Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çanakkale Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 7.11.2005 gün ve 2005/889-994 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27.4.2006 gün ve 2006/2947-5045 sayılı ilamı ile, (...Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkilinin maliki olduğu taşınmazın tapu kaydı üzerinde vakıf şerhi bulunduğundan taviz bedeli ödemek zorunda kaldığını, bu ödemenin haksız olduğunu iddia ederek; 1.063.300.000-TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; taşınmaza ilişkin vakıf şerhinin kadastro tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süreden sonra konulduğu gerekçesi ile davanın kabulü ile, taviz bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Gerçekten,Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 2.4.2004 tarih ve 2003/1-2004/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca vakıf şerhinin tapu sicilinden silinmesi ya da tapu siciline yazılmasına ilişkin istemleri İçeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerekir. Ne var ki, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararından sonra 3402 sayılı Kadastro Kanununa 5304 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle ek 1.madde eklenmiş ve bu maddenin 2. fıkrası ile Tapu kayıtlarında icareteyn veya mukataalı olduğuna dair vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda 12.maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanmaz” hükmü getirilmiştir. 5304 sayılı Kanun 3.3.2005 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak, yayımına ilişkin 15.maddesi hükmü uyarınca aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Eldeki dava bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonraki tarihte açılmış bulunmaktadır.
Somut olayda,dava 5304 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 3.3.2005 tarihinden sonra açıldığından dava tarihinde olaya uygulanacak mevzuat 2.4.2004 tarih 1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı değil, 5304 sayılı Yasanın ek 1. maddesidir. Bu hüküm gereğince tapu kayıtlarında vakıf şerhi bulunan taşınmazlarda 12. maddenin 3. fıkra hükümleri uygulanamayacağından mahkemece davanın hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle kabulü doğru olmamıştır.Böyle olunca mahkemenin vakıf türüne göre tavize tabi olup olmama yönünden araştırma ve inceleme yapması zorunlu olmaktadır.
Yargıtay’ın Yerleşmiş içtihatlarına göre, taşınmazdaki vakıf şerhine dayanılarak taviz bedeli istenebilmesi; ilgili vakfın sahih vakıflardan olması koşuluna bağlıdır. Gayri sahih vakıflar yönünden taviz bedeli isteminin hukuksal bir dayanağı bulunmamaktadır. Mahkemece, bu yönde herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan, vakfın türü belirlenmeden, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Mahkemece yapılacak iş; kök tapu kaydı ve belgeleri ile vakfiye örneği dosyaya getirtilerek, bu konuda uzmanlığı bulunan bilirkişi aracılığı ile vakfiye incelenmeli ve varsa tarafların bu konudaki tüm delilleri toplandıktan sonra deliller değerlendirilmeli, böylece şerhe konu vakıf, gayri sahih vakıf olduğu anlaşılırsa, taviz bedeli istenemeyeceği gerekçesi ile ödenen taviz bedelinin iadesine karar verilmelidir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız şekilde alındığı ileri sürülen 1.063,30 YTL. tutarındaki taviz bedelinin istirdadı istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmede, işin esasına geçilmeden önce, direnme kararının miktar itibariyle temyizinin mümkün olup olmadığı hususu, ön sorun olarak incelenmiştir.
21.7.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”; yürürlük tarihinden sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL. olarak değiştirmiş; bu miktar, 5236 Sayılı Kanun’un 19. maddesiyle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Ek 4. madde uyarınca, sonraki yıllarda her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranları çerçevesinde artmıştır.
Buna göre, eldeki davada direnme kararının verildiği 25.7.2007 tarihi itibariyle temyiz (kesinlik) sınırı 1.170 YTL. dir.
Davada istirdadı istenilen tutar (1.063,30 YTL.) bu sınırın altında bulunduğundan, direnme kararı kesin olup, temyizi mümkün değildir.
Hal böyle olunca, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 5.12.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.