3. Hukuk Dairesi 2018/2066 E. , 2018/9836 K.
"İçtihat Metni".......
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı kurumun 3497 nolu elektrik abonesi olduğunu, davalının sayaç üzerinde yaptıkları kontrolde sayacın power kartının ark sonucu yandığını belirlediklerini, ardından kendisi hakkında yüksek miktarlı fatura tahakkuk ettirildiğini ve bu faturanın........ esas sayılı dosyası ile takibe konduğunu, belirterek, bu faturalar ve icra takibi sebebi ile davalı kuruma 16.000 TL borçlu olmadığının tespiti ile fazladan ödemiş olduğu bedellerin kendisine iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Anılan karar, Dairemizin 2013/13775 Esas, 2013/ 16805 Karar sayılı ve 28.11.2013 tarihli kararı ile “Davalı kurum tarafından 2003/01, 02, 03, 09 ve 2003/11.dönemlere ilişkin olarak elektrik bedeli tahakkukları yapılmıştır. Mahkemece, davalı tarafından talep edilen bedellerinin hesaplanması için bilgisine başvurulan bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, elektrik bedeli hesaplamasının hangi yönetmeliğe göre yapıldığı açıklanmamıştır. Davacının sorumlu tutulabileceği elektrik bedelinin tahakkuk tarihleri dikkate alınarak, 01.03.2003 tarihinden önceki tahakkuklar için Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği hükümlerine, bu tarihten sonraki tahakkuklar için ise Elektrik Tarifeleri Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği hükümlerine göre ayrı ayrı hesaplanması gerekir. Bilirkişi raporu yönetmeliklere uygun değildir. Hal böyle olunca, mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilerek, mahkemece öncelikle dosyanın önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kuruluna verilmesi, bilirkişi heyetinden davalı kurumun davacı taraftan isteyebileceği elektrik
.........
bedelinin, tahakkuk tarihleri dikkate alınarak 01.03.2003 tarihinden önceki tahakkuklar içi......hükümlerine, bu tarihten sonraki tahakkuklar için ise .......hükümlerine göre ayrı ayrı hesaplanması konusunda denetime elverişli bir rapor alınması, davalının tahsilini istemekte haklı olduğu alacak miktarının bu şekilde belirlenmesi, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporu benimsenerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra verilen 18.09.2015 tarihli kararında; davanın aktif husumet yokluğundan usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Anılan karar Dairemizin 2016/3779 Esas, 2016/12515 Karar sayılı ve 08.11.2016 tarihli kararı ile “Somut olayda davacının, dava açıldıktan sonra (dava devam ederken) 22/01/2011 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır. Buna göre tereke adına takip edilecek olan davada tüm mirasçıların açılan davaya muvafakatlarının sağlanması veya davanın terekeye mümessil tayin edilerek sürdürülmesi zorunludur. O halde mahkemece, davacı ..."ın tüm mirasçılarının davaya dahil edilip muvafakatlerinin alınması ya da terekeye temsilci atanarak temsilciden davaya diyeceklerinin sorulması için davacı tarafa kesin süre verilerek, dava şartı sağlandığı takdirde işin esasına girilmesi, aksi halde kesin süreye rağmen belirtilen dava şartı noksanlığı giderilememiş ise dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece, bu hususlar göz ardı edilerek, davacı tarafa kesin süre verilmeksizin ve gerekli ihtarat eksiksiz biçimde yapılamaksızın, verilen süre içinde taraf teşkilinin sağlanmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.”gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra verilen 03.10.2017 tarihli son kararında; davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, elektrik faturasından kaynaklı menfi tespit talebine ilişkindir.
Kural olarak bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için zorunluluk doğar.
Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 2013/13-597 E, 2014/62 K sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; “Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bir bozma nedenidir. Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya
.....
uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre, Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak, yada gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır. Aynı ilke, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/ 8-83 E., 2003/72 K.; 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E., 2010/87 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.
Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay"ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.
Somut olayda, menfi tespit davası 19.01.2009 tarihinde açılmış, davacı ... 22.01.2011 yılında dava devam ederken vefat etmiştir. Mahkemece, davacı vekiline tüm mirasçıları davaya dahil edip muvafakatlerinin alınması veya terekeye temsilci atanarak temsilciden davaya diyeceklerinin sorulması sağlanmak üzere süre verilmiştir. Davacı vekili bu süre içinde murisin on bir mirasçısından dokuzunu davaya dahil etmiş, davaya dahil edilemeyen iki mirasçıyı davaya dahil etmek üzere süre talep etmiş ise de, mahkemece süre talebi değerlendirilmeksizin davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece, davaya dahil edilen dokuz mirasçının hakkına halel getirmemek amacıyla bir kısım mirasçılar vekilinin süre talebinin kabulü ile haber alınamadığından davaya dahil edilemeyen iki mirasçı bulunması nedeniyle terekeye temsilci atanması için kesin süre verilmesi gerekirken, davaya dahil edilen mirasçılar bakımından hak kaybına yol açacak şekilde ve uyulan bozma ilamı gereği tam olarak yerine getirilmeden davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK" un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"un 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.10.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
......