1. Hukuk Dairesi 2014/15981 E. , 2017/728 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 07.02.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalılar ... v.d. vekili Avukat ..., davalı ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ..."in, eşi ... ile birlikte seyahat ederken 02.08.1985 tarihinde geçirdikleri trafik kazası sonucu babaları ..."in öldüğünü, anneleri ..."in ağır yaralandığını, ..."in tedavisi devam ederken aile büyüğü dedeleri ..."in, aile işlerinin devam edebilmesi telkiniyle ..."ten aldığı vekaletname ile muris ..."in paydaşı olduğu 204 ada 28 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 2, 3, 4, 6, 7, 15, 16, 17, 18, 20, 21, 22, 23, 25, 27, 29, 31, 34 ve 38 numaralı bağımsız bölümler ile 4489 ve 4490 parsel sayılı taşınmazları vekaleti kullanarak davalı amcaları ..."e, onunda davalı halalarına satış göstermek suretiyle muvazaalı işlemlerle devrettiğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile mirasbırakan adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, zamanaşımı itirazında bulunup davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
./..
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1955 doğumlu mirasbırakan ...’in eşi ile birlikte geçirdiği trafik kazası sonucu 02.08.1992 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı çocukları ile dava dışı eşi ...’in kaldığı, başkaca mirasçısı bulunmayan murisin dava dışı mirasçı eşi ...’in açılan davaya muvafakat verdiği, mirasbırakan ...’in 1/3 paydaşı olduğu çekişme konusu 204 ada 28 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 2, 3, 4, 6, 7, 15, 16, 17, 18, 20, 21, 22, 23, 25, 27 ve 29 numaralı bağımsız bölümler ile 4489 ve 4490 parsel sayılı taşınmazların dava dışı ...’in kendi adına asaleten, devir tarihinde reşit olmayan çocukları davacılar adına velayeten kayınpederi dava dışı ...’e 20.08.1995 tarihinde verdiği vekaletname kullanılarak vekil eli ile davacıların amcası davalı ...’e satış suretiyle temlik edildiği, davalı ...’in de 1, 2, 3, 4, 6, 7, 15, 16, 17, 18, 20, 21, 22, 23, 25, 27 ve 29 numaralı bağımsız bölümleri 16.01.2009 tarihinde davalı kardeşi ...’ya, 4489 ve 4490 parsel sayılı taşınmazları ise 20.12.1985 tarihinde diğer davalı kardeşi Reyhan’a satış suretiyle temlik ettiği, 31, 34 ve 38 numaralı bağımsız bölümlerdeki 1/3 payın halen mirasbırakan adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. ../...
Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazların satışı hususunda davacıların annesi vekil eden ..."in açık bir satış iradesi bulunmadığı gibi mirasbırakan eşi ..."in ölümünden kısa bir süre sonra dava konusu taşınmazları satması için makul bir nedeninin olduğunun iddia ve ispat edilemediği bu durum hayatın olağan akışına aykırı olup, temlik edilenler davacıların amcası ve halaları olduğundan durumu bilen ya da bilmesi gereken kişi konumundadırlar.
Tüm bu olgular yukardaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde davalıların, davacıların vekili olan ve aile işleri ile ilgilendiği anlaşılan dedeleri ... ile el ve işbirliği içinde hareket ederek temlikleri gerçekleştirdikleri sonucuna varılmaktadır. Kaldı ki, akitlerde gösterilen bedeller ile saptanan gerçek değerler arasındaki aşırı oransızlık da, davacıları zararlandırma kastı ile hareket edildiğinin bir göstergesidir.
Hal böyle olunca, halen mirasbırakan ..."in paydaşı olduğu 204 ada 28 parsel sayılı taşınmazdaki 31, 34 ve 38 numaralı bağımsız bölümler dışındaki taşınmazlar bakımdan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.