Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/3361
Karar No: 2019/647
Karar Tarihi: 13.06.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3361 Esas 2019/647 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/3361 E.  ,  2019/647 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul Anadolu 4. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 09.04.2013 tarihli ve 2012/526 E., 2013/189 K. sayılı karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 30.09.2014 tarihli ve 2014/14215 E., 2014/19185 K. sayılı kararı ile:
    ""…Davacı, 1998–2006 yılları arasında 506 sayılı Yasa kapsamındaki çalışmalarının geçerli olduğunun ve 01.05.2012 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini istemiştir.
    Mahkemece; davacının 01.05.2012 tarihinden itibaren 4/a sigortalılığı kapsamında yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespitine, mahrum kalınan aylıkların iadesine yönelik talep hakkında davanın geri alınması nedeniyle bu talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
    Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 30.04.2012 tarihinde tahsis talebinde bulunana davacının talebinin davalı Kurum tarafından, Bağ-Kur hizmetleri sonrası 1.260 gün SSK"lı çalışması bulunmadığından reddedildiği, davacının 31.12.1997 – 12.07.2006 tarihleri arasında Taşdelenler Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Pazarlama Dağıtım Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi"ndeki ortaklığı ve yetkili olması dolayısıyla oda kaydı bulunduğu, davalı Kurum tarafından 14.02.1998 – 12.07.2006 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olarak kabul edildiği, 30.04.1999 – 01.10.2001 tarihleri arasında düzenli prim ödemesi bulunduğu, daha sonra 01.06.2006 – 24.01.2007 tarihleri arasında düzenli prim ödemesi bulunduğu, 31.10.2012 itibari ile 8.121,73 TL prim aslı, 35.622,45 TL gecikme zammı borcu olduğu, vergi ve sicil kaydı bulunmadığı, 01.02.1983 – 31.12.1997, 01.01.1998 – 13.02.1998, 16.02.2002 – 02.01.2006 tarihleri arasında 506 sayılı Yasa kapsamında ortak olduğu şirketten başka bir işyerinde çalışmalarının bulunduğu, mahkemece “ davacının SSK"lı çalışmalarının 1983 yılında başlaması nedeni ile önceden gelen sigortalılığı bu sigortalılık olarak kabul eden ve SSK"lı çalışmalarının geçerli sayılması gerektiğini bildiren bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
    Gerek 506 sayılı Yasa"da ve gerekse 1479 sayılı Yasa"da “çakışan sigortalılık sorunu” hakkında, birbirlerine paralel düzenlemeler yer almaktadır. Her iki Yasa"da; bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmasını yasaklayıp sigortalının önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığına geçerlik tanıyarak çözüme ulaştırmaya çalışmıştır. Yasal sistemimize göre bir kimsenin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına girebilmesi için hizmet akdine tabi bir işte çalışması yanında başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması gerekir. 506 sayılı Yasa"nın 3. maddesinin I. (F) bendinde “Kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların”, (K) bendinde ise, “Herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu"nun 24. maddesinin I. ve II. fıkralarında da “Bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında, başkaca sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması” koşulu getirilmiştir. Bütün açıklamalardan anlaşılacağı üzere; sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün olmayıp önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığa geçerlilik tanınmaktadır. ( 03.10.2001 gün ve 2001/21-627 esas, 2001/659 karar sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ).
    Somut olayda; davacının 31.12.1997 – 12.07.2006 tarihleri arasında limited şirket ortaklığı bulunduğu, davacının bu tarihler ile çakışan dönemde başka bir şirkette SSK"lı olarak çalıştığı, bu itibarla davacının davalı Kurum tarafından SSK"lı çalışmalarının bittiği 14.02.1998 tarihinden itibaren limited şirket ortaklığının sona erdiği 12.07.2006 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı sayılmasında isabetsizlik bulunmadığı göz ardı edilerek sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
    Ne var ki; 5510 sayılı Yasa"nın geçici 17. maddesinde; “ Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlarla tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, 1479 ve 2926 sayılı kanunlara göre tescilleri yapıldığı halde, bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla beş yılı aşan süreye ilişkin prim borcu bulunanların, bu sürelere ilişkin prim borçlarını, prim borçlarının ödenmesine ilişkin Kurumca çıkarılacak genel tebliğin yayımı tarihini takip eden aybaşından itibaren 6 ay içerisinde ödememeleri halinde, prim ödemesi bulunan sigortalıların daha önce ödedikleri primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibarıyla, prim ödemesi bulunmayan sigortalıların ise tescil tarihi itibarıyla sigortalılığı durdurulur. Prim borcuna ilişkin süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez.” hükmü düzenlenmiştir.
    Mahkemece yapılacak iş; davacının 5510 sayılı Yasa"nın geçici 17. maddesi kapsamında Bağ-Kur sigortalılığının durdurulması koşullarını taşıyıp taşımadığını araştırarak, Bağ-Kur ve SSK"lı çalışma sürelerini 5510 sayılı Yasa"nın geçici 17. maddesi ve yukarıda anılan çakışan sigortalılık hükümlerine göre belirleyip yaşlılık aylığı koşullarını da buna göre değerlendirmekten ibarettir.
    Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…""
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, davacının yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
    Davacı vekili; müvekkilinin 30.04.2012 tarihinde tahsis talebinde bulunduğunu, Kurumun 14.02.1998-12.07.2006 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortası kapsamında hizmetinden sonra 1260 gün SSK kapsamında primi bulunmadığı gerekçesiyle tahsis talebini reddettiğini, oysa ki müvekkilinin tahsis talep tarihinde 5816 gün SSK kapsamında prim ödeme gün sayısı bulunduğunu ve sadece bu hizmetleriyle dahi emekliliğe hak kazanabildiğini ileri sürerek mahkemece öncelikli olarak SSK kapsamındaki çalışmaları esas alınarak emekliliğe hak kazandığının tespitini, eğer SSK ve Bağ-Kur hizmetlerinin çakışması dikkate alınarak karar verilecekse 1998-2006 tarihleri arasında SSK kapsamındaki çalışmalarına baskın çalışma olması nedeniyle üstünlük tanınmasını, 30.04.2012 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini ve ödenmeyen aylıkların faiziyle tahsilini talep etmiştir.
    Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili; müvekkili Kurum işleminde hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun geçici 81. maddesine göre davacının yaşlılık aylığından yararlanabilmesi için 25 yıl, 47 yaş ve 5150 gün prim ödeme gün şartını yerine getirmesinin gerektiği, bu durumda sigortalılık başlangıç tarihi 01.02.1983, doğum tarihi ise 01.01.1965 olan davacının prim ödeme gün sayısının 5816 olduğu ve 30.04.2012 olan tahsis talep tarihinde SSK açısından yaşlılık aylığı bağlama şartlarını yerine getirdiği, davacının 14.02.1998-12.01.2006 tarihleri arasında hem Bağ-Kur sigortalılığı, hem de SSK sigortalılığının bulunduğu, zorunlu sigortalılıkların çakışması halinde kanuna göre önceden başlayan sigortalılığa geçerlilik tanınacağı, davacının SSK kapsamındaki sigortalılığının 01.02.1983 tarihinde başlamış olması nedeniyle SSK kapsamındaki sigortalılığına geçerlilik tanınacağı, davacının sadece 506 sayılı Kanun"a tabi olarak geçen SSK hizmetlerine göre yaşlılık aylığı bağlanmasını talep ettiği, SSK kapsamındaki hizmetleri ile davacının 30.04.2012 olan tahsis talep tarihinde kanunun aradığı 25 yıl, 47 yaş ve 5150 gün prim ödeme gün koşullarını yerine getirdiği gerekçesiyle 01.05.2012 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine ve ödenmeyen aylıkların iadesine yönelik talep hakkında ise davanın geri alınmış olması nedeniyle bu talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
    Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel mahkemece; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davacının 14.02.1998–12.07.2006 tarihleri arasında mülga 506 sayılı Kanun (SSK) ile mülga 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu (Bağ-Kur) kapsamından hangi sigortalılık statüsüne tabi olduğu ve buradan varılacak sonuca göre davacının sadece mülga 506 sayılı Kanun (SSK) kapsamında geçen hizmetleri ile tahsis talep tarihinde yaşlılık aylığına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Sosyal Güvenlik Hukukumuzda, “sosyal sigortalarda çokluk”, bir başka anlatımla bireylere olabildiğince sosyal sigorta hakkı tanıma, “yararlanmada ve yükümlülükte teklik” ilkesi egemen olup, buna göre, aynı tarihlerde farklı sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında bulunulamaz ve çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü kanun hükümleriyle engellenmiştir. Sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılığa yer verilmemiş olması nedeniyle “çakışan sigortalılık” olarak da adlandırılan, bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olması hali, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 3/I-(F) ve (K), 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu"nun 24/2-c madde hükümleri dikkate alınarak, sadece birine değer verilerek çözüme kavuşturulmaktadır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 3. maddesinin I/f bendinde “kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların” K bendinde ise “ herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Kanun"un 24. maddesinin I ve II. fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında, başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşuluda getirilmiştir.
    506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve mülga 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun tek çatı altında toplanmadığı dönemde, bu kanunlardan aynı anda iki tanesine bağlı olanların durumunun ne olacağına dair 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin olarak yasal bir düzenleme yoktur.
    5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin olarak bu tür çakışan (ikili) sigortalılığa ilişkin uyuşmazlıkların çözümü için, gerçek ve fiili çalışmanın, başka bir anlatımla baskın sigortalılık olgusunun hangi Kurum ve Kanun kapsamında gerçekleştiği belirlenmeli, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili çalışmalardan hangisinin sigortalının hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliği taşıdığı ortaya konulmalıdır. Yani sigortalı emek ve mesaisini ağırlıklı olarak hangi sigortalı çalışmaya tahsis ediyor ve ekonomik yönden geçimini sağlıyorsa o çalışmaya üstünlük tanınmalıdır.
    Somut uyuşmazlık incelendiğinde, davacının Kurum tarafından 14.02.1998 ile 12.07.2006 tarihleri arasında Esnaf Bağ-Kur (5510 sayılı Kanunun 4/1-b) sigortalılık kapsamında kabul edildiği ve prim borcunun bulunduğu, davacının 01.02.1983 ile 02.01.2006 tarihleri arasında aralıklı olarak 506 sayılı Kanun kapsamında (5510 sayılı Kanunun 4/1-a) çalışmasının bulunduğu, Esnaf Bağ-Kur sigortalılığı ile 506 sayılı Kanun kapsamında (5510 sayılı Kanunun 4/1-a bendi kapsamında sigortalılığı ile 4/1-b bendi kapsamında sigortalılığının) sigortalılığının 14.02.1998-02.01.2006 tarihleri arasında aynı döneme denk geldiği anlaşılmaktadır.
    Ne var ki, davaya konu somut olay bakımından çakışan sigortalılık yönünden inceleme yapılmadan önce Özel Dairenin bozma kararından sonra 04.04.2015 tarihli 6645 sayılı Kanun"un 56. maddesi ile 5510 sayılı Kanun"a eklenen ve 23.04.2015 tarihinde yürürlüğe giren geçici 63. maddenin ve 11.05.2018 tarihli 7143 sayılı Kanun"un 24. maddesi ile 5510 sayılı Kanuna eklenen ve 18.05.2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren geçici 76. maddenin değerlendirilmesi gerekmektedir.
    5510 sayılı Kanun"a eklenen geçici 63. maddesi ile, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlarla tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, Kuruma kayıt ve tescilleri yapıldığı hâlde, bu maddenin yayımlandığı ayın sonu itibarıyla 12 ay ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunanların, bu sürelere ilişkin prim borçlarını, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ay başından itibaren üç ay içinde ödememeleri veya ilgili kanunları uyarınca yapılandırmamaları hâlinde, prim ödemesi bulunan sigortalıların daha önce ödedikleri primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibarıyla, prim ödemesi bulunmayan sigortalıların ise tescil tarihi itibarıyla sigortalılığı durdurulur. Durdurulan süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek bunlara Kurum alacakları arasında yer verilmez. Sigortalılıkları durdurulanlardan bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında çalışmaya devam edenlerin sigortalılıkları bu maddenin yayım tarihini takip eden ay başı itibarıyla yeniden başlatılır" şeklinde düzenleme getirilmiştir.
    5510 sayılı Kanun"a eklenen geçici 76. maddesi ile de “Köy ve mahalle muhtarları, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlarla tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, Kuruma kayıt ve tescilleri yapıldığı hâlde, 31/5/2018 tarihi itibarıyla prim borcu bulunanların, bu tarihten önceki sürelere ilişkin prim borçlarını, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ikinci ayın sonuna kadar ödememeleri veya ilgili Kanunları uyarınca yapılandırmamaları halinde, prim ödemesi bulunan sigortalıların daha önce ödedikleri primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibarıyla, prim ödemesi bulunmayan sigortalıların ise tescil tarihi itibarıyla sigortalılığı durdurulur. Durdurulan süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek bunlara Kurum alacakları arasında yer verilmez. Sigortalılıkları durdurulanlardan bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında çalışmaya devam edenlerin sigortalılıkları 1/6/2018 tarihi itibarıyla yeniden başlatılır.” şeklinde hüküm düzenlenmiştir.
    Yukarıda belirtilen bilgiler ışığında mahkemece yapılacak iş öncelikle 5510 sayılı Kanun"a eklenen geçici 63. madde ve geçici 76. madde değerlendirilerek ve Kuruma sorularak, dosya kapsamından davacının Esnaf Bağ-Kur sigortalılığına ilişkin olarak prim ödemesinin olmadığı dönemler yönünden, davacının Bağ-Kur sigortalılığının durdurulmuş sayılması gerekeceğinden ve ihtilaf konusu dönem içerisinde çakışan sigortalılık olmayacağından, davacı yönünden kayda geçmiş zorunlu Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalılığına geçerlik tanınmasında yasal zorunluluk bulunmakta olup, davacıyı ihtilaflı dönem yönünden “SSK (506 sayılı Kanun)” sigortalısı olarak kabul etmek gerekmektedir. Ancak Kurum tarafından davacının prim ödemelerinin karşılaması nedeniyle Bağ-Kur sigortalılığının çakışan tarihler yönünden durdurulmaması halinde ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesi dönem yönünden baskın sigortalılığa üstünlük tanınması gerektiğinden bu dönemlere dair sigortalı emek ve mesaisini ağırlıklı olarak hangi sigortalı çalışmaya tahsis ediyor ve ekonomik yönden geçimini sağlıyorsa o çalışmaya üstünlük tanınması ve çıkacak sonuca göre yaşlılık aylığı şartlarını değerlendirilmesi gerekmektedir.
    Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
    S O N U Ç: Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.06.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.











    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi