4. Hukuk Dairesi 2016/6467 E. , 2016/8912 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 15/08/2012 gününde verilen dilekçe ile araç mülkiyetinin tespiti ve alacak istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 17/12/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, araç mülkiyetinin tespiti, davalı adına olan tescil kaydının iptali ile davacı adına tescili, olmadığı takdirde araç bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, dava dışı annesine ait aracın satış bedeli ve dava dışı babasının katkısı ile kendisine davaya konu aracın doğum günü hediyesi olarak satın alındığını, aracın kampanyalı bir araç olduğunu, satın alındığı tarihte henüz on sekiz yaşını doldurmadığını ve kampanyadan yararlanma koşullarını taşımadığını, davalının ise; babasının hem yakın arkadaşı hem de muhasebecisi olduğunu, esnaf olması nedeniyle kampanyadan yararlanma imkanının bulunduğunu, aralarındaki güven ilişkisine dayanarak aracın davalı adına alındığını, ancak alındığı tarihten itibaren babası tarafından kullanıldığını ve tüm giderlerinin taraflarınca karşılandığını belirterek; aracın mülkiyetinin tarafına ait olduğunun tespitini, davalı adına olan kaydın iptali ile adına tescilini talep etmiş, 31/12/2012 tarihli dilekçe ile davasını ıslah ederek; tescil talebinin kabul edilmemesi halinde aracın bedelinin davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, dinlenen tanık beyanları ve dosyaya giren tüm delillere göre aracın bedelinin davacının babası tarafından ödendiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, tarafların hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmeleri kaynağını olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 18. maddesi ile 05/02/1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı"ndan alır. Sözü edilen bu karar uyarınca inanç ilişkisi ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Kısaca, inanç ilişkisinin varlığını kabul edebilmek için yazılı bir sözleşmenin ya da açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek, karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı aranır. Yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge varsa HMK"nun 202. maddesi (HUMK"nun 292. maddesi) uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir. (Hukuk Genel Kurulu, 04/07/2010, 2010/14-394 E, 2010/395 K.)
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelince; davacı kendisi için satın alınan aracın, satış tarihinde şartları taşımaması nedeniyle, babasının yakın arkadaşı olan davalı adına tescil edildiğini, ancak davalının amaç gerçekleşince aracı davacıya devretmeyi kabul etmediğini iddia etmiştir. Diğer bir deyişle; taraflar arasında bir inanç sözleşmesi bulunduğunu belirtmiştir.
Davacı, inanç ilişkisini kanıtlamak için bir kısım harcama belgeleri ile tanık beyanına dayanmış, davalı tanık dinletilmesine muvafakat etmediklerini bildirmiştir. Mahkemece davalı vekilinin bu itirazı HMK"nun 202/1. maddesi gerekçe gösterilerek reddedilmiş ve tanık beyanları hükme esas alınmıştır.
Yukarıda belirtildiği üzere; davacı inanç ilişkisini ancak yazılı delil ya da yazılı delil başlangıcı bulunması halinde tanık dahil her türlü delil ile kanıtlayabilir. Ancak dosya kapsamında bu nitelikte bir delil ya da yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belge bulunmamaktadır. Şu halde; davanın ispatlanamadığından reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin kısmen kabul edilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 22/09/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.