Esas No: 2019/5155
Karar No: 2020/565
Karar Tarihi: 06.02.2020
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2019/5155 Esas 2020/565 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... İş Mahkemesi
KARAR
A)Davacı İstemi;
Davacı vekili dava, ek dava ve ıslah dilekçelerinde özet olarak; iş kazası nedeni ile iş göremezliğe uğrayan davacı lehine maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
B)Davalı Cevabı;
Davalılar vekilleri cevap dilekçeleri ile akabinde özet olarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; 396.000,00 TL maddi tazminat ile 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talep ile birleşen davanın usulden reddine karar verilmiştir.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
... Bölge Adliye Mahkemesi 9.Hukuk Dairesince; davacı vekili ve davalı ... Tur. ve Tic. A.Ş vekilinin istinaf başvurularının kabulü ile; 363.337,30 TL maddi tazminat ile 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talep ile birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
E)
1- Davacının Özetle Temyiz Nedenleri;
• Davacının asıl işinin yat kaptanlığı olduğu, ölü sezon dönemi sebebi ile kazanın yaşandığı işi yaptığı, hesaplamalara esas ücretin yat kaptanlığına göre tespit edilmesi gerektiği, asgari ücretten yapılan hesabın hatalı olduğunu,
• Islah dilekçesinde istenen manevi tazminat miktarının 100.000,00 TL olmasına karşın 40.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesinin çelişkili olduğu, davacının zamanla durumunun ağırlaştığı, vücudunda yaralar oluştuğunu,
• Birleşen davanın ek dava şeklinde açılmış olmasına karşın reddinin hukuka aykırı olduğu, toplam maddi tazminat talebinin 1071,401,73 TL olduğu, bu doğrultuda ek davanın 675401,73 TL olarak HMK 107/2.madde uyarınca belirli hale getirildiği, asıl dava yönünden 396.000,00 TL maddi tazminatın ve 100.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 14/03/2006 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, birleşen dava yönünden 675.401,73 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 14/03/2006 tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerektiğini belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.
2- Davalı ... Tur. Ve Tic. A.Ş.’nin Özetle Temyiz Nedenleri;
Davalılar arasındaki ilişkinin istisna akdi niteliğinde olduğu, tekne maliki davalı şirketin iş sahibi olduğu, imalatın davalının sahası dışında yapıldığı, ... ve ..."nın tekne boyama işinde uzman olarak kendi adlarına faaliyet gösteren ve işçilerini başka işlerde de çalıştıran müteahhitler olduğu, bu nedenle davanın davalı şirket açısından pasif husumet yokluğundan reddi gerekirken kabulünün yasaya uygun olmadığını,
İşveren olmayan davalı şirket yönünden görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olmasına rağmen görev itirazlarının değerlendirilmediğini,
İşveren olmayan davalı şirket yönünden alacak talepleri B.K"nun haksız fiil hükümleri gereğince bir yıllık zamanaşımına tabi olup zamanaşımı itirazlarının reddinin hukuka uygun olmadığını,
Davalı şirketin kusurunun bulunmadığı, müteahhid işçilerinin zarara uğramaması için tedbir alma yükümlülüğü olmadığını,
Tersane sahibi ...’a % 5 kusur izafe edilmesinin hatalı olduğu, iskele güvenliğinin tersane sahibi tarafından sağlanması gerektiğini,
Davacı tarafça dava dilekçesinde talep edilmediği halde bakıcı giderine yönelik hesaplama yapılmasının hukuka uygun olmadığı, hesaplamaların fahiş ve hatalı olduğu, agi dahil asgari ücret düzeyinden hesaplama yapılmasının hukuka uygun olmadığı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararında talep edilmesi halinde bakıcı giderinin net asgari ücretin yarısının esas alınarak hesaplanması gerektiğinin belirtildiğini,
İş göremezlik dönemindeki hesaplamaların hatalı olduğu, bilinmeyen dönem için agi dahil edilmeksizin hesaplama yapılması gerektiğini,
Geçici iş göremezliğe ilişkin ayrı bir hesaplama yapılmadığını,
Müteselsil sorumluluk tesisinin hukuka uygun olmadığını belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.
3- Davalı ...’ın Özetle Temyiz Nedenleri;
21/11/2016 tarihinde harçlandırdıkları süre tutum dilekçesi akabinde 24/02/2017 tarihinde kararın tebliğ edildiği, sistemde yaşanan aksakliklar sebebi ile gerekçeli istinaf dilekçesinin 07/03/2017 tarihinde gönderildiği, taleplerinin incelenmeksizin reddinin hatalı olduğunu,
Olayda kendilerinin kusuru ve sorumluluğu olmadığını,
2005 yılında söz konusu teknenin çıplak kabuk halinde alıcı ... şirketine satıldığı, teslim edildiği, ancak diğer davalılar ... ve ...’ye verilen tekneyi tamamlama, yüzebilir hale getirme işinin verildiği ve bu işin tersanede yapıldığını,
% 5 kusur atfedilmesinin hatalı olduğu, bilirkişi heyetinde gemi mühendisi olması gerektiğini,
Davacının düştüğü belirtilen iskelenin işi yapan davalılar tarafından söküldüğü, SGK denetimi sırasında tersanede bulunan iskelenin kendisine ait olduğu, ancak müfettişlerce kazanın olduğu iskele gibi değerlendirildiğini,
Kaza ile davalı arasında illiyet bağı olmadığını,
Talep olmaksızın bakıcı giderinin hesaplanmasının hatalı olduğu, davacının kusuru indirilmeden hüküm kurulduğu, bakıcı giderinin tamamına hükmedilmesinin hatalı olduğunu,
Diğer davalılar ile alt-üst işveren ilişkisi olmadığı, buna rağmen müteselsil sorumluluğa hükmedildiğini,
Husumet ve zamanaşımı itirazlarının değerlendirilmediğini,
Davalıların en fazla kusurları oranında tazminatlardan sorumlu tutulmalarının mümkün olduğunu belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, sigortalının iş kazası ile sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde; 396.000,00 TL maddi tazminat ile 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talep ile birleşen davanın usulden reddine karar verildiği; istinaf incelemesi neticesinde ise davacı vekili ve davalı ... Tur. ve Tic. A.Ş vekilinin istinaf başvurularının kabulü ile; 363.337,30 TL maddi tazminat ile 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talep ile birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere karar tarihinde yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/2.maddesinde “İstinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür” ifadelerine yer verilmiştir. Aynı Kanunun 15. maddesine göre ise, bu Kanunda açıklık bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Kanunun hükümleri uygulanacağına işaret edilmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre ise; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur. (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2. maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur. Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.
Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir. Nitekim davacı vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurusuna dair süre tutum dilekçesi ile kararı istinaf ettiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır.
Nitekim davalı ... vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurularına dair süre tutum dilekçeleri ile kararı istinaf ettiklerini beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Öte yandan 6100 sayılı HMK’da istinaf gerekçelerinin bildirilmesi için ve yine Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf incelemesinin süresini sınırlandıran bir hukuki düzenleme yer almamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K.sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 1982 Anayasası’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” düzenlemesi yer almaktadır. Ayrıca Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.
HMK"nın 27’nci maddesinde;
"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir" düzenlemesi yer almıştır.
Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı”dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı” dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi” dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir. (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunu incelediği karar tarihi itibariyle dosya kapsamına girmiş ve kararın tebliği tarihinden itibaren de makul bir süre içerisinde sunulmuş bulunan, davalı ...’ın istinaf isteminin gerekçelerini içeren dilekçesi incelenmek suretiyle, davalının istinaf talebi yönünden de işin esasına geçilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davalı istinaf başvurusunun gerekçelerinin süresinde ibraz edilmemesi ve kamu düzenine bir aykırılık da olmadığına işaretle davalı istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak iş, davalı ... vekilinin gerekçeli istinaf sebeplerinin makul süre içerisinde sunulduğu değerlendirmek suretiyle gerekçeli istinaf başvurusu hakkında bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilerek, bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
G) SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine
06/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.