödeneği almakta iken Kurumca yapılan eğitim çağrısına uyulmaması nedeniyle ödeneğin kesilmesi sonucu, yersiz ödemeden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine itirazın iptali davasında, iş mahkemelerinin görevli olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında; işin esasına girilmeden önce, bozma ve direnme kararları ile hükme konu miktar ve karar tarihi itibariyle, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)’nun 427. maddesi gereğince, direnme kararının temyiz incelemesinin yapılıp yapılamayacağı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bilindiği üzere; 1 Ekim 2011 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiş; anılan Kanun"un 450. maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte kanun koyucu uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için, 6100 sayılı Kanun"da geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.
6217 sayılı Kanun"un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici Madde 3 (Ek:31.03.2011– 6217/30 md.): “(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. (2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26.9.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. (3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.
Yukarıdaki madde metninden, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun"un 26.9.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanun"la yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı, anlaşılmaktadır.
16.07.1981 gün ve 2494 sayılı Kanun"un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.
Şu durumda; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği veya Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı belirlenirken, temyiz ya da karar düzeltme hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; temyiz yada karar düzeltme istemine konu karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır.
Buradaki "karar" teriminin, Yerel Mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını ve ayrıca Hukuk Genel Kurulu’nun verdiği kararı da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
Öte yandan, 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlük tarihinden sonra mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL olarak değiştirmiştir.
Sonraki yıllarda 5219 ve 5236 sayılı Kanunlarda öngörülen katsayılar çerçevesinde miktarlar giderek artmıştır. Buna göre, 01.01.2012 tarihinden 31.12.2012 tarihine kadar katsayı artışı sonucu uygulanması gereken kesinlik (temyiz edilebilirlik sınırı) "1.690,00 TL"dir.
Bunun yanında somut uyuşmazlıkta temyiz edilebilirlik sınırının belirlenmesi açısından, itirazın iptali davasının niteliğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere, itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz ettiği alacak üzerine açılan bir eda davasıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu"nun 67. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı, genel mahkemede açılır ve genel hükümlere göre görülür. Alacaklı bu davada genel hükümler çerçevesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava etmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 14.11.2011 gün 2011/19-671 E. 2011/749 K. ve 18.09.2013 gün 2013/19-142 E. 2013/1371 K. sayılı kararları).
Buna göre itirazın iptali davasında temyiz edilebilirlik sınırı, takibe konu ve borçlunun itiraz ettiği alacak miktarına ve temyiz edilen kararın verildiği tarihe göre belirlenmelidir.
Eldeki davada, temyiz istemine konu direnme kararının verildiği 19.11.2012 tarihinde, 5219 ve 5236 sayılı Kanunlar gereği temyiz (kesinlik) sınırını 1.690,00 TL olarak değiştiren hüküm yürürlükte bulunduğuna göre, 170,42 TL tutarındaki icra takibi ve itiraza konu miktar bu sınırın altında kaldığından, 19.11.2012 tarihli direnme kararına karşı temyiz yoluna gidilmesi, miktar itibariyle mümkün değildir.
Hukuk Genel Kurulu"ndaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, direnmeye konu uyuşmazlığın göreve ilişkin olduğu, görev konusu kamu düzenine ilişkin olduğundan her aşamada re"sen gözetilmesi gerektiği, bu bakımdan kesinlik sınırından sözedilemeyeceği hususu dile getirilmiş ise de, bu görüş görev hususunun incelenebilmesi için öncelikle ortada temyizi kâbil bir karar bulunması gerektiği, somut uyuşmazlıkta verilen direnme kararının 5219 ve 5236 sayılı Kanunlar uyarınca kesin nitelikte olduğu gerekçesi ile kurul çoğunluğu tarafından kabul görmemiştir.
Yine bir kısım üyelerce dava konusunun, işsizlik sigortası ödeneğine hak kazanma koşullarının değerlendirilmesini gerektirmesi nedeniyle tespit hükmü de içerdiği ve bu nedenle direnme kararının kesin olmadığı görüşü dile getirilmiş ise de, olayda taraflar arasında işsizlik ödeneğine hak kazanılıp kazanılmadığına ilişkin uyuşmazlık bulunmadığı, takibin eğitime davet çağrısının yanıtsız bırakılması nedeniyle belirli bir süreye ait yersiz ödeme miktarına ilişkin olduğu gerekçesiyle çoğunluk tarafından bu görüş de benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenle davacı İş-Kur vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.10.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.